“Satranç tahtası insan zihninin jimnastik salonudur.” Blaise Pascal
Bu haftaki yazıda farklı zaman ve ülkelerden satranç resimlerine yer vermek istedim. Ayrıca biraz tarihçesine, biraz da eskilere ait satranç set ve taşlarına ait fotoğraflara yer vereceğim. Kendim de satrancı çok severim. Çocukluğumda öğrenmeme kardeşim vesile olmuştu. Çok iyi bir oyuncu olmasam da, öğrenmiş olmaktan mutluyum.
Öncelikle oyunun icadına dair efsanelerden bahsedelim. Satrancın icadı konusunda farklı efsaneler mevcut olsa da, bunlardan en bilineni Sissa ibn Dahi, buğday tanesi efsanesidir.
Söylenceye göre Hintli bir bilge, bu oyunu icat ederek kralına takdim eder. Bilgenin buradaki amacı, “askersiz-vezirsiz sen bir hiçsin” mesajını vermektir tabii. Mesajı almayan ama oyunu çok beğenen kral “dile benden ne dilersen” der bilgeye. Bunun üzerine bilge tek bir istekte bulunur: “Tahtadaki 64 kare doluncaya kadar her kareye bir öncekinin iki katı buğday tanesi konulsun”
Bu istek ilk başta çok basit gelse de, daha 13. karede 4096 buğday tanesi gerekince kralın aklı başına gelir tabii.
Satrancın tarihine de kısaca değinelim. Satranç, milattan sonra 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktı. 6. yüzyıldan beridir de İran’da bilinmektedir. Buradan 7. yüzyılda İslam’ın yayılışıyla birlikte O. Doğu’da ve Kuzey Afrika’da yayılır. Milattan sonra 10. yüzyıla gelindiğinde tüm Asya’ya, Ortadoğu ve Avrupa’ya yayılmıştı. Endülüs Emevîleri, İtalya, Bizans İmparatorluğu ve Rusya yoluyla oyun, 9 ila 11. yüzyıllar arasında Avrupa’nın diğer yerlerine de yayıldı.
En geç 15. yüzyıldan itibaren Avrupa’da soylular arasında çok popüler bir oyun haline geldiğinden “kraliyet oyunu” olarak anılmaya başlandı. Avrupa’da satranç bir yandan şövalyelerin erdeminden sayılırken diğer yandan kilise tarafından uygun bulunmuyordu. Aziz Peter Damian 1061’de Floransa piskoposunu toplum üzerindeki kötü etkilerinin farkında olduğunu bile bile satranç oynamakla suçladı. Floransa piskoposu, satrancın beceri içerdiğini ve bu nedenle “diğer oyunlardan farklı olduğunu” ilan ederek kendini savundu ve önümüzdeki yüzyıllarda benzer görüş ve savunmalar devam etti.
20. yüzyıl Avrupası’nda da toplumun entelektüel ve üst tabakaları arasında yayılan satranç dünyanın en popüler oyunlarından biri haline geldi.
Düzenli satranç turnuvaları 20. yüzyılın ortasından beri yapılmaktadır. İlk resmî Dünya şampiyonu Wilhelm Steinitz’tir. Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) ise 1924’te kurulmuştur.
Oyundaki kurallar ve dizilişler zaman içinde çeşitli değişiklikler gösterdi ve 19. yüzyılda bugünkü standart halini aldı. 20.yy.da satranç, çeşitli satranç organizasyonlarına sahne oldu. İlk bilgisayar satranç programı 1960 yılında tanıtıldı.
Satranç taşlarında cinsiyet ayrışması, Queen (Vezir) taşının tanıtımı ile birlikte yaklaşık 1500’dür. Satranç çok daha hızlı, daha heyecanlı bir oyun haline geldi ve bu nedenle daha erkeksi bir oyun olarak algılanmaya başladı. Kadınlar, 19. yüzyılda satranç kulüplerinin geliştiği kafe ve lokallerde genellikle yasaklandı. Ancak kadın oyuncular, yüzyılın ortalarında erkeklerden farklı üstün başarılar elde ettiler. Kadınlara özel ilk satranç kulüpleri 1847’de Hollanda’da kuruldu. Bir kadın tarafından yazılan ilk satranç kitabı The ABC of Chess, (H.I. Cooke) 1860 yılında İngiltere’de çıktı ve 10 baskıya ulaştı. İlk kadın turnuvasına 1884 yılında Sussex Satranç Derneği sponsor oldu.
Satrancın Kadınları
Erkeklerle rekabette dikkat çeken ilk kadın oyuncu Büyük Britanya’dan Vera Menchik’ti (1906–44). FIDE (Uluslararası Satranç Federasyonu) tarafından 1927’de düzenlenen bir turnuva olan ilk Kadınlar Dünya Şampiyonası’nı ve sonraki altı kadın şampiyonluk turnuvasını kazandı (1930–39). Ona karşı kaybeden güçlü erkek ustalar arasında dünya şampiyonu Max Euwe, Samuel Reshevsky, Sultan Khan, Jacques Mieses, Edgar Colle ve Frederick Yates vardır. Menchik aynı zamanda ilk kadın satranç profesyonellerinden biriydi.
Kadınlar satrancı üzerindeki Sovyet egemenliği, Chiburdanidze’nin 1991’de Çinli Xie Jun tarafından yenilmesi ve üç Polgár kız kardeşin, Susan, Zsófia ve Judit’in yükselişiyle sona erdi. Budapeşte Polgárları gelmiş geçmiş en etkileyici kadın dahileriydi; her biri 15 yaşına kadar büyük usta düzeyinde performanslar elde etmişti.
Satranç Taşı Şekilleri
Modern satranç taşları için hazırlanan standart set 1835’te Nathaniel Cook tarafından tanıtıldı. 1849’da setinin patenti alındı ve günün önde gelen oyuncusu Howard Staunton tarafından onaylandı.
Staunton’un standart set olarak tanıtılması, Staunton modeli olarak bilinmesine yol açtı. Bugün, uluslararası organizasyonlarda sadece Staunton setlerine izin verilmektedir.
Satrançın kökeni, zamanı ve yeri tartışılırken, çoğu tarih bilimci 6. yüzyılda geliştirildiğine inanıyor. O zamanlar Hindistan’da sıkça oynanan Chaturanga adlı oyundan geliyor. (Chaturanga, çok daha eski bir Çin oyunundan türemiştir.) Chaturanga, Sanskritçe’de chatur=dört ve anga=uzuv, organ ya da kısım anlamına gelir. Bilinen Satrancın ilk atasıdır. Hindistan’da oynanmaktadır. Chaturanga o dönemde Hint ordusunun dört kısımdan oluşması nedeniyle (piyadeler, filler, süvariler, savaş arabaları (ya da bazen savaş gemileri) bu ismi almış ve 6. yüzyılda İran’a ve bir asır sonra Arabistan’a yayılmıştır.
Barleycorn (Arpa tanesi) Satranç seti Staunton Set öncesi dönemde kullanılıyordu. Arpa adı, taşlarda tekrar eden arpa deseninin tanımlayıcı kullanımından gelir.
600’den önce, parçalar düzdü. Bunlar, savaşçı ve hayvanları gösteren ayrıntılı setlerle değiştirildi. 9-12. yüzyıl arası, canlıların tasvirini yasaklayan İslami kurallar kilden veya taştan yapılmış temel parçalarla sonuçlandı.
İslam ülkelerinde temsili olmayan parçalar Hıristiyan kültürlerinde şekil değiştirdi. İnsanların ve hayvanların oyulmuş resimleri yeniden ortaya çıktı. Başlangıçta tepesinde V şeklinde bir kesim bulunan dikdörtgen bir blok olan kalenin şekli değişti; bazı eski resimlerde at başı gibi görünüyordu.
12. yüzyılın ortalarında, satranç takımının parçaları krallar, kraliçeler, piskoposlar, şövalyeler ve silahlı adamlar olarak tasvir edildi. Fildişinden yapılmış taşlar Kuzey-Batı Avrupa’da görünmeye başladı ve geleneksel şövalye savaşçılarının süslü parçaları 13. yüzyılın ortalarında kullanıldı.
Oyun Avrupa ve Rusya’ya yayıldığında, son derece süslü setler modaya uygun hale geldi.
Satrancın Sanatı
Orta Çağ’da oyunun Arap Dünyası ve Avrupa’ya yayılmasından kısa süre sonra satranç edebiyat sanatında ilham kaynağı oldu. Oyuna odaklanan en eski sanat eserleri, ortaçağ el yazmalarındaki minyatürlerin yanı sıra, genellikle kuralları açıklamak amacıyla yaratılan şiirlerdir. 15. ve 16. yüzyıllarda satranç popülerlik kazandıktan sonra, oyunla ilgili birçok sanat eseri yaratıldı. En çok tanınanlardan biri, Marco Girolamo Vida’nın 1527’de yazdığı Scacchia Ludus şiiri okuyucularda öyle bir izlenim bıraktı ki, diğer yazarlara satranç hakkında şiirler yaratmaları için tek başına ilham verdi.
