Dünyada yaşanmakta olan pandemi koşulları, neredeyse aynı anda, hem emekçileri, hem orta sınıfı hem de sermayeyi derinden etkiliyor.
Sermaye (Kapitalizm), yaşanılanlara karşı ulus-devletleri yeniden kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmeye çalışıyor. Geleceğe ilişkin üretim ilişkilerini yeniden yapılandırırken, her koşulda kesintisiz üretim ilişkilerini yeniden düzenlemek üzere ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri adım adım gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu düzenlemeleri yaparken bir taraftan emeğin (işçi sınıfının) yüzyıllardır biriktirdiği deneyim ve birikimleri hafızalardan silmeye çalışırken diğer yandan kazanılmış tüm haklara ve sosyal kazanımlara teker teker el koyulup ‘yeni bir emek rejimi’ inşa ediyor.
Toplumsal muhalefet top yekûn neredeyse CHP, kısmen de HDP çevresinde toplanırken, CHP, Millet İttifakı adı altında sağı da yanına alarak bir restorasyon süreci inşa etmeye çalışıyor.
Sınıf hareketinden görece bahsetmek mümkün. Bugün büyük oranda kendiliğindenci bir tarza sıkışan sınıf hareketinin, kendi meşrebince sesini yükselttiği açık. Sınıfın, daha çok sosyalist, devrimci bir avuç insanın çabasıyla kısmen popülist, ama devrimci aklın kısmi öngörüyle birleşmesi sonucu lokal mücadele olanaklarını güçlendirmesi söz konusu. Ancak genel bir sınıf hareketi açısından dönemi karakterize edenin, bir ‘biriktirme süreci’ olduğunu söylemem mümkün.
Sendikal açıdan bakıldığında ise, tam bir tükenmişlik yaşanmakta olduğu görülüyor.
Asgari ücret belirlenmesi sürecinde, siyasi iktidara karşı dişleri sökülmüş aslan gibi kükreyen, ancak esamesi bile okunmayan işçi konfederasyonları ve istisnalar hariç sendikalar, sürecin adeta kaybedeni olmuşlardır. Önemli bir bölümü bu süreçte sarı sendika işlevlerini bile yitirerek işçilerin hak mücadelelerinin önünde birer hiçe dönüşmüşlerdir.
Tam da böyle bir dönemde, çalışma ilişkilerine dahil olmuş unsurların sendikalaşma oranları Temmuz 2020’de yaklaşık 1.950.000 olarak görünse de toplu iş sözleşmelerinden yararlanan işçi sayısı bir 1,5 milyonu geçmiyor. Bu işçilerin de önemli bir bölümü kamu işyerlerinde çalışan işçiler.
Pandemi koşullarında gündeme gelecek 2021 YILI HEM KAMU SÖZLEŞMELERİ AÇISINDAN HEM DE MESS Sözleşmeleri acısından bakıldığında sıkıntılı bir süreç yaşanacağı şimdiden belli. Başta metal işkolu olmak üzere sermeyenin sürece yaklaşım tarzı alışık olunduğu bir yaklaşım olmayacak. Sermayenin, pandemi koşullarını işçiler üzerinde tahakküm kurarak, işsizlik ve açlık ile terbiye etmeyi sağlayan siyasi iktidarı arkasına alarak bir süreç inşa edeceği açık ve net olarak görülmekte.
Özellikle “Pandemi nedeni ile Mart 2020’den beri işten çıkışlar yasaklanmıştır” yalanı, sermayenin eline kot 29 ve “Ahlak ve İyi niyet Kurallarına Aykırılık Nedeni ve Kısa Çalışma Ödeneği” ile ücretsiz izin gibi güçlü silahlar verildi. İşverenler bu gerekçeler ile milyonlarca işçiyi açlığa ve sefalete mahkum etti.
Bu koşullarda ülkenin değişik yerlerinde isyan eden, hakkını hukukunu korumak ve gasp edilmiş hakları için nerdeyse her iş kolundan işçiler önemli bir mücadele süreci başlattı.
Bugün bu mücadeleler az da olsa, çok etkili olmasa da, sınıf mücadelesine yeni nefeslikler kazandırıyor, ancak siyasi ve merkezi bir irade söz konusu olmadığından her mücadele deyim yerindeyse kendi yağı ile kavrulmak zorunda kalıyor.
Dayanışma, birlikte mücadele, sosyal medya mesajları ile sınırlı ya da kısmi ziyaretlerin ötesine geçemiyor.
Pandemi sonrası kopacak fırtınaya yönelik şimdiden hazırlık yapmak gerekiyor. Bu hazırlık, başta sınıf hareketinde yeni bir yol çizmek, sınıflar mücadelesinde işyerlerinde fiilen çalışan işçilerin söz, karar sahibi olacakları doğal önderliklerin açığa çıkartılması ve işçilerin sendikalarını yaratmaktan geçiyor.
Ve biz biliyoruz ve inanıyoruz ki, bu sürece öncülük önderlik etmek isteyen sosyalistlere, devrimcilere, solculara önemli görevler düşüyor.