Köpeğim Hektor’un biyolojik saati camiden çığıran hocanın sesine ayarlı olduğu için daha gün ışımadan sabah yürüyüşüne çıkıyoruz. Sabahın soğuk, temiz havasını içimize çekerek, kendimizi Red Kit ile Rin Tin Tin veya Tenten ile Milou yerine koyarak karanlıkta birer siluet gibi ilerliyoruz. Okula yetişmeye çalışan iki lise öğrencisi bizden biraz daha hızlı adımlarla yanımızdan geçiyorlar; o karanlıkta ellerinde yanan sigaranın ateşi ve sırtlarındaki çantayla birer sevimli hayalet gibiler. Ergen erkek çocuklarının bariton ses tonuyla konuşuyorlar aralarında; o yaşta sigara içmelerine hayıflansam da enerjik ve yüksek volümlü konuşmaları çekiyor beni. Kulak kabartmaya gerek yok, gümbür gümbür çıkan sesleri ile mahalleye yayın yapıyor gibiler. Hektor’la hızımızı minicik arttırıyoruz, şimdi onların iki metre ardındayız:
–Gördün mü sigara zammını, kol gibi geçirdiler.
–Annem dün bakkaldan iki paket sigara istemiş, bir paket veriyoruz demişler.
–Zam gelecek diye tezgâh altına atıyorlardır.
–Aynen aynen. Dün gece peder bey rakı şişesiyle konuşuyordu, “artık seninle bir daha mahşerde buluşuruz” dedi şişeye.
–Herkes kafayı yedi zamlardan oğlum. Dün bizim İngilizceciyi gördüm, okula yürüyerek geliyordu.
–Sabah benim hanım sultana dedim ki “anne sigaraya zam geldi, benim harçlığa da zam yapsan…”
–Annen ne dedi?
–Ne diyecek, “zıkkımın kökünü iç!” dedi.
–Hadi ya, lafı fena koymuş. Sen ne dedin?
–Anne “zıkkımın köküne de zam gelmiş” dedim.
–Yamansın oğlum sen!
Bakın, burası çok önemli, yani zıkkımın köküne zam gelmesi hayra alamet değil. Arabaya, İphone telefona, tuvalet kağıdına ve hatta ekmeğe, süte zam gelmesine benzemez; zıkkımın köküne zam geldiğinde, Deccal insanlara bütün şerrini dayatmış demektir. Benden duymuş olmayın ama vaziyet budur!