Satrançla ilgili sanatın en etkili eserlerinden biri olan Marco Girolamo Vida’nın Olympus Dağı’nda Apollo ve Merkür arasında oynanan bir oyuna odaklanan Scaccia Ludus’udur (1527). Sanatsal yönünün yüksek olması nedeniyle şiirin, Desiderius Erasmus dâhil, okuyan herkes üzerinde büyük bir etki bıraktığı söyleniyor. Aynı zamanda en az iki başka esere de doğrudan ilham verdi. Birincisi, oyunu iki ordu arasındaki bir savaş olarak tanımlayan Jan Kochanowski’nin Satranç şiiri (c. 1565), ikincisi ise William Jones’un Caissa’sı veya satranç oyunudur (1772). İkinci şiir, sözde-antik Yunan orman kurdu Caïssa’yı “satranç tanrıçası” olarak popüler hale getirdi.
19. yüzyıldan beri sanatçılar satrançla ilgili romanlar, 20. yüzyıldan beri de filmler yaratıyorlar. Bazen, John Brunner’ın Wilhelm Steinitz ve Mikhail Chigorin arasındaki ünlü maçtan sonra yapılan The Squares of the City romanı gibi, ünlü oyunlardan ilham alıyorlar; Poul Anderson’ın, Adolf Anderssen ve Lionel Kieseritzky’nin oynadığı 1851 oyunundan esinlenen kısa öyküsü Ölümsüz Oyun (Blade Runner filminde de yer alıyor); veya Waldemar Łysiak’ın Szachista’sı (Lehçe: Satranç Oyuncusu), Napolyon Bonapart ve bir Türk arasında oynanan bir oyuna odaklanmıştır. 2001: A Space Odyssey filminden Frank Poole ile HAL 9000 arasındaki oyun da yaygın olarak bilinmese de gerçek bir maça dayanıyor.
Sanat ve satranç arasındaki alışılmadık bir bağlantı, 1923’te satranca odaklanmak için sanatsal kariyerini neredeyse tamamen askıya alan Marcel Duchamp’ın hayatıdır.
20. yüzyılda, sanatçılar oyunla ilgili birçok eser yarattılar, bazen ilhamlarını ünlü satranç oyuncularının hayatından (Defence – Vladimir Nabokov) ya da tanınmış oyunlardan (Immortal Game – Poul Anderson, The Squares of the City John Brunner) aldılar. Bazı yazarlar eserlerinde Terry Pratchett’in Discworld serisindeki gizli satranç veya Star Trek serisindeki üç boyutlu satranç gibi yeni satranç çeşitleri icat ettiler.
İskoç adası Lewis’ten gelen bu Ortaçağ satranç taşları İskoçya Ulusal Müzesi’nin en popüler koleksiyonları arasında yer alıyor. Batı İskoçya’nın uluslararası bağlantıları ve Ortaçağ Avrupa’sında satrancın artan popülaritesi hakkında bize büyüleyici bilgiler veriyorlar.
Siz de ilgiliyseniz çıkarın satranç tahtanızı ve sevdiklerinizle evde yapacaklarınızın arasına en eski oyunlardan biri olan Satranç’ı ekleyin. ♟️ Hem birçok yönden de faydası olan da bir spordur. Son olarak özellikle önemsediğim birkaç faydasını sıralayayım;
- Planlı hareket etmenin önemini ve gerekliliğini kavratır.
- Süratli, doğru ve çabuk düşünebilmeye yardımcı olur, olaylara doğru yorumlarla yaklaşabilme yeteneklerini geliştirir.
- Kendi güç ve yeteneklerini daha iyi tanıyarak, bireysel güç ve yetenekleri açığa çıkarmaya ve bireysel doğru kararlar alabilmeye yardımcı olur.
- Dikkatini tek konu üzerinde yoğunlaştırabilme alışkanlığı kazandırır.
- Konulara karşı şüpheci yaklaşımı benimsetir, onları ezberci zihniyetten arındırır.
- Kişileri düşünen, araştıran, yargılayan varlıklar haline getirir ve yaratıcılıklarında özgür bırakan bir ortam hazırlar.
Kaynaklar:
Lewis chess pieces (nms.ac.uk)