Elbette bütün dinlerin yoksulluğa, yoksullara bakışını ele alamayacağız bu yazıda. Daha çok semavi(göksel) dinler olarak kabul edilen Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın yoksulluğa ve yoksullara bakışından söz edeceğiz.
Üç önemli kutsal kitabın sahibi olan bu üç din, yoksulluğa büyük ölçüde şu perspektiften bakmaktadır: Yoksulluk insanoğlu için zengin olmak kadar doğaldır, olağandır. Bu üç din de yoksulluğun yok edilmesinin mümkün olmayacağını kabul eder. Bu yüzden denilebilir ki bu üç dinin, yönetimlerinde tam etkili, çok belirleyici olduğu devletlerde bile yoksulluğu yok edecek adil bir sistem oluşturmak yerine yoksullara yardım ve bağışta bulunulması dikkate alınmış; yoksullar, zenginlerin iman ve insafına bırakılmıştır. Üç din de inananlarına zekât, sadak vb. adlar altında zengin müminlerinin yardım etmesini emreder.
Tevrat’ta şöyle denilmektedir:
7 “Tanrınız RAB’bin size vereceği ülkenin herhangi bir kentinde yaşayan kardeşlerinizden biri yoksulsa, yüreğinizi katılaştırmayın, yoksul kardeşinize eli sıkı davranmayın. 8 Tersine, eliniz açık olsun; gereksinimlerini karşılayacak kadar ona ödünç verin. 9 ‘Yedinci yıl, borçları bağışlama yılı yakındır’ diyerek yüreğinizde kötü düşünce barındırmaktan sakının. Öyle ki, yoksul kardeşinize karşı eli sıkı davranıp ona yardım etmekten kaçınmayasınız. Yoksul kardeşiniz sizden RAB’be yakınabilir, siz de günah işlemiş olursunuz. 10 Ona bol bol verin, verirken yüreğinizde isteksizlik olmasın. Bundan ötürü Tanrınız RAB bütün işlerinizde ve el attığınız her şeyde sizi kutsayacaktır. 11 Ülkede her zaman yoksullar olacak. Bunun için, ülkenizde yaşayan kardeşlerinize, yoksullara, gereksinimi olanlara eli açık davranmanızı buyuruyorum.”[1]
Yine Tevrat’ta (Ahdi Atik) “Haksızca kazanılan servetin yararı yoktur, fakat sadaka ölümden kurtarır”[2] ifadesi, sadaka vermenin gerekliliğini vurgular. Daha çok da zenginlerin huzuru ve sağlığı için verilmelidir sadaka bu sözlere göre.
Burada şu ayrıntıya dikkat çekmek isteriz. Bilindiği gibi sadaka İslam’da da vardır. İslam’daki Sadaka ile Yahudilikteki sadaka sözcüğü hemen hemen aynı sesler ve aynı içerikten oluşmaktadır. “Yahudilik’te sadaka için kullanılan kelime İbrânîce “tsdk” kökünden türetilmiş olan tsedakadır. Bu kelime, Arapça sadaka kelimesiyle etimolojik ve semantik açıdan benzerlik taşımaktadır. Her iki kelime “doğru olmak” anlamı taşıyan bir kökten (sdk, tsdk) türemiştir.” [3]
Bakmayın siz Müslümanların Yahudi düşmanlığıyla yoğrulmuş olmalarına, gerçekte Müslüman inancının ve dinsel eylemlerinin(amellerinin) birçoğunun köken olarak Yahudilikten alındığı en azından emir ve nehiyleriyle büyük benzerlikler taşıdığı açıktır. Yukarıdaki sadaka örneğinde olduğu gibi.
Yoksulluk, Hıristiyanlık’ta da doğal sayılır.
İncil’de şöyle ilginç bir öykücük vardır: 13 Kalabalığın içinden biri İsa’ya, “Öğretmenim, kardeşime söyle de mirası benimle paylaşsın” dedi. 14 İsa ona şöyle dedi: “Ey adam! Kim beni sizin üzerinizde yargıç ya da hakem yaptı?” 15 Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.” [4]
İslam’ın yoksullara bakışı daha açıktır, daha kapsayıcıdır. Yoksullara yardım Kur’an’da açıkça belirtilir. Zekat ve sadaka sözcükleri birer dini vecibenin adları olmuştur zamanla. Zekat sözcüğünün Aramice ve Süryanice’de de de kullanıldığı ve Yahudilerde malın onda birinin yoksullara verilmesi anlamında olduğu belirtilelim. Zekat, Kuran’da sıkça geçen bir sözcüktür. Çoğu kez Salat (dua, namaz)sözcüğüyle birlikte “ekimussalate ve atuzzekate” diye kullanılır. Buradaki anlamı net değildir. Bizce “Duaya durun ve ruhunuzu temizleyin.” anlamındaki bu kalıp söz, genellikle “namaz kılın ve zekat verin” anlamında kabul edilmiş ve yüzlerce yıl boyunca bu anlamda kullanılmıştır. Oysa özellikle Müslümanların Mekke’deki yaşamında zekat toplandığına ilişkin bir veri elimizde yoktur. Hz. Muhammed’in kurduğu devlet güçlenip büyüyünce zekat toplanmaya başlanır. İslam tarihinin eski kaynaklarında Peygamber’in sağlığında zekât amillerinin yeni fethedilen bölgelere gönderildiği bilgisi vardır. Zekatın daha Ebu Bekir döneminde zorunlu bir vergiye dönüştüğünün kanıtı Halife Ebu Bekir’in zekat ödemiyorlar diye bazı kabilelerin üzerine ordu göndermesiyle belirginleşir. Zekat, içeriği tam açık olmasa da sonradan zorunlu bir vergiye dönüşmüş olsa da buradan gelen gelirlerin bir kısmının yolcu ve yoksullara harcanması gerektiği Kuran’da açıkça belirtilmektedir.
İslam’da yoksullar sadece zekat ve sadakayla düşünülmüş değildir. Savaşlarda elde edilen ganimetlerin Allah ve resulüne düşen beşte bir payını bir kısmının yoksullara ve yetimlere dağıtılması da bir dinsel zorunluluktur; yani farzdır. “Bilin ki, ‘ganimet olarak ele geçirdiğiniz’ şeylerin beşte biri, muhakkak Allah’ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur.” [5]
Kuran’da ayrıca infak edin diye bir emir vardır. Kanımca zekattan da sadakadan da daha önemli olan infak, İslam’ın hem paylaşımcı hem de antikapitalist boyutudur. Ülkemizde İhsan Eliaçık’ın önderlik ettiği Antikapitalist Müslümanlar Hareketinin çok önemsediği, temel ilke saydığı İslam’ın bu boyutunu ne yazık ki İslamcılar çok fazla önemsememiştir. İlginçtir, hunharca katledilen Libya’nın efsanevi lideri Kaddafi, Yeşil Kitabında bu ilkeye uygun tespitler yapmıştır. “ İnsanın ihtiyacından fazlasını ele geçirmesi, servet sahibi olması, halkın ve ülkenin imkânlarının belli ellerde toplanmasına yol açar. Toplumda gerilemeye ve fakirleşmeye neden olur.”[6] diyordu Kaddafi Yeşil Kitap’ta. Kaddafi’nin bu cümlelerinin Kuran’ın şu iki ayetinden yola çıkılarak kurulduğunu söyleyebiliriz:
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır.[7]
Ve “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.” Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı.’ Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz. [8]
Mutlaka farkında olmuşsundur ey okur, Kuran’da hem kazananların yani zenginlerin infak etmesi (karşılıksız dağıtması)emrediliyor hem de infak edilen şeylerin kalitesiz olmaması gerektiği belirtiliyor.
Bununla da yetinilmemiş, Kuran’da neyin infak edileceği de “ihtiyaçtan artakalanı” denilerek açıkça belirtilmiştir. Ve kimlere yapılacağı da… Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”[9]
Yani Kuran’da Müslümanların ihtiyaçlarından fazlasını yakın ve uzak akrabalarla birlikte yoksullara, yetimlere, yolculara verilmesi gerektiği vurgulanır. Yani Müslüman kapitalist olmaz, deniyor. Oysa tarih, özellikle son yüzyılın tarihi en acımasız kapitalistlerin Müslüman toplumlarda ortaya çıktığını göstermektedir. Eşitlikçi, adil her yaklaşıma öncelikle kapitalist Müslümanların karşı çıktığı tarihsel olarak sabittir. Ve gariptir ki yoksul Müslümanlar bunun farkında olmadıkları için eşitlikçi, adil bir düzeni savunanların karşısında en büyük vurucu güç olarak onlar kullanılıyor.
Yani sevgili okur, diyebiliriz ki yoksul Müslümanlar, içki yasağı ve domuz etinin haramlığını önemsedikleri kadar “ihtiyaçtan artakalanını kendilerine dağıtılması gerektiğini” bilip, bunun uygulanmasında aynı kararlılığı gösterselerdi İslam ülkelerinde bu kadar yoksulluk da adaletsizlik de olmazdı.
Şu noktaya da parmak basmamız gerekiyor: Hristiyanlık ve İslam’da bu dünyada yoksul olmak adeta övülür; hatta kutsanır. Bu dünyada yoksul olanların ahirette rahatlık ve huzur hatta keyif açısından zenginlerden üstün olacakları anlatılır.
Şu alıntı İncil’den:
1 Kardeşlerim, yüce Rabbimiz İsa Mesih’e iman edenler olarak insanlar arasında ayrım yapmayın. 2-4 Toplandığınız yere altın yüzüklü, şık giyimli bir adamla kirli giysiler içinde yoksul bir adam geldiğinde, şık giyimliye ilgiyle, “Sen şuraya, iyi yere otur”, yoksula da, “Sen orada dur” ya da “Ayaklarımın dibine otur” derseniz, aranızda ayrım yapmış, kötü düşünceli yargıçlar gibi davranmış olmuyor musunuz? 5 Dinleyin, sevgili kardeşlerim: Tanrı, bu dünyada yoksul olanları imanda zenginleşmek ve kendisini sevenlere vaat ettiği egemenliğin mirasçıları olmak üzere seçmedi mi? 6 Ama siz yoksulun onurunu kırdınız. Sizi sömüren zenginler değil mi? Sizi mahkemelere sürükleyen onlar değil mi? 7 Ait olduğunuz Kişi’nin yüce adına küfreden onlar değil mi?[10]
Bu da İncil’den :
19 “Zengin bir adam vardı. Mor, ince keten giysiler giyer, bolluk içinde her gün eğlenirdi. 20-21 Her tarafı yara içinde olan Lazar adında yoksul bir adam bu zenginin kapısının önüne bırakılırdı; zenginin sofrasından düşen kırıntılarla karnını doyurmaya can atardı. Bir yandan da köpekler gelip onun yaralarını yalardı.
22 “Bir gün yoksul adam öldü, melekler onu alıp İbrahim’in yanına götürdüler. Sonra zengin adam da öldü ve gömüldü. 23 Ölüler diyarında ıstırap çeken zengin adam başını kaldırıp uzakta İbrahim’i ve onun yanında Lazar’ı gördü. 24 ‘Ey babamız İbrahim, acı bana!’ diye seslendi. ‘Lazar’ı gönder de parmağının ucunu suya batırıp dilimi serinletsin. Bu alevlerin içinde azap çekiyorum.’
25 “İbrahim, ‘Oğlum’ dedi, ‘Yaşamın boyunca senin iyilik payını, Lazar’ın da kötülük payını aldığını unutma. Şimdiyse o burada teselli ediliyor, sen de azap çekiyorsun. 26 Üstelik, aramıza öyle bir uçurum kondu ki, ne buradan size gelmek isteyenler gelebilir, ne de oradan kimse bize gelebilir.’ [11]Luka İncil’i 16
Evet, İncil’in bu ayetlerinde YOKSULLUK KUTSANIYOR. Siz bu dünyada yoksul da olsanız öbür dünyada zengin yaşayacaksınız, deniliyor. İkinci alıntıda zenginlerin öbür dünyada çok sıkıntı çekecekleri de anlatılıyor. Açık bir zengin karşıtlığı var değil mi bu ayetlerde? Kutsal kitabında bunlar olan bir dinin dünyadaki en büyük, en organize zengin kapitalistlerin inancı olması ilginç değil mi? Şu Evangelistler, bu ayetleri nasıl yorumluyor acaba?
Yoksulluğun kutsanmasını İslam’da özellikle hadislerde görürüz:
“(Mirâc sırasında) cennetin kapısında durup içeri baktım. Oraya girenlerin büyük çoğunluğunun miskinler (yoksullar) olduğunu gördüm. Dünyadaki imkân sâhiplerinin cehennemlikleri ateşe gitmeye emrolunmuşlardı, geri kalanlar da mahpus idiler…”[12]
“2071.Enes’ten. Peygamber şöyle dua etmişti: Allah’ım, beni miskin (yoksul) olarak yaşat, yoksul olarak öldür, kıyamet günü de yoksullar zümresiyle birlikte haşret! Ayşe “Neden Ey Resulullah?”diye sordu. Peygamber: ”Çünkü onlar cennete zenginlerden kırk bahar önce gidecekler. Ey Ayşe fakirleri sev ve onları yaklaştır, ta ki kıyamet günü Allah da sana yaklaşsın. “[13]Miskin meskenetten gelir, zillet ve fakirliğe düşmüş demektir.
İslam’da yoksula yardım emredilir, yoksulluk kutsanır; ama zenginliğin övüldüğü hadisler de vardır.
Sa’d b. Ebi Vakkas’tan: “Allah, zengin, müttaki ve kendi halinde bir kulu sever. ”[14]
Son söz olarak şunu söyleyelim: Üç büyük din de yoksulluğu kutsuyor. Yahudilikten farklı olarak Hıristiyanlık ve İslam’ın kutsal metinleri aynı zamanda yoksulların cennetle ödüllendirileceği zenginlerin de öteki dünyada cehennem azabı çekecekleri düşüncesinde birleşmişler. Ne yazık ki zenginler ve büyük ölçüde onların güdümündeki din adamları, ister Hıristiyan olsun ister Müslüman olsun, tarihin hiçbir döneminde kendilerinin cehennemlik olacağını önemsememiş; ama yoksulların cennette zenginleşeceğini ısrarla, bitmez tükenmezi bir enerji ve tekrarla işlemişlerdir. Cumhuriyet döneminin en Müslümancı yönetiminin on sekiz yıllık iktidarında yaptıkları savımızın canlı örneğidir.
Aklına şu düşünce gelmiştir ey okur: Allah yoksulları seviyor ve onları cennete sokacaksa bu dünyada da cennette gibi yaşatsa ya onları. Bu düşünce Talmud’da soruya dönüştürülmüş ve bu soru şöyle cevaplanmış:
“Ve kötüler Turnus Rufus’un Haham Akiva’ya sorduğu soru budur: Tanrınız fakirleri seviyorsa, hangi nedenle onlara Kendisi destek vermiyor ? Haham Akiva ona şöyle dedi: Yoksulları ayakta tutmamızı emrediyor, böylece onlar ve onlara verdiğimiz sadaka aracılığıyla Cehennemin yargısından kurtulacağız. [15]
Tam da bu yüzden dinler yoksulluğu kutsuyor. Tam da bu yüzden yoksulluk yok olmaz.
Kaynaklar:
[1] Kutsal Kitap Yasanın Tekrarı(Tesniye)15
[2] Süleyman’ın Meselleri 10/2),
[3] TDV İslam Ansiklopedisi, Mahmut Salihoğlu
[4] İncil(Yeni Ahit), Luka 12, Kutsal Kitap
[5] Kur’an, Enfal, 41
[6] Güngör Uras Milliyet, 28 Şubat 2011,Kaddafi’nin ‘Yeşil Kitap’ını bir zamanlar biz de sevmiştik
[7] Kur’an, Bakara 267
[8] Kuran, Bakara 219
[9] Kuran, Bakara 215
[10] İncil, Yakub’un Mektubu
[11] Luka İncili 16, Kutsal Kitap
[12] Buhârî, Rikâk 51; Müslim, Zühd 93, hadis no: 2736
[13] Hadis Ansiklopedisi, Kütübü sitte, Akçağ Zaman, 6.c, 485.s
[14] Hadis Ansik. Kütübü Sitte 6.c, 473.s.
[15] https://www.sefaria.org/Bava_Batra.10a.3?lang=bi&with=all&lang2=en