Pazartesi, Aralık 30, 2024
spot_img

Ülkemizi Cehenneme Çevirdiniz

Vaat ve vaaz edilen cennet yalnızca kendilerinden olanlar ve erkekler içindir… kadınlar ve muhalifler için her yer cehennemdir

Afgan bir muhalif böyle yazmıştı tweetinde… bunu yazdığında Taliban Kabil’den uzaktaydı ve 30 ile 90 gün arasında Kabil’e gireceği öngörülüyordu, bir gün sonra girdi… (sosyal medyanın iyi yanlarından biri anında ve sivil insanların paylaşımlarından haberdar olunması, dil bilmeyenler için de çeviri yapması sanırım…)

bu hafta o kadar çok şey yazmak istiyorum ki nereden başlayacağımı da bilemiyorum. öncelikle sel felaketi hakkında yazmam gerekiyor. hayır yalnızca büyük yıkıma yol açtığı için değil; en büyük yıkımın yaşandığı Bozkurt (Kastamonu) benim memleketim. yıllardır gidip görmüyor olsam da bir parça biliyorum…

felaketin oluşmasına yol açtığı söylenen şeylerin tümü doğru… AKP döneminde ilçede dere yatağının çevresine yeni konutlar yapıldığı, karşı çıkışlara, mahkemenin durdurma kararlarına rağmen HES yapıldığı, bunun patlaması veya kapaklarının açılması sonucu selin felakete dönüştüğü de büyük oranda doğru sanırım… fakat Bozkurt ben bildim bileli olduğu yerdedir… Kastamonu İl Kültür Turizm Müdürlüğü’nün sitesinde de belirtildiği gibi Bozkurt Rum mezarlığının üzerine kuruludur. (İnşaatlar sırasında temel kazılarında mezar kalıntılarına rastlandığı da söylenir) 1000 yıl önce Bizans İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet olduğu, bir süre Trabzon Rum İmparatorluğu egemenliğine geçtiği ve Malazgirt Savaşı sonrası da bazı Türk boylarının buraya yerleştiği biliniyor.

derdim tarih anlatmak değil; daha önce böyle büyük bir sel felaketi yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum; fakat bu kent Osmanlı’dan bu yana buradadır… elbette dere yatağına müdahale edilmesi 40-50 yıllık bir geçmişe sahiptir ve süregelmiştir. geçmiş yıllarda, özellikle de Bozkurt gibi 3-4 bin nüfuslu kentlerde çok katlı binaların olmayışı, evlerin vadinin içinde değil de eteklerinde kurulması ve kurallı yapılmasına dikkat edilmesi gibi gerekçelerle geçtiğimiz hafta yaşanan felaket geçmişte yaşanmamıştır sanırım. bu konuda başka unsurlar olduğunu da kabul ettiğimi belirttim başlarken… (şu an kent merkezi nüfusu 6.000 dolayındadır)

kendimizce önemsediğimiz yanları öne çıkardığımızı düşünüyorum… yani Saray iktidarını en kestirmeden köşeye sıkıştıracak yanlarından tutuyor gibiyiz. örneğin yalnızca HES’e bağlayan da var, yerleşimin vadi içinde olmasına bağlayan da, dere yatağına istif edilen tomruklara, dere yatağının betonla daraltılmasına da… bunların tümü doğru… fakat Ayancık’ta (Sinop), Bartın’da, Karabük’te yakın zamanlarda yıkıcı sel yaşanan Van’da, Giresun’da, Kars’ta vd. bunların hiç biri veya bazıları yok; fakat oralarda da seller oldu. geçtiğimiz ay Almanya’da yıkıcı bir sel yaşandı, geçtiğimiz hafta Japonya’da yıkıcı etkileri çok daha ağır olan ve 2 milyona yakın insanın tahliyesine neden olan sel yaşandı…

ülkemizde ve dünyanın değişik coğrafyalarında yaşanan yangınlar da aynı biçimde… biz ille de bir kundaklama ararken insan ayağı değmeyen, iç ve dış düşmanı bulunmadığını sandığım ülkelerde de yangınlar oldu… bilim insanları 1990’ların başından bu yana küresel ısınma ve iklim krizi konusunda tüm dünyayı uyarıyorlar. enerji politikaları başta olmak üzere tüketim alışkanlıklarımıza, kentleşme ve nüfus hareketlerine varıncaya dek küresel ısınma ve iklim krizine yol açan unsurlar hakkında önlem almaya çağırıyorlar…

bunların tümünü birlikte düşünerek; ayrı ayrı öne çıkarmak yerine yereldeki asli unsurla birlikte hepsini birden dile getirmek ve iklim krizinin gelecekteki sonuçlarına şimdiden hazırlanmak zorundayız. afetin yaşandığı yerler açısından her birimizin söylediği sebepler doğru, ancak (bugün ve sonrasında) başat sebebin küresel ısınma ve iklim krizi olduğunu özellikle vurgulamamız gerektiğini düşünüyorum.

nefret de bulaşıcıdır

birçok olayda gördüğümüz oy oranları üzerinden tepki geliştirme durumunu sellerde de gördük ki üstelik bazıları yanlış bilgiye dayalıydı… evet Bozkurt (hatta Kastamonu geneli) AKP ve MHP ağırlıklı seçmen yapısına sahiptir. bunun tarihsel sebeplerine girecek değilim, ancak hep böyle olmadığını söylemekle yetineyim.

bir kent sellerle yıkılırken orada yaşayan halkın oy tercihleri üzerinden tavır geliştirmek, ‘iyi oldu’ anlamına gelecek sözler söylemek veya hiç umursamamak nasıl bir savrulmanın içinde olduğumuzu gösteriyor… örneğin oraya kurulan HES’e karşı çıkanların, dava açıp durdurma kararı çıkaranların da mı hatırı kalmadı…? ülkenin her yerinde olduğu gibi az çok oralarda da muhalifler var; üstelik kırsalda muhalif olmak çoğu kez sıkıntılıdır; onların da mı hatırı yok…? ya da AKP/MHP iktidarını değiştirmek için orada yaşayan ve geçmişte iktidara oy vermiş insanları örgütlemeden bir değişikliğin olamayacağını ne zaman göreceğiz…? benim için temel soru/sorun şu; biz yalnızca bizim için, bize benzeyenler için ve bizi ‘dinleyenler’ için mi devrimcilik, sosyalistlik yapacağız…?

iktidar hepimizin canını yakıyor, yakmaya da devam edecek… canımız yandıkça ve fırsat kollar gibi her afette, felakette bize benzeyen, özünde (sosyolojik ve sınıfsal olarak) bizden olan ve örgütlememiz gereken insanları suçlamaktan ne zaman vazgeçeceğiz…? dikkat ettiniz mi bu tavır ve suçlama alışkanlığa dönüştü, bir adım sonrası da önyargı ve nefret… bu ise iktidarın yıllardır yapmaya çalıştığı şey; çünkü iktidar muhalifleri ötekileştirmesine rağmen az sayıdaki çıkar grubu ve militan kadroları dışında seçmenleri üzerinde bunu sağlayamadı… Soma Katliamı ve sonrasındaki eylemlerde, Soma ve Ermenekli madenciler geriye dönük hakları için Ankara yollarına düştüklerinde de ‘oy verdiniz, hak ettiniz’ demeye getiren tepkiler vardı… oysa iktidara karşı yollara düşmüş işçilerin bir dönüşümü başlattığını görmemiz gerekiyordu. benzer şey Bozkurt’ta oldu; insanlar HES’i, yapılmayan uyarıyı, gelmeyen yardımları vb. şeyleri, yani iktidarı sorguluyorken oy tercihleri üzerinden geliştirilen karşı tepki bugün içinizi soğutsa da geleceğimizi yakacaktır…

