“Covid-19’lu Hasta Tabloda 3 Bin Reelde 70 Binlerde”

Türk tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı: “Bakanlığın paylaştığı Turkuaz tabloda hasta sayısı 3 bin civarında, zatüreli kişi oranı ise hep sabit, Türkiye’de hasta sayısının 70 binlere çıktığını söylemek mümkün

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve halen aşısı geliştirilmemiş olan Covid-19 virüsünün yarattığı pandemi etkisini arttırarak devam ediyor. Bir kısım Avrupa ülkesi, virüsün yayılımının patlamasının ardından sokağa çıkma yasakları ilan etmeye başladı. Ülkemizde ise her gün medya ve sosyal medya aracılığıyla tablonun ağırlaştığı yönünde paylaşımlar yapılırken, iktidar her şeyin yolunda gittiğine işaret ediyor. Özellikle Covid-19’lu hasta sayısı konusunda verilen rakamların güvenilir olmaması ile dünyada da yasaklı ülke pozisyonuna girmemize sebep olunurken, Türk Tabipler Birliği (TTB) gibi kurumlar hükümete önlemler ve şeffaflık üzerine çağrıda bulunmaları üzerine hedef haline getirildi.

TTB’nin yakın zamanda seçilen ve seçildiği günden bugüne iktidar ve medyası tarafından hedef haline getirilen merkez konsey başkanı Şebnem Korur Fincancı ile salgının son durumunu, alınması gereken önlemleri ve iktidarın meslek örgütlerine saldırısını konuştuk.

Covid-19 Pandemisinde sizin elinizdeki verilere, bilgilere göre ülkemizin geldiği son aşama nedir?

Toplumda yaygınlık çok fazla. Hastaneler de giderek de kapasitesinin üzerine çıkmaya başladı. İnsanlar yoğunbakım yatağı beklerken kaybediliyorlar. Serviste yatak bulamıyorlar. Ciddi sağlık sorunlarıyla evde kalmak zorunda kalıyorlar. Yatak bulunamadığı için evde takipleri oluyor, daha doğrusu takip olamıyor… İzolasyon da söz konusu olduğu için bakım almakta da zorluklar yaşıyorlar. Bunun yanı sıra hastanelere bu kadar yüklenilmesinin sonucu olarak da sağlık çalışanları çok zor koşullar altında uzun saatler çok fazla hastaya bakmak zorunda kalıyorlar. Onların da viral yükleri arttığı için daha fazla sağlık çalışanı hastalanıyor ve daha fazla sağlık çalışanını kaybediyoruz. Neredeyse her gün birkaç sağlık çalışanının kaybı haberi geliyor. Ve biz bir başsağlığı web sitesine döndük diyebilirim. Çok acı böyle bir tablo. Tabi toplumdaki tablo da çok ağır.

ZATÜRE SAYISINI SABİTLEDİLER

Gerçek rakamlarda ise şeffaf olamama hali devam ediyor. Testi pozitif dahi olsa ölüm sebebi olarak Covid-19 yazılmaması yönünde zaman zaman baskılarla karşılaştıklarını sağlık çalışanlarından ve hekimlerden gelen haberler arasında duyuyoruz. Onun dışında zaten testi pozitif değilse, klinik belirtileri Covid-19’la uyumlu olsa dahi ölüm nedeni olarak Covid-19 verilmiyor. O yüzden, kayıtlar da düşük tutuluyor böylece. İBB başkanının da yaptığı açıklamalarda ortaya koyuldu. Rakamların gerçeği yansıtmadığı zaten biliyoruz. Bir turkuaz tablo var. Turkuaz tabloda hasta sayısı 3 bin civarındayken zatüre olan hasta sayısını hep yüzde 4,2 olarak sabit görüyoruz. Eğer bu 4,2 zatüre olan hasta oranı ise bu durumda bu 3 bini değerlendirmek gerekiyor. Türkiye’deki hasta sayısının 70 binlere çıktığını söylemek mümkün.

Peki salgının daha da büyümemesi için öneriniz nedir? Ne yapılmalı?

Sokağa çıkma yasağı gibi güvenlikçi bir perspektifle asla yaklaşmamalıyız ama zorunlu üretim dışındaki üretimin durdurulması, toplu bulunulan alanların (AVM gibi) kapatılması ve tüm bu çalışmaların en az 14 gün durması gerekiyor. Şu an üretim durdurulup toplu bulunan alanlar kapatılmalı, bu sürede de çalışanlar temel ücretlerini almalı. Çalışanların elektrik, su, ısınma gibi giderlerini de devlet karşılamalı.

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞININ İLAN EDİLMESİNİ ÖNERMİYORUZ

İnsanların toplu halde bulunması evet uygun değil ama şunu unutmamak gerekiyor; özellikle eşitsizliklerle dolu bir tabloda yoksulların, işçi sınıfının yaşam koşulları da uygunsuz. Kalabalık halde küçük alanlarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu da sağlığı bozucu bir etken. Bu nedenle sokağa çıkma yasakları, eve kapatma önermiyoruz. Kişisel mesafenin korunarak fiziksel aktivitenin korunabildiği, bir ortam yaratmak gerekiyor. Yeşil alanları arttırmayı talep etmemiz gerekiyor yerel yönetimlerden. İnsanların fiziksel mesafelerini koruyarak fiziksel aktivitelerini yapabilecekleri ortamları hızla çoğaltmak gerekiyor. Çünkü biliyoruz ki Covid-19 salgınında obezite önemli bir risk faktörü. Dolayısıyla isanları eve kapattığımızda, sokağa çıkma yasağı gibi güvenlikçi perspektiflerden değerlendirdiğimizde insanları ayrıca obezite ile mücadele etmek konusunda da durdurmuş oluyoruz. Oysa sağlıklı olan fiziksel aktivitenin sağlanmasıdır. Bu şekilde bulaşma hızını düşürebiliriz.

Şöyle bir tablo var, diyor ki: Toplulukların bir arada olmasını iki hafta boyunca engellediğimizde salgının yayılma hızını yüzde 13 düşürürüz, 4 haftaya çıkarırsak bu süreyi yüzde 29 düşürüyoruz. Buna iş yerlerinin kapatılması eklendiğinde iki hafta boyunca yüzde 22 dört hafta boyunca 38 düşüyor. Toplumsal hareketliliği kaldırdığımızda yani seyahatleri vs. Salgının yayılım düşüşü iki hafta boyunca yüzde 24, dört haftada yüzde 42’ye çıkıyor. Bunların tümüne okulların da kapanması eklenirse salgının yayılmasındaki düşüş iki haftada yüzde 42’ye, dört haftada yüzde 52’ye çıkıyor. Böylece salgının yayılmasını yarı yarıya azaltmış oluyoruz. Burada da sıfırıncı vakaya kadar giden bir temaslı takibiyle önlemek mümkün.

“BUNLAR HAKİKAT BÜKÜCÜ”

Ancak filasyon ekipleri, -ki gerçek bir filasyon değil- temaslı takibini yapmaya yetişemediklerini söylüyor. Günde 800-1000 pozitif vakaya gitmek zorunda kalıyorlar. Mümkün mü, değil. Üstelik 15-16 saat çalