Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Yıl Yeni Sorunlar Eski

Girdiğimiz 2023 yılında eski sorunların daha da büyüyerek varlığını sürdüreceği açıktır. Saray/AKP/MHP iktidarının kendi siyasi gelecekleriyle ülkenin geleceğini iç içe geçirdiklerini görerek kendi geleceğimize sahip çıkmak zorundayız.

Saray/AKP/MHP iktidarıyla girdiğimiz her yeni yılda halkın yeni yıl coşkusunun, heyecan ve umutlarının azaldığına tanık olarak 2023 yılına girdik. Bu durumu iktidar ve muhalefet de gördüğü için Cumhuriyetin 100. yılına da vurgu yaparak halka gelecekte yaşanacak güzel günler vaatlerinde bulunarak bugüne kadar yaşanan sorunların üzerini örtmeye çalışıyorlar. ‘Türkiye’nin yüzyılı’, ‘Cumhuriyetin ikinci yüzyılı’ gibi ifadelerle, milliyetçi ve dinsel söylemleri de kullanarak halkın coşkusunu, umutlarını yeniden diriltmeye çalışıyorlar. 2023, 2053, 2071 gibi tarihsel vurguların öne çıkarılması, Karadeniz’de gaz bulunması, Türkiye’nin en büyük 10 ekonomi arasına gireceği gibi iddialarla birlikte İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, Ayasofya’nın ibadete açılması, türbanla ilgili Anayasal düzenleme girişimleri gibi çok sayıda olay ve söylemi iktidarın ideolojik yapılanması ve tabanını oluşturma girişimi olarak görmek gerekiyor. Muhalefetin ise sorunu tek başına Saray/AKP/MHP iktidarına ve yakın çevresine indirgeyerek emek sermaye arasındaki çelişkilerin üzerini örtme, sistemi koruma ve kollama görevini en iyi kendilerinin yapacağını belirtmiş oluyorlar.

2022 yılı iktidarın her alanda hukuksuzluğu artırdığı, yoksulluğu büyüttüğü, baskı ve şiddeti artırdığı, yaşam hakkına yönelik işyerlerinde ve sokakta yaşanan saldırıları sermayeyle birlikte kendi çıkarları için kullandığı bir yıl oldu. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın tutukluluğu devam ettirilirken Gezi Davası’nda daha önceki beraat kararları yok sayılarak yapılan yargılamayla Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman’a birlikte sekiz kişiye ceza verildi ve tutuklandılar. Son olarak istinaf mahkemesi de bu hukuk dışı cezaları onayladı. Göründüğü kadarıyla mahkemeler iktidarın özel önem verdiği konu ve davalarda iktidarla karşı karşıya gelmemek için hukuku yok saymayı, sorumluluğu üst mahkemelere devretme pratiğini sürdürecekler. Ankara’da görülen 26 sanıklı Gezi Davası eylemleriyle ilgili olarak da mahkeme bir kişiye örgüt üyeliğinden 13,5 yıl, 22 kişiye 10 ay ile 4 yıl 11 ay arasında değişen cezalar verdi; 3 kişi de beraat etti.

Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı bir haber sitesinde görüşlerini açıkladığı için tutuklu olarak yargılanmaya devam edilirken, TTB Merkez Konseyi üyeleri hakkında soruşturma açıldı. Sağlık hakkı başta olmak üzere yaşamsal konularda iktidar politikalarına yönelik muhalefeti nedeniyle uzun zamandır TBB’ne karşı yürütülen linç kampanyasının ilk sonucu Şebnem Korur Fincancı’nın ulusal ve uluslararası sözleşmelere, hukuk düzenlemelerine rağmen tutuklanması oldu. TTB’nin adının değiştirilmesi, kapatılması yönündeki tartışmalarla kamuoyu hazırlandıktan sonra yargı harekete geçerek iktidarın talebini yerine getirdi.

Kamuoyunun en fazla ilgilendiği davalardan biri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı açılan hakaret davası ve siyaset yasağını da içeren bir cezanın verilmiş olmasıdır. Ardından belediyede terörle iltisaklı kişilerin çalıştırıldığı iddiasıyla yapılan soruşturma, son olarak da Fatih Sultan Mehmet’in portresinin alınmasıyla belediyenin zarara uğratıldığı iddiasıyla başlatılan soruşturma iktidarın bu konuda da toplumu hazırladığı, sonrasında genel tepki ve olası sonuçlarına göre hareket edeceğini gösteriyor.

Saray/AKP/MHP iktidarı bu yıl içinde yapılacak seçimlerde kaybedebileceğini gördüğü bir yılı aşkın süredir kendi seçmen tabanına ve kopmuş olanlara yönelik olarak milli, dini, kültürel söylemlerle, ekonomik çıkarlar vaadiyle çağrı yaparken seçimlerdeki belirleyici konumu nedeniyle HDP’yi de siyaset yapamaz hale getirmeye çalışıyor. HDP’nin kapatılması için açılan dava sürerken HDP ve bileşenlerine yönelik baskı, şiddet ve siyaset yaptırmamaya dönük politikaların şiddetini artırarak sürdürüleceği görülüyor. HDP’li vekillerin vekillerinin düşürülme, dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclise gönderilen fezlekeler, HDP’nin hazine yardımından mahrum bırakılması gibi başka anti demokratik adımların atılmaya çalışılacağı da görülüyor.

04.01.2021 tarihli ‘2020’den 2021’e Kalanlar’ başlıklı değerlendirmemizde; “Belli ki, 2021’de de bir yanıyla siyasal partileri hareket edemez hale getirirken, toplumsal muhalefeti de hizaya getirme arayışları tüm hızıyla devam edecek.” derken; 31.01.2022 tarihli ‘İktidarın Kaybetme Kaygısı’ başlıklı yazımızda; “İktidarın bugünü ve geleceği için her yolu denediği, deneyeceği görülüyor.” yazıştık.

Kuşkusuz geniş halk kesimleri açısından 2022 yoksullaşmanın, açlığın, gelecek kaygısının arttığı bir yıl oldu. Zaman zaman yazılarımızda değindiğimiz sosyal yardımlarla yaşamaya çalışanların sayısı 2022 yılında 4 milyon 332 bin haneye ulaştı. Her dört kişiden birinin sosyal yardıma muhtaç edildiği bu siyasi ve ekonomik düzen çalışan, ücretli nüfusun büyük kısmını yoksulluk sınırının altında bir gelire mahkûm ederken özellikle dini argümanları da kullanarak yoksulluğu, açlığı normalleştirmeye çalışıyor. Milyonlarca emeklinin açlık sınırı altında, çalışanların büyük kısmının yoksulluk sınırı altında asgari ücret veya asgari ücrete yakın bir ücrete mahkûm edildiği dikkate alındığında önümüzdeki aylarda ücret talepli eylemlerin yaşanacağı açıktır.

Saray/AKP/MHP iktidarı seçimlerde açlığın, yoksulluğun belirleyici olacağından hareketle 2022 yılının ortasında asgari ücrette güncelleme yaparken, 2023 yılı için de genel beklentinin bir miktar üzerine çıkarken, önümüzdeki aylarda yeniden güncellenebileceğini açıklayarak bir artış daha yapılabileceğini şimdiden kabul etti.

2022 yılında EYT mücadelesinin sonuç vermiş olması ve iktidarın geçmiş yıllarda kesinlikle değişiklik yapılmayacağını defalarca açıkladığı emeklilik düzenlemesini kabul etmiş olması, grev erteleme kararına karşı çıkarak fiili olarak grev hakkını kullanan Birleşik Metal İş Sendikası’nın Bekaert grevinin kazanımla sonuçlanması önemli bir yer tutacaktır. Meşru ve haklı olmanın yanında kararlı olunduğunda sonuç alınabileceği bir kez daha görülmüş oldu. İktidarın güç kaybettiği ve seçimleri kazanabilmek için geri adım attığı, kesenin ağzını açtığı söylenebilirse de hem EYT mücadelesi verenlerin yıllar süren kararlılığı, hem de Birleşik Metal İş Sendikası’nın erteleme kararını yok sayarak greve çıkması önemlidir. EYT konusunda geri adım atan iktidarın ortaya çıkacak maliyet konusunda sermayenin talepleri doğrultusunda düzenlemeler yaptığını, sermayenin ise EYT mücadelesini kendi çıkarları için kullandığını belirtmekte yarar var.

Bu ay belirlenecek olan memur ve emekli maaşlarında da iktidarın TÜİK verilerini esas alarak birkaç puan da üzerine çıkarak algı yaratmaya çalışacağı görülüyor. Bütün hesaplarını seçimlere göre yapan iktidar özellikle seçmen kitlesi içinde büyük paya sahip olan ve ücretlerini iktidarın belirlediği emekli ve memurların oy davranışlarını etkileyecek bir adım atması muhtemeldir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi iktidar ilk kez kaybedebileceğini gördüğü için siyasi ve ekonomik olarak her aracı, her yolu, her değeri kullanmaya başlamıştır.

Bu koşullarda devrimcilerin, sosyalistlerin, emek ve yaşam savunucuları olarak yapmamız gereken; iktidarın lütfettiğini değil yurttaşlar olarak hakkımız olanın açlık, yoksulluk, hukuksuz uygulamalar, ölümler ve çevrenin yağmalanması olmadığını daha güçlü biçimde görünür kılmak ve mücadelesini vermektir. Saray/AKP/MHP iktidarının kurumsallaştırmaya çalıştığı bu düzene karşı toplumsal muhalefetin ortak ve ertelenemez sorunlar etrafında en geniş mukavemet hattını yaratarak seçimler sonrasını da içerecek bir mücadeleyi bugünden örgütlememiz gerekmektedir. Tek başımıza verdiğimiz mücadelelerin kalıcı ve etkili sonuç üretemediği, üretemeyeceği ortadadır. İktidarın sivil uzantılarıyla birlikte devleti de kullanarak her alanda saldırılarını yoğunlaştırdığı koşullarda yaşam hakkı, demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet başta olmak üzere tüm mücadele alanlarının birbiriyle bağlarını kurarak yaratılacak mukavemet hattı toplumsal muhalefetin coşkusunu, umudunu ve direncini de artıracaktır.

SURİYE, ABD, RUSYA

Beklendiği üzere Suriye ile ilk üst düzey görüşme Savunma Bakanlığı düzeyinde gerçekleşti. İktidarın mülteci/göçmen sorununun çözümü, Suriye’deki Kürt Hareketinin dağıtılması, Türkiye’nin desteklediği İslamcı örgütlerin Suriye yönetiminde yer alması gibi amaçları olduğu biliniyor. Suriye yönetiminin ise Rusya’nın da talebiyle Türkiye ile görüşmelere başladığı, önceliğinin rejim karşıtı İslamcı örgütlerin ortadan kaldırılması olduğu açık.

Yapılan görüşme sonrası Suriye’de Türkiye’nin desteklediği örgütler bur çok kentte gösteriler yaparak, bu görüşmenin Suriye devrimine ihanet olduğuna varana kadar çeşitli değerlendirme ve itirazları dile getirdiler. Geçtiğimiz yıl bazı örgütlere yapılan maaş ödemelerinin gecikmesi üzerine bu örgütler bazı yerlerde ‘uyarı’ eylemleri yapmışlardı. Bugüne kadar Esad/Baas karşıtlığı üzerinden işbirliği yapılan İslamcı örgütlerin Türkiye’nin Esad’la barışması sonrası bu işbirliğinin sürdürülemeyeceği ortadadır. Saray/AKP/MHP iktidarı içeride milliyetçi/ulusalcı seçmeni konsolide etmek için içerde olduğu gibi Suriye’de de Kürtler üzerinden geliştirmeye çalıştığı hamlelerin Esad’ın önceliği olmadığı, ABD’nin IŞİD’e karşı SDG ve PYD ile ortak mücadele yürüttüğü ve Kürtlere yönelik bir operasyonu en azından geciktirmeye çalıştığı görülüyor. Aynı zamanda ABD’nin Suriye’de kalabilmesinin en önemli dayanak noktasını Kürtler oluşturuyor.

Rusya ise Ukrayna ile sürdürdüğü savaşta Suriye’ye ayrıca zaman ve kaynak aktarmaktan kurtulmak ve Türkiye (iktidar) ile kurduğu ilişkileri daha da güçlendirmek için Suriye üzerinde baskı kurmaya devam ediyor. Uluslararası hegemonya ilişkilerinde Suriye’de Kürtler başta olmak üzere halklar kurban edilmeye devam edilecek gibi görünüyor.

Burada ayrıca vurgulanması ve üzerinde düşünülmesi gereken Suriye ve Türkiye arasındaki görüşmelerin bir normalleşmeyle sonuçlanması durumunda ideolojik olarak Esad/Baas karşıtı olana İslamcı terör örgütlerinin ne kadar kontrol altında tutulabileceğidir. İstanbul’da yaşanan bombalı saldırıda tutuklananların Suriye’deki bu örgütlerle bağlantılarının varlığı, olası bir normalleşme sonrası bu örgütlerin Türkiye’yi de hedef olarak seçmeleri mümkündür. İktidarın Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’la ilişkileri düzeltme hamleleri öncesi Kaşıkçı cinayetini bitirdiği, Türkiye’deki açığa çıkmış IŞİD üyelerine operasyonlar yaptığı, Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Türkiye’deki faaliyetlerini kısıtladığı ve başka ülke aramaların istendiği, İsrail ile görüşmeler öncesi Hamas’a verilen desteğin geri çekildiği biliniyor.

Suriye konusunda önemli sorun milyonlarca insanla birlikte çok sayıda İslamcı örgüt üyesinin Türkiye’ye girip çıktığı, bazılarının burada da örgütlendiği, iş kurduğu, çok sayıda Türk yurttaşın bu örgütlere katıldığı gerçeğidir. Dolayısıyla bu örgütler kendilerinin terk edildiği, ihanete uğradığı hissiyle iktidarı cezalandırmaya yönelebilirler. Buna benzer bir durum önümüzdeki aylarda Libya’da da karşımıza çıkacaktır. Çoğunluğu paralı asker olan ve iktidar tarafından Libya’ya taşınan bu İslamcı militanların uzun vadede nasıl durdurulacağı, nerede tutulacağı veya nasıl ortadan kaldırılacağı halk için bir güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkacaktır.

Girdiğimiz 2023 yılında eski sorunların daha da büyüyerek varlığını sürdüreceği açıktır. Saray/AKP/MHP iktidarının kendi siyasi gelecekleriyle ülkenin geleceğini iç içe geçirdiklerini görerek kendi geleceğimize sahip çıkmak zorundayız. Geçmiş seçimleri Yeni Osmanlıcılık sevdasıyla neredeyse tüm komşu ülkelere savaş açarak alan iktidarın bu kez kendi başlattığı savaşı bitirmek için verdiği tavizleri başarı olarak sunmasındaki çelişkileri ve hukuksuzlukları görünür kılmakla yetinmemeliyiz. Halklar arası barışı, bir arada yaşama kültürünü, eşitliği seçimler ve iktidar için kurban etmeye çalışan Saray/AKP/MHP iktidarına karşı içerde ve dışarda barışı savunmak, sömürü ilişkilerine karşı çıkmak, ezilenlerin yanında durmak ve devrimcilerin, sosyalistlerin, yaşam hakkını savunan herkesin sorumluluğudur.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi