Saray/AKP/MHP iktidarı yaşanan siyasi, ekonomik sorunlarda hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi iç ve dış düşmanlar, stokçular, fırsatçılar diyerek kendini aklamaya çalışsa da gelinen aşamada bunun halkta da bir karşılık bulmadığı görülüyor. 2018 yılından itibaren yaşadığımız hızlı yoksullaşmanın iktidar politikalarının sonucu olduğu, iktidarın bunu çözmek gibi bir niyetinin olmadığı her geçen gün daha geniş kitleler tarafından anlaşılıyor. Her şeyden önce uzun zamandır çalışan yoksulluğu yaşandığını, orta gelir grubunun giderek daraldığını, insanların borçla günü kurtardıklarını göz ardı etmemek gerekiyor. Şu anda hane halkı borç miktarının 1 trilyon 300 milyar TL’yi geçtiği, bir yıl içinde 2 milyon dolayında insanın icralık olduğu dikkate alındığında yoksullaşmanın boyutu ve hızı daha net görülecektir.
29.11.2021 tarihli ‘Döviz, Enflasyon, MGK’ başlıklı yazımızda bu durumu “Gerçekte yıllardır yaşamakta olduğumuz ve artık devlet politikasına dönüştürülen ücret (ve çiftçiler için belirlenen taban fiyat) politikaları enflasyon aracılığıyla sermaye lehine bir servet transferi anlamına gelmektir.” diyerek belirtmiştik. 23.5.2022 tarihli ‘Yoksulluk, Açlık, Kıtlık’ başlıklı değerlendirmemizde ise halkın borçluluk, icra, kredi kartı kullanımının artması, toplu konut gibi yollarla asıl soyulduğuna değinerek “Bu arada halkın elindeki son birikimleri de almak için düşük faizli denilerek yeni konut projelerinin reklamları yapılıyor. Günlük gereksinimlerini kredi kartıyla gidermeye çalışan yurttaşlar konut için de kredi kullanarak ev sahibi olmaya çalışıyor. Fakat son verilere göre ödenemeyen kredi borçları nedeniyle 2,5 milyon konuta bankalar el koymuş durumda.” yazmıştık.
Elbette tüm yoksulların, tüm emekçilerin, tüm çiftçilerin ve işsizlerin iktidardan vazgeçtiğini, vazgeçeceğini iddia etmiyoruz. Her şeyden önce iktidarın ideolojik tabanına ek olarak bu iktidar sayesinde geçimini sağlayan, bu iktidar sayesinde var olan, bu iktidar sayesinde göremeyeceği mevki ve gücü görmüş olan bir kitle iktidarı desteklemeye devam edecektir. Ancak oy ve kitle desteği açısından Saray/AKP/MHP iktidarının eski gücünün, sokak/ alan egemenliğinin kalmadığını, ancak devlet gücüyle ayakta kaldığını, kalabileceğini, hatta meşruiyet sorunu yaşadığını söylemek mümkündür.
Geçtiğimiz son iki haftada İMKB’de Hazine ve Maliye Bakanlığı, SPK, BDDK gibi kurum ve kuruluşların da göz yumması sonucu yaşanan vurgunu da yukarıda değindiğimiz politikaların, sermaye transferinin bir sonucu olarak görmek gerekiyor. Düşük faiz, bastırılmış döviz ve altın fiyatları, iktidar temsilcilerinin adres olarak göstermeleri gibi nedenlerle parasını borsaya yatıran binlerce insan iki hafta içinde soyuldu ve 5,5 milyar dolar civarında bir para el değiştirdi. Bunların önemli bir kısmının orta gelir grubu içinde yer alması iktidarın ekonomi politikalarıyla ilişkisini göstermektedir. Çünkü iktidar yarattığı ekonomi politikaları ve araçlarıyla en zenginlere ve yandaşlara kazandırmanın yolunu açarken toplumun büyük çoğunluğunu borçla, sosyal yardımlarla yaşar duruma getirerek bir bağımlılık ilişkisi de yaratmaktadır.
Özünde çalışanlara karşı geliştirilen ücret politikasının da, çiftçilere verilen taban fiyatın da, çevre ve doğanın talan edilmesinin de, başta emekçi eylemleri ve grevleri olmak üzere muhaliflerin yapmak istediği tüm eylemlerin, konser ve festivallerin yasaklanması da, dini ve milli değerler, güvenlik gibi gerekçelerle yürütülen tartışmalar da bu sömürü düzeninin sürmesi içindir. Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının hukuk mücadelesine karşı uygulanan şiddet ve gözaltılar da, Gezi Direnişi nedeniyle yapılan tutuklamalar da, üniversitelerde yaratılan baskı da, LGBT+ birey ve örgütlere karşı nefret söylemlerinin ve eylemlerinin örgütlenmesi de aynı sömürü sisteminin bütünlüklü saldırıları olduğu açıktır.
Saray/AKP/MHP iktidarının resmi- sivil tüm kurum ve araçlarıyla bu düzeni kalıcı duruma getirmeye çalıştığı ortadadır. Dolayısıyla devrimciler, sosyalistler, hak savunucuları, emekten yana olanlar olarak iktidarın her alanda geliştirdiği sömürü ve baskıya karşı ortak mücadele etmemiz zorunludur. Öncelikle yapmamız gereken farklı alanlarda ve birbirinden bağımsız gibi algılanan mücadelelerin birbiriyle bağını kurmak ve ortaklaştırmanın yollarını bulmaktır.
Bu bağlamda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurulmuş olmasını da önemli bir adım olarak görüyoruz. Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP tarafından kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kuruluş deklarasyonunda açıklanan temel sorunlara karşı birlikte mücadele açıklaması anlamlıdır. Seçimleri de içeren bir ittifak olması nedeniyle genel olarak iktidarın gönderilmesi vurgusunun öne çıkarılması olağan kabul edilebilir. Fakat yaşanan sorunların ideolojik, politik vurgusunun daha çok öne çıkarılması gerektiği açıktır. Saray/AKP/MHP iktidarı bugün yaşadığımız sömürü, baskı, hukuksuzluk, gerici, ırkçı düzenin yaratıcısı olmaktan öte sürdürücüsüdür. Geçmişten farkı uyguladığı yöntemler ve tek adam görüntüsüdür.
Son günlerde sermaye çevrelerinden duyduğumuz itirazlar bu gerçeği değiştirmiyor, çünkü itirazlar sermayenin kendi iç hesaplaşmasına ve batıyla yaşanan olumsuzluğun sonuçları üzerine geliştiriliyor. Rusya bankacılık sistemi MIR’ı kabul eden İş Bankası ve Denizbank’ın batının uyarıları sonrası sistemden çıkmaları, ABD’nin Türk bankalarını izlemeye aldığının duyurulması, AB’den Rusya’ya yönelik ambargoların Türkiye aracılığıyla etkisizleştirilmesi gibi konuları görüşmek üzere bir heyetin geleceğinin açıklanması, ihracatın yarıya yakının Avrupa’ya yapılması gibi onlarca neden sermayenin iktidarı uyarmasına neden oluyor. İktidarı eleştiren sermaye yoksulluk, açlık, şiddet, grev ve emekçi eylemlerinin yasaklanması gibi konularda iktidarla aynı noktadadır ve iktidara minnettardır.
İktidar toplumsal desteğinin eridiğinin ve seçimlerde beklediği, istediği desteği alamayacağının farkına vararak sorumlusu ve uygulayıcısı olduğu bazı politikalarda değişikliğe gitmeye hazırlanıyor. Daha önce 2 bin TL’ye kadar olan borçların silineceğini açıklayan iktidar Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusunda düzenleme hazırlıkları yaparken, kamudaki taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi, TOKİ’den ev ve işyeri kampanyasına katılanlara peşin ödeme indirimi gibi adımları da atacak. O zaman tüm muhalefete, özellikle de devrimci ve sosyalistlere düşen bu sorunları kimin yarattığı sorusuyla sokaklara, işyerlerine gitmektir. Bu arada Aladdin Çakıcı ile görüşen MHP’nin isteğiyle iktidar adli suçlulara ceza indirimi ve af hazırlığı yaparak, sansür yasasını yeniden Meclise getireceğini açıklayarak seçim sürecinde bizi nasıl bir atmosferin bekleyeceğinin de sinyallerini veriyor.
İRAN, RUSYA, İKTİDAR
İran’da Mahsa Amini’nin saçını düzgün kapatmadığı gerekçesiyle darp edilip, gözaltına alınması sonrası ölmesi üzerine birçok kentte başlayan protesto eylemleri rejim karşıtlığına evrilmiş durumda. Molla rejiminin sert müdahalesi nedeniyle şu ana kadar kırk dolayında insan öldürüldü. Kadınların saçlarını keserek sokaklara çıkmasını dış güçlere bağlayan molla rejimi, güvenlik birimleriyle müdahalenin yanı sıra yandaşlarıyla miting yaparak gerilimi yükselteceğini göstermiş oldu.
İran’da işçi mahallelerinde de yoğunlaşan ve özgürlüklerle birlikte sömürüye karşı bir içeriğe de bürünen eylemlerin bütünlüklü ve ortak bir hareketten yoksun oluşu, molla rejiminin askeri, sivil milis örgütlenmesi gibi çok sayıda unsur bu mücadelenin başarı şansını zayıflatıyor olsa da ortaya çıkan tablo İran’daki toplumsal muhalefetin sanılandan daha yaygın ve kitlesel olması önemlidir. İran’daki eylemleri emperyalizmin bir oyunu olarak gören ve düşünenlerin öncelikle rejimin gerici, baskıcı yanına bakmaları ve mücadele edenlerin açıklamalarını dinlemeleri gerekmektedir. İran molla rejiminin eylemlerle ilgili açıklamalarının Saray/AKP/MHP iktidarının Gezi Direnişi başta olmak üzere bizim mücadelelerimize yaklaşımıyla, LGBT+ karşıtı yapılan miting, Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikatlar üzerinden yapılan propaganda gibi benzerlikler şaşırtıcı değildir. Bu konuda İran’da sivil olarak görev yapan gönüllülerden oluşan Besiç milislerini de anımsatmak gerekiyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası dağıtıldığı iddia edilen silahların kimlere, ne amaçla verildiği, SADAT’la iktidarın ilişkisi, Sedat Peker’in anlattıkları vb. bir araya getirildiğinde iktidarın da kendi milis gücünü yarattığı veya yaratmaya çalıştığını düşündürüyor.
Yoksulluk, sömürü, ayrımcılık, baskı ve şiddet gibi politikalarda benzerlikleri bulunan Molla rejimini de Saray/AKP/MHP iktidarına da karşıyız. Bu iktidarlara karşı çıkanların arkasında kimlerin olduğunu arayan ve itibarsızlaştırmaya çalışanlar öncelikle bu iktidarların arkasında ve yanlarında kimlerin olduğunu bakmalılar.
Rusya, Ukrayna’da Rus kökenlilerin yoğun olarak yaşadıkları Herson, Zaporijya, Doneteks ve Luhanks bölgelerindeki referandum sonuçlarının Rusya’ya katılmak yönünde olması durumunda hemen onaylayacağını duyurdu. Batı ve etnik sorunlar yaşayan ülkelerin tamamı daha sonuçlar gelmeden kararı referandum sonuçlarını tanımayacaklarını açıkladılar. Daha önce Kırım’ı ilhak eden Rusya’nın bu kez ABD’nin ve batının yoğun askeri desteğini Ukrayna karşısında zorlandığı açıkça görülüyor. Putin de ‘Ukrayna ile değil batı ile savaşıyoruz’ diyerek bu duruma vurgu yaptı ve kısmi seferberlik ilanıyla birlikte nükleer silah tehdidinde bulundu.
Şangay İşbirliği Örgütü toplantısında Çin’in savaşın uzamasından rahatsız olduğunu belirttiği haberini öncelikle dikkate almak gerekiyor. Çünkü Çin batının Rusya’ya karşı uyguladığı ambargolardan etkilenmemeyi olduğu kadar Tayvan konusunda da uluslararası alanda sorun yaşamak, daha fazla sıkıştırılmak istemiyor. BM toplantısında Çin’in Ukrayna’da karşılıklı çözüm ve toprak bütünlüğü vurgusu diplomatik olsa bile Tayvan’ın geleceği düşünülerek yapılmış bir vurgudur.
Rusya referandumlar sonrası bu bölgeleri ilhak ederek, buralara yapılacak saldırıları Rusya’ya savaş ilanı kapsamında değerlendirme yoluna gideceğini ilan etti. Nükleer silah kullanımını da meşru müdafaa hakkı kapsamına sokacağını göstermiş oldu. Kısmi seferberlik ilanıyla 300 bin kişinin askere alınması da Rusya’nın savaşı sürdüreceği şeklinde okumak mümkündür. Savaş ve ambargolar nedeniyle Avrupa’nın ciddi bir enerji krizi yaşayacağı, Rusya ve Ukrayna’nın en büyük tahıl üreticileri olması nedeniyle dünya genelinde gıda krizi uyarılanın yapıldığı bu ortamda hem Rusya, hem de Ukrayna için ‘onurlu ateşkes’ yolları da tartışılıyor.
Dünyada yeni kutupların, blokların oluşma işaretlerinin çoğaldığı bu dönemde barışı savunmak, emperyalizme, kapitalizme, faşizme karşı özgürlükleri, halkların kardeşliğini ve emeğin iktidarını savunmak kaçınılmaz bir sorumluluktur. Silah tüccarlarının ve küresel şirketlerin daha çok kar elde etmesi uğuruna halkların/ulusların birbirlerine karşı düşmanlaştırılması yerine sınıfın, ezilen halkların kardeşliğini öne çıkarmak devrimcilerin, sosyalistlerin sorumluluğudur. Bölgemizin ve dünyanın egemen güçlerin emperyalist politikalarının savaş alanı olmadığını dile getirmek savaş, çatışma, ayrımcılık vb. politikaları mahkum etmek zorundayız.