Taliban

geçtiğimiz haftanın en önemli olaylarından biri kuşkusuz Taliban’ın başkent Kabil’i ele geçirmesi oldu. iktidarın ‘Türkiye olarak Kabil Havaalanı’nı korumaya talibiz’ dediğini ve bu karardan vazgeçmediği, hatta Pakistan ve Katar üzerinden Taliban’la ilişki geliştirmeye çalıştığı dikkate alındığında gelecek günlerde bizleri neyin beklediğini ancak tahmin edebiliriz…

fakat Nato/ABD birliklerinin daha Afganistan’ı terk etmeden Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesi, buna ciddi bir tepki gelmemesi yeni bir Suriye yaratıldığını düşündürüyor. Taliban gibi örgütler (artık devlet oldu) tebliği/cihadı öncelikli (farz) görürler ve ayaklarının değdiği, seslerinin gittiği, güçlerinin yettiği her yere ideolojilerini taşırlar, taşımak zorundalar; çünkü kitlesellikleri ve militanların diri tutulması için bu zorunludur…

Taliban şimdilik Çin, Özbekistan, Tacikistan, (yıkılan SSCB sınırları içindeki ülke sınırlarını Taliban’ı durdurma noktası olarak hesaplayan) Rusya ile birlikte Hindistan’a güvenceler verdi. Fakat Nato ve ABD’nin çekilirken helikopterler dahil çok sayıda araç ve silahı da Taliban’ın eline geçmesi pahasına geride bırakması, batı emperyalizminin Ortadoğu’yu Rusya, Çin ve İran’a bırakmayacağını da dikkate alınca Türkiye ve Pakistan üzerinden yeni bir ‘oyunun’ kurulabileceğini de düşünmek mümkün…

soğukkanlı saptamalar, tahminler yaparken bile Afgan kadınlar ve Taliban’ın ideolojik karanlığı aynı anda düşüyor aklıma… Taliban inancı gereği düşman saydıklarının eşleri, kızları ve mallarını ganimet olarak alabilir ki Suriye’de IŞİD örneğinde ve 2001 öncesi Taliban örneğinde görüldü bunlar… topladığı militanlarını diri ve yakta tutan vaatlerden biri ahirette cennet ise diğeri de dünya da cennet (ben cinnet diyorum)… medyaya düşen haberler arasında bazı eyaletlerde 15 yaşını geçmiş kızların Taliban militanları için istendiği de vardı… kadınlar günlük yaşamın tümüyle dışına çıkarılıp eve kapatıldı, okula gitmeleri yasaklandı…

bu kez aynı şeyleri yineleyecek mi bakacağız, diyemiyorum… dünyanın her yerinde dinci siyasi örgütlenmeler amacı gerçekleştirinceye, devleti din devleti (Darül İslam) yapıncaya kadar yalan söylemenin, devlet malı (Darül Harp’tan) çalmanın vs. caiz olduğunu vaaz eder. dolayısıyla Taliban’ın ilk günlerde, yakın gelecekte verdiği, vereceği sözlerin benim açımdan değeri yoktur… çünkü son yıllarda tanık olduğumuz sayısız örnek benim bu düşüncemi ‘inanca’ dönüştürdü… vaat ve vaaz edilen cennet yalnızca kendilerinden olanlar ve erkekler içindir… kadınlar ve muhalifler için her yer cehennemdir… Afgan kadın gazetecilerin sözleri daha açıklayıcı olur…

“Hayatımız boyunca acı çektik. Şimdi daha çok acı çekeceğiz.”

“Ölürsek ölürüz. Ölmezsek hayatta kalmanın suçluluğu ile yaşarız”

“Herkes bize gitmemizi söylüyor. Gitseydik ruhumuzun bir parçası ile giderdik”

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar