yanılıyorsunuz
kendi yarattığınız dünyaya tutsak olmuşsunuz; başka dünyaların var olduğu, o dünyalarda size benzemeyen, sizin gibi düşünmeyen insanların yaşadığı bilgisi bile çıldırmanıza yetiyor….
insanların, hayvanların, çiçeklerin, taşların, ırmakların doğdukları yerde güzel olmasına katlanamıyorsunuz. ille de sahip olmak, ille de kendinize benzetmek, olmazsa ille de yok etmek istiyorsunuz. insanlar içinde insan, canlılar içinde canlı, yeryüzünde bir parça olduğunuzu yadsıyıp kendinizi yerin ve göğün sahibi sanıyorsunuz…
dinlediğiniz türküleri, şarkıları gerçekliğinden soyutlayıp kendi egonuza göre yorumlamak yetmiyor size; o türküleri, şarkıları yaratanları, bugünlere taşıyanları, sizden iyi söyleyenleri sevmiyorsunuz… kendi sesiniz dışındakilere katlanamıyorsunuz…
giydiğiniz elbise ve ayakkabıları, kullandığınız araçları başkalarında görmeye katlanamıyorsunuz. kaba ve aptalca taklitlerinize bakıp kendinizle gurur duyarken; giyim kuşamlarıyla sonradan görmeliğinizi yüzünüze vuran gençlerden ürküyor, hatta tiksinti duyuyorsunuz…
sizin gibi değil de, kendisi gibi olanlar/ olmaya çalışanlar uykularınızı kaçırıyor. bu yüzden yaşamın her alanına ayar vermek için çaba gösteriyorsunuz. kendiniz ve izleyicileriniz dışındakiler için dayattığınız her şeyin daha beterini, hatta beterinin beterini yapmak için yarattığınız düşmanlıkları kullanıyorsunuz…
insanlığın binlerce yılda oluşturup bize armağan ettiği ve sonraki kuşaklara geliştirerek bırakma sorumluluğu yüklediği tüm değerleri üç günlük dünya egemenliğine kurban ediyorsunuz. büyüdükçe tükeniyor, tükendikçe köreliyor, köreldikçe nefretle doluyorsunuz…
sanıyorsunuz ki; bu dünyaya çakılı kalacaksınız,
sanıyorsunuz ki kendi cenazenizi yıkamak ve kaldırmak için suya ve insana gereksinim duymayacaksınız,
sanıyorsunuz ki; mezarınızı örmek için toprağa, güzelleştirmek için çiçeğe gereksinim duymayacaksınız,
sanıyorsunuz ki; çocuklarınız sizin adınızla rahat edecek,
yanılıyorsunuz hala daha İNSAN var ,
yanılıyorsunuz hala daha İNSANA İNANANLAR var,
yanılıyorsunuz hala daha İNSANLIK var
—-31.3.2017
‘Yaşıyorum ama niye bilmiyorum. Ev, iş ve birçok sorumluluk arasında görev tanımlarımı yerine getirmeye çalışıyorum sadece. Hayattan gram tat almayan, sürekli bir gün sonrayı, bir ay sonrayı nasıl halledeceğim diye düşünür halde…’ yazmış bir sosyal medya kullanıcısı… bir başkası ’15 saat çalışıyoruz, pazar tatili de yok; yine de yetmiyor.’ yazmış. bunlara veya benzerlerine rastlamışsınızdır sizler de… bir başkası Diş Protez bölümü mezunu olduğunu belirterek, ‘Şu anda elektrikçi olarak şantiyede amelelik yapıyorum’ diyor ve ekliyor. ‘bataklığın içindeyiz çırpınıyoruz, çıkamıyoruz. Özgüvenimi kaybettim, kendimi sevemiyorum burada. Bitpazarından, milletin evinden çalınan malzemelerin pazara sunulduğu yerden,… ben bunu bitpazarından aldım’ diyor aldığı ceketi göstererek… konuşma arasında ‘Benim canımın bir değeri yok artık’ diye ekliyor; daha 21 yaşında, anlıyor musunuz? 21 yaşında bir genç ‘canımın değeri yok artık’ diyor…
bırakın seçim tartışmalarındaki kör öfkenizi… bu öfke bizi teslimiyete götürmekten başka bir işe yaramıyor, yaramayacak… şimdi ‘yeniden’ ve belki daha da büyük yenilmek pahasına ne yapmamız gerektiğini düşünmek zorundayız. evet muhalefet bir çok yanlış yaptı, yapmaya da devam edecek gibi görünüyor. fakat teslim olmak niye? bizim göbeğimiz muhalefet dediğimiz kişilerle mi kesildi? o yüzden yeniden ayağa kalkmak, inadımızı kuşanmak ve yola çıkmak zorundayız… bilmenin ve ayrımında olmanın insani ve vicdani sorumluluğuyla yanlışlarımız ve eksikliklerimizle yüzleşerek, birbirimize el vermek zorundayız…
—-12.06.2023
ekmek yoksa barış da yok
batılı ve kravatlı beyler/ ve işbirlikçiler
ölüme ittiğiniz anne babalar
masanıza meze yaptığınız çocuklar için
itirazım var piyasanıza/ barışınıza
batıcı ve kravatlı beyler ve halkından utananlar
barışınız ölümse madenlerde/ ölmemek şanssa tuzla’da
ulusal gelirden payımıza ağıtlar/ gözyaşları düşüyorsa
itirazım var barışınıza/ ve adaletinize
özgür dünyanın ağzı kalabalık baronları/ oligarklar
gözünüzde bir damla petrol etmiyorsa ıraklı çocuklar
ve doğalgaz yollarınız ölüm yoluysa afganlar’a
itirazım var barışınıza/ ve özgürlüğünüze
ey abd/ ab demokratları ey çanak yalayıcıları
savaşınızda milyon milyon ölürken ırak
afrika on milyon on milyon ölürken açlıktan
dünya yüreğinde bir bıçak gibi taşırken acıları
itirazım var barışınıza/ kardeşliğinize
batılı/ batıcı/ işbirlikçi/ ağzı kalabalık beyler
itirazım var barışınıza
madem bir dolar etmiyor kanımız/ etimiz
köpeğinizin kuaför bedeli kadar etmiyor emeğimiz
madem sofranıza mezedir aç çocuklarımız
bilin ki/ ekmek yoksa barış da yok
—-21.08.2008