Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Tripodun Gölgesinde

Muhalefetin çetelere karşı mücadele çıkışı doğru olmakla birlikte eksiktir. Çetelere karşı mücadele ederken sistemi değiştirmeyi, sisteme karşı mücadeleyi de vurgulamak ve önümüze koymak zorundayız. Kaldı ki çete düzenini yaratan da sistemin kendisidir

Mafya lideri Sedat Peker’in açıklamaları gündemin önemli bir bölümünü işgal etmeye devam ediyor. Türkiye kamuoyunun önemli bir kısmını daha önceden bildiği konuların ve kişilerin Sedat Peker tarafından ifşa edilmesi önemli olmakla birlikte gündemin ön sırasına yerleştirilmesi ve diğer gündem maddelerini perdelemesi karşısında dikkatli davranılması gerekmektedir.

24 Mayıs 2021 tarihli değerlendirmemizde; “Girdiğimiz yeni evren ülkemizde en ilkel haliyle bile hukukun işlemediği, devlet organlarının yapması gerekenlerin bir mafya liderinden beklendiği, deyim yerindeyse bir belirsizlik durumudur.” yazmıştık. Aradan geçen kısa sürede bu uyarımızı yinelememizi gerektirecek düzeyde bir beklentinin oluştuğu, Sedat Peker’e muhalif bir rol biçilmeye başlandığı görülüyor. Sıradan muhalif yurttaşlar açısından, özellikle sosyal medyaya yansıyan biçimiyle bir özdeşleşme eğiliminden dahi söz etmek olanaklıdır.

Muhalefetin genel olarak çetelere karşı mücadele ve çetelerin temizlenmesi biçiminde özetleyebileceğimiz söylemi ve çıkışı doğru olmakla birlikte eksiktir. Çetelere karşı mücadele ederken sistemi değiştirmeyi, sisteme karşı mücadeleyi de vurgulamak ve önümüze koymak zorundayız. Kaldı ki çete düzenini yaratan da sistemin kendisidir.

Sedat Peker’in daha önceki haftalarda yayınladığı video ve geçtiğimiz hafta yayınladığı Serdar Ekşi ile görüşme kaydında Suriye’ye gönderilen yardım ve silahlarla ilgili konuşmalar (itiraflar) Arap basınının da gündemine girmiş görünüyor. Özellikle Suudi Arabistan basını bunlara geniş yer vererek Saray/ AKP/ MHP iktidarının Suriye ve Libya politikalarını sorgulamaya başladı.

Mısır’la ilişkilerin daha yeni yeni kurulmaya çalışıldığı düşünülünce bu itirafların ilişkilerin kurulması sürecinde iktidarın elini zayıflattığını, zayıflatacağını söylemek mümkün. Arap dünyasının en önemli iki aktörü Suudi Arabistan ve Mısır’ın Türkiye’nin Suriye ve Libya politikalarından rahatsız olduğu biliniyor.

Sedat Peker’in Suriye konusundaki açıklamaları ve yayınladığı Serdar Ekşioğlu’yla görüşme kaydı daha önce Rusya’nın benzer iddiaları olduğu ve petrol kaçakçılığı, IŞİD, El Nusra gibi örgütlerle girilen ilişkilere ait kayıtların olduğu iddiaları da dikkate alındığında Sedat Peker’in kendisi de, açıklamaları da uluslararası bir boyut kazanmış durumdadır. Uluslararası boyuta ilişkin olarak Almanya’da 2017 ve 2018 yıllarında Almanyalı Osmanlılar’a yönelik sürdürülen ve çeşitli cezalarla sonuçlanan soruşturma süreçlerinde adı geçen Metin Külünk’ün Peker’in videolarında da adının geçmesidir. Peker son videosunda Almanya’ya gönderilmek üzere para verdiğini belirtiyor. Bu para trafiğinin soruşturma konusu olması durumunda Almanya ile ilişkilerin de gerileceği beklenmelidir. Daha önceki haftalarda değindiğimiz ‘gri pasaport’ ve insan ticareti nedeniyle alınmış kararlar dikkate alındığında Peker’in son açıklamaları sonrası en azından Metin Külünk’e yönelik bir işlem yapılması (veya bunun bir koz olarak elde tutulması) beklenmelidir.

Devlet içindeki güç odaklarının, çete yapılanmalarının ortaya saçıldığı doğrudur; ancak bu kavganın Tayyip Erdoğan sonrasında AKP’nin, belki de devletin başına kimin geçeceği kavgası olduğunu unutmamak gerek. Düne kadar en güçlü adaylar arasında adları geçen Süleyman Soylu ve Berat Albayrak’ın bu şansları ortadan kalkmış görünüyor.

Devlet içindeki çeteleşmenin, mafyatik ilişkilerin Alaattin Çakıcı ve Mehmet Ağar ayağı hasar alırken ve Sedat Peker bunlara yönelik ifşalarını sürdürürken Veli Küçük’e ilişkin söz söylememektedir. 1990’lardan bu yana birlikte olduğu ve kendisini bu yapıya sokan kişiyi kapsam dışı tutması kavganın her alanda ve örgütlü biçimde olduğunu gösteriyor. Yurtdışında olmasına rağmen kendisine düzenli ve çok gizli bilgi ve soruşturmaların haberlerinin gidiyor olması da kavganın devlet içindeki yasal, yasadışı tüm yapı ve kurumlara sıçradığını gösteriyor.

Süleyman Soylu’nun ‘mafyadan 10 bin dolar alan siyasetçi var” açıklamasının üzerine giden muhalefet ve medyanın zorlamasıyla Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un da yazılı olarak bu vekilin kim olduğunu sorduğu belirtildi. AKP içinden bir vekilin olduğu tahmin edilen bu vekilin kimliğinin açıklanmamış olması ve şantaja dönüştürülmesi kirlenmenin boyutunu gösteriyor. Bu arada somutlaşmış olay ve itiraflara rağmen hiçbir savcının harekete geçmemiş olması da devlet içindeki güç dengelerinin her kurumu etkisi altına aldığının yansımasıdır.

Tüm bunlardan hareketle Peker’ın açıkladığı ve açıklamadığı, Susurluk’tan bu yana devlet kayıtlarına girmiş, bilinen tüm çetelerin temizlenmesiyle aynı andan sistemin suç ve suçlu ürettiğinin de unutulmaması gerekiyor. Dolayısıyla topyekûn bir mücadele hattı, mukavemet hattı yaratmak zorundayız.

DÖVİZ VE FAİZ SARMALI

Tayyip Erdoğan katıldığı bir televizyon programında “Merkez Bankası başkanımla konuştum, faizleri de düşüreceğiz” dedikten dakikalar sonra döviz (dolayısıyla altın da) yükselişe geçerek tüm zamanların rekorunu kırdı. Daha doğrusu ağustos, eylül aylarında beklenen oranlara haziranda ulaşılmış oldu. Mart ayından bu yana dövizdeki yükseliş sonucu Türkiye’nin dış borcunun TL cinsinden 100 milyar TL kadar arttığını belirtmek gerekir.

Geçtiğimiz yıl nisan ve mayıs aylarında dağıtılan ucuz kredilerin önemli bir kısmının ödenemediği, iktidarın icra işlemlerini 6 ay ertelemeye dönük kararı nedeniyle icra, borç takip işlemlerinin yapılmadığı, ancak bu sürenin de dolduğu biliniyor. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz MÜSİAD, Müteahhitler Birliği vb. örgütlerin faize yönelik sıkıntılarını dile getirmeleri, yurttaşlarında borçlarını ödeyemedikleri dikkate alındığında kredi faizleri iktidarın sıkıntılı konularından biridir. Çünkü Saray/ AKP/ MHP iktidarı oy tabanını oluşturan gruplar başta olmak üzere herkesin kredi almasının önünü açmış, karşılığında da oy almıştı. Şimdi o seçmenler borçlarını ödeyemiyorlar. Çiftçilerin birçok yerde kendini gösteren tepkilerinin konut, taşıt, tüketici kredisi kullanan, kredi kartıyla alış veriş yapan yurttaşlarda da ortaya çıkacağını beklemek gerekiyor. AVM’ler’in toplam kredi yükünün 50 milyar dolar olduğu, AVM sahibi olan inşaat şirketlerinin takibe düşen kredi miktarının 3 milyar 500 milyon dolayında olduğu, AVM’lerdeki işyeri sahiplerinin 17 milyar kredi borcu bulunduğu dikkate alındığında iktidarın görmezden gelemeyeceği kadar çeşitli toplum katmanlarının kredi sorunu olduğu görülecektir.

Tayyip Erdoğan’ın faizlerle ilgili asıl sıkıntısı budur. Yoksa faizleri yükselten Merkez Bankası başkanının kendi kararıyla faizleri yükselttiğine ve görevden alındığına inanmak siyasi saflık olur.

Faizi düşürseler döviz (altın vd. değerli metaller) yükselecek, faizi yükseltseler döviz bir süre sabit kalmakla birlikte yatırımlar ve tüketim duracak. Dışa bağlı üretim yapan ve döviz kaynaklarını bir hırs uğruna (dövizi tutmak için) tüketmiş ülke Saray/ AKP/ MHP iktidarının tek çıkışı dış kaynak bulmak ve Türkiye’ye yabancı yatırımcı çekmek gibi görünse de hem uluslararası siyasi ilişkiler, hem Türkiye içindeki belirsizlikler ve ‘serbest piyasanın’ hoşuna gitmeyen uygulamalar yatırımcı ve kaynak işini olanaksız kılıyor. Bu görüldüğü ve bilindiği için dövizde daha yüksek faiz, gelecek olanlara daha fazla taviz göze alınmış durumda. 31.5.2021 tarihli değerlendirmemizdeki; “O zaman devrimciler, sosyalistler olarak, somut durumumuzu dikkate alarak ne yapmamız gerektiğini de şimdiden düşünmeliyiz. Sistem içi muhalefet dâhil tüm muhaliflerin bu döneme ait proje ve borç yükümlülüklerini tanımayacaklarını açıkça belirtmeleri zorunludur.” önerimiz her geçen gün daha önem kazanmaktadır.

14 Haziranda ABD Başkanı Biden ile görüşecek olan Tayyip Erdoğan’ın öncelikli talebinin dış borç/ kaynak konusunda destek isteyeceği açıktır. Geçtiğimiz hafta nişasta bazlı şeker (NBŞ) ile ilgili kotanın % 2.5’tan %5’e çıkarılması, içindeki %50 glikoz şartının kaldırılması ABD’li Cargill firmasına kolaylık, ABD’ye de mesaj olarak yorumlanmıştı. Bunların para ve yatırım için yeterli olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.

YİNE YENİ ANAYASA

“Bu tartışmalarda, toplumsal muhalefetin tüm bileşenlerinin “şu an Anayasa’ya, yasalara, ulusal ve uluslararası yargı kararlarına uymayan Saray/AKP/MHP bloğunun yeni Anayasa yapmak bir yana tartışmak için bile meşruiyetinin olmadığını yüksek sesle dile getirmesi gerekiyor.” 8.2.2021’de ‘Kriz Yönetiminden Krizle Yönetime” başlıklı yazımızdaki bu önermemiz bugün için de geçerlidir.

Tayyip Erdoğan’ın yeniden yeni anayasa tartışması açması muhalefet, ezilen halk yığınları açısından bir anlam ifade etmektedir. Dolayısıyla bu tartışmaya girmek, iyi niyetle önermelerde bulunmak bile Saray/ AKP/ MHP iktidarına/ rejimine olanak tanımak anlamına gelir. Darbe anayasasındaki haklarımızı bile kullandırmayan iktidar önerdiği anayasa ile daha iyisini değil, iktidarda kalmasını ve sürdürmesini sağlayacak yolları aramaktadır.

DİRENENLER DE VAR

Başta da belirttiğimiz gibi Sedat Peker videolarının gölgesinde kalan eylemler ve direnişler de var. Boğaziçi’nde kayyum rektöre karşı sürdürülen direniş ve ‘tanımıyoruz, kabul etmiyoruz’ biçiminde tanımlayabileceğimiz eylemler aralıksız devam ediyor. Kayyum rektöre sırtını dönmek, kararlarını uygulamamak şeklindeki bu eylemin uzun süre devam edeceği görülüyor. Ancak ilk günlerdeki ilgi ve desteğin düştüğü de bir gerçek.

İkizdere’de köylülerin ve çevre gönüllülerinin sürdürdüğü, yer yer gözaltıların olduğu, yasaklamalarla engellenmeye çalışıldığı, buna rağmen kararlı bir direniş sergilendiği görülmektedir. Her ne kadar bazı muhaliflerin (veya tabanlarının) oy tercihleri üzerinden ‘oh olsun’) olumsuz tavırları görülse de İkizdere ile ilgili gösterilen dayanışma ve avukatların nöbet sistemiyle direnişi sahip çıkmaları önemli bir deneyimdir.

Tek Gıda İş Sendikası toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden sonuç çıkmaması üzerine Bel Karper’de greve çıktı. Petrol İş Sendikası 2 Nolu Şube Tuzla Organize Sanayi’de Kurulu bulunan Recticel Teknik Sünger İzolasyon Sanayi’nde greve çıktı. Gaziantep’te işten atılan işçiler, Soma’da hakları ödenmeyen madenciler ve madenci aileleri, Denizli’de tarlalarına gelen suyun kesilmesi üzerine köylüler çeşitli eylemlerle tepkilerini göstermeye, seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Normalleşme sonrası eğlence mekânlarına, sinema ve tiyatro salonlarına yönelik getirilen fiili yasak nedeniyle özellikle müzisyenlerin ve sanatçıların sosyal medya üzerinden iktidara yönelik tepkilerine, alınan kararın ideolojik yanlarına ilişkin uyarılarına ses verilmesi gerekmektedir. Eğlence mekânları, tiyatro ve sinema salonlarına ilişkin zaman zaman sektörler düzeyinde gösterilen tepkilerin ve mukavemetin birleştirilmesi zorunludur.

 

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi