Gün geçtikçe artan enflasyon, halkı yoksullaştırmaya, ekonomik buhrana sürüklüyor. Enflasyonun artması yaşam standartlarının daha geriye düşmesi anlamına geliyor. Enflasyon ve yoksulluk ikileminde halkın özellikle temel gıda maddelerine erişimi zorlaşırken, insanların günlük yaşam standartlarını da etkileyen bir sonuç üretiyor. Şüphesiz ki alım gücünün git gide daraldığı, asgari ücretin insanların hayatlarını asgari düzeyde devam edebilmesinden fersah fersah uzaklaştığı bu süreç, yoksullaşan sınıf, önümüzdeki dönemde olası sonuçlar doğuracaktır.
Yaşanan ekonomik sorunların ortaya çıkarttığı sonuçlar, sermayenin mali olarak gerilemesi bir tarafa yeni yönelimlerle karını arttıran bir süreç inşa etti. Toplumun en geniş kesimleriyle sermaye güçleri arasındaki makas gittikçe açılıyor. Ekonomide yaşanan tıkanıklıklar, dövizde meydana gelen yükseliş trendi doğal olarak girdilerin de azalmasına neden olacaktır. Bu özellikle reel sektörün ciddi sorunlarla da karşı karşıya kalmasının önünü açacaktır. Her ne kadar sermaye kendi krizini aşmak için yeni çözümler getirse de bu çözümler, sistemin yapısı gereği yoksulluğu ve işsizliği büyüterek yeniden yeniden üretmeye mahkumdur. Biz pandemi sürecinde de bu şeyi yaşadık. Sermayenin yaklaşım tarzları neticesi, siyasal iktidarın tamamen sermayenin yanında yer alması, sermayeyi kurtarmaya yönelik yasal düzenlemeler yapılması, ücretsiz izin meselesinin yasal hale getirilmesiyle bir milyonun üzerinde işçinin işsiz kalmasına neden olan bir süreç inşa etti.
Diğer taraftan yaklaşık on üç milyon insanın da asgari ücrete yani iki bin sekiz yüz lira gibi bir ücretle yaşamaya mahkum edildiği bir ülkede, dövizin de artmasıyla birlikte alım gücünün aşırı düşmesi ciddi sıkıntılar yarattı. Peki bunun toplumsal sonuçları ne olacak? Bu soruya en kesin söylenecek şey, yoksullaşmasının böylesine derinleşmesini ve enflasyonun halk üzerindeki sonuçlarını önümüzdeki günlerde daha fazla işsizlik olarak göreceğimizdir. Başka neler yaşanacağını ise hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Ama şu açıktır ki çarık ayağı sıkıyor! Bunun en net örnekleri “Barınamıyoruz” ve “Geçinemiyoruz” diyerek sokakları arşınlayanlardır. Bu çerçevede biz bunları gözlemleyebiliyorsak, o halde yoksulluğun getirdiği çaresizliğin dışa vurumunun ne şekilde tezahür edeceğine dair kafa yoran bir yaklaşım içerisinde olmalıyız.
Tam da bu noktada emeğin, sınıfın mücadele aracı olan sendikaların durumuna ve rolüne değinmek isterim. Bugün istisnai birkaç sendikayı ayırırsak, diğer tüm sendikalar için söyleyebiliriz ki siyasal iktidarın iki dudağı arasında hareket etmekteler. Çünkü mevcut sendikal hareket zaten kendi sorunlarını çözebilecek basiretten yoksundur. Her yıl emekçiyi sefalet ücretine tamah ettiren TÜRK-İŞ ve Hak-İş ise kuruldukları günden bu güne sermayenin gemisindedirler. Tüm bu sıkışmışlık karşısında işçiler örgütlülüğe, sendikalaşmaya yine de yöneliyor mu? Büyük oranda hayır, kısmen evet. Çünkü sendikaların ve sendikalaşmanın işçi için sermaye tarafından tehdit unsuru olarak görüldüğü bir dönemde, sendikaların da işçilerin sorununa çözüm olmaktan uzak olduğu bir süreçte, örgütlülüğe yönelimin de az olduğu açık bir gerçekliktir. Ancak çarık ağayı sıkmaya başladığında, yaşadıkları hak kayıpları altında bir imdat çekici, haklarını gösteren bir pusula olmak üzere temas kurulduğunda cüzi de olsa sendikalaşmaya yönelim gerçekleşiyor. Genel olarak sendikaların büyük bir kısmının sermaye güdümlü olması, sınıfın sezgisel farkındalığıyla sendikalara güvenin de oluşmamasına katkıda bulunuyor. Tüm bu realite karşısında kısa dönemde yoksullaşan işçilerin sendikalara yönelmesi de mümkün görünmemektedir. Her şeyden önemlisi yaşanmakta olan bu devasa sorunların altından kalkacak başka bir politik bir mücadele sürecinin inşa edilmesi zorunludur. Politik mücadele süreci inşa edilmez ise bu yoksullaşmanın rotasını sendikal mücadeleye kırması mümkün değildir.
Hem sınıf mücadelesinin hem de kaçınılmaz olarak sol, sosyalist devrimci mücadelenin içinde olanlar olarak, somut durumun somut tahlilini tüm gerçekliğiyle ortaya koyup, bundan doğru sonuçlar çıkararak, çözüm için kurucu bir irade ortaya koyması gerekir. Emeğin yoksullaşmasının karşısında durabilecek tek güç olan sol, sosyalist ve devrimcilerin ödevi merkezi düzeyde birleşik bir emek hareketinin organize edilmesini sağlamaktır.