Kendin için bir iyilik yapacak olsaydın ne yapardın?
- Yaşadığım ülkeyi değiştirirdim. Bu ülkede yaşamak ruh sağlığımı bozduğu yetmezmiş gibi, fiziksel olarak da beni güvende hissettirmeyen bir ülke. Hep böyle miydi yoksa son zamanlarda mı böyle bir yere dönüştü bilmiyorum ama ben hakkımı buradan gitmekten yana kullanırdım. Bazen bir kâbusun içindeymişim gibi hissetmeme sebep bu politik durumla mücadele edecek enerjiyi de kendimde bulmuyorum. Ayrıca böyle bir enerjim olsa da neden buna harcıyorum. Bu çok büyük haksızlık değil mi? Dünyadaki yaşıtlarım âşık olmak, eğlenmek, gezmek, okumak, tartışmak, doğayı keşfetmek ve onunla bütünleşmek ve böylece kendini keşfetmekle meşgulken, ben neden bir güç gösterisinde hep dayak yiyen taraf olayım.
Bu sözler henüz 21 yaşında genç bir kadın danışanıma ait. Bu ve buna benzer sözleri seanslarda o kadar sık işitmeye başladım ki… Her yaştan, her sınıftan, her eğitim düzeyinden, politik, apolitik kadın o kadar çok bu ve buna benzer sözler sarf ediyor ki… Kişisel olan her meselenin politik olduğunu bilen bir yerden, kadınların bugüne kadar yaşadığı her travmanın altında ataerkil sistemin olduğunu görüyorum. Yani bir kadının uğradığı taciz neden onun kişisel meselesi olsun? Üstelik de yıllar boyunca sırtında bu anının suçluluğunu taşısın? Bir kadının işyerinde birlikte çalıştığı erkekten daha yetenekli olduğunu kanıtlamak için iki katı enerji sarf etmek zorunda kalması neden ona anksiyete olarak dönsün? Ev içi görünmeyen emeğinin yanı sıra zihinsel olarak tüm evin ve çocuğun organizasyonuyla ilgilenmek neden kadının obsesyonu olsun? Daha 11 yaşındayken giydiği kıyafet yüzünden babasından tokat yemek, regl olduğunu bütün dünyadan gizlemek zorunda kalmak, cinselliğini illegal yollardan keşfetmeye çalışmak, aşık olduğu adamdan daha akıllı olduğunu belli ederse mutsuz olacağını keşfetmek, hayal kurabilmenin sadece erkeklere özgü olmadığını keşfettiğinde çok geç kalmış hissetmek, gece yolda yürürken sürekli arkaya bakmanın ve hızlı hızlı yürümenin olağan bir durum olduğunu sanmak, ‘’kocaman kocaman’’ adamların tacizini ifşa etmenin cesaretine sahip olamamak, şiddete uğradığında vücudundaki morluklardan utanmak neden bir kadının depresyonu olsun?
İktidarsızlaştıkça şiddete daha çok başvuran sistemin ilk ve en ağır mağduru kadınlar ve dolayısıyla da çocuklar. Ve her şeye rağmen terapiye en çok başvuran ve bu sorunlarla yüzleşip, çözme cesaretini gösteren de kadınlar. Oysa ki meselenin özü dönüp dolaşıp ‘’erkeklik’’ olgusuna dayanıyor. Bu bir cinsiyet değil, zihniyet meselesi. Bu zihniyet değişmedikçe; yaşı, eğitimi, sınıfı, inancı ne olursa olsun tüm kadınlar hastalıklı hissetmeye devam edecekler. Psikiyatrinin en önemli işlevinin uyumsuzları uyumlamak olduğu da göz önünde bulundurarak Sezen Aksu’nun Âdem Olan Anlar şarkısında seslendiği yerden tüm kız kardeşlerime sesleniyorum:
‘’Uyumlu faniler bana uyumsuz derler
Delirttiniz beni ey ehven-i şerler
Uzlaşırsam namerdim ateşe verseler
Garanti muhabbetlere yılışamadım.’’
*Psikoterapist