Soma davasında İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi tarafından verilen karar sonrası; açık söylemek gerekirse Can Gürkan’ın tahliyesi ve yeni infaz yasası ile diğer iki sanığın daha tahliyesini beklenirken, Yargıtay 12. Ceza Dairesi kararının da istinaf kararı ile örtüşeceği düşünülürken, bu arada yaşanan süreci takip edenlerin bile beklemediği bir sonuç ile karşılaştık. Yargıtay toplam 7 kişinin kararını bozdu ve diğer tüm sanıkların kararını onadı. Hükmü bozulan 4 kişinin her bir katledilen maden işçisi için 301 kere olası kasttan ve 166 kere yaralama suçundan tekrar yargılanmasına; 2 kamu görevlisi olan TKİ kontrol mühendislerinin bilinçli taksirden ve 1 kişinin de yeniden sorumluluğunun tespit edilerek yargılanmasına karar verildi.
13 Nisan 2015’te dava başlarken sonuçlarının, başta maden sektörüne, genelde ise çalışma yaşamında işçi sağlığı ve iş güvenliği acısından olası etkilerin neler olabileceği çokça tartışılmıştı. Dava başlamadan önce Soma sokaklarını arşınlayan, ödenmeyen ücretlerin ödenmesini talep eden ve yapılan eylemlerle ücretlerini alan madencileri; sarı sendika Türkiye Maden İş’i işçiler üzerinde bir tahakküm örgütü haline getiren patronlar 30 Kasım 2014’te 2831 madenciyi işten attıklarında nerdeyse kimseden ses çıkmadı. Asgari ücretin biraz üstünde aylık alan, diğer madenlerde çalışmaya devam eden madencilerin de maaşlarını 2 asgari ücrete çekip, çalışma saatlerini 37.5 saate düşürüp, 2 gün hafta tatili verip, senelik izinlerine de 4 günlük ilave yapılınca olası tüm tepkileri ortadan kaldırdılar.
Siyaset, sermaye (maden patronları), sarı sendika üçgeni, katlettikleri madenci ailelerine de çeşitli vaatler vererek, dini inançlarını sömürerek, devletin tüm olanaklarını ve kurumlarını devreye sokarak olası tepkilerini ortadan kaldırdıklarını zannettiler. Tam davanın başlayacağı sürece 2 ay kala yeni bir dinamik ortaya çıkmaya başladı. Bu dinamik adım adım, köy köy, ev ev örgütlendi ve 4.5 yıl devam edecek olan yargı sürecinin gerçek dinamiği haline dönüştü.
SHD’li, ÇHD’li ve devrimci demokrat bir kısım avukatların da bu sürece dâhil olması ile bu davanın sonuçları ‘sınıf hareketine, sendikal harekete ne katacak ne kattı?’ Öncelikle belirtmek gerekirse, iş kazaları diye ifade edilen, çalışırlarken öldürülen, işçi cinayetlerini görünür kıldı ve daha fazla tartışılan bir konuma getirdi. İlk defa yönetmeliklerle, tebliğlerle yürütülen işçi sağlığı iş güvenliği mevzuatına son vererek; birçok eksiğine karşın özel bir İşçi Sağlığı İş Güvenliği Yasasının çıkmasını sağladı. Türkiye’de ilk defa işverenlerin de iş cinayetleri nedeniyle göstermelik birkaç gün tutukluluk değil uzun bir süre (5 yıl) tutuklu kalmalarını sağladı. Yine ilk defa Türkiye’de patron ve yöneticilerin en uzun süre ceza almalarını sağladı ve örnek oluşturdu. (Daha sonra Ermenek’te 18 işçinin katledilmesi davasında 18 yıl ceza verildi.)
Yargıtay’ın verdiği 7 kişinin yeniden yargılanması kararı süreci sağlıklı organize edilebilirse, bu katillerin talep edilen cezaları almaları sağlanırsa başta madenler olmak üzere artık üretim ilişkilerinin yeniden şekillenmesinin önü açılacağı şüphe götürmez bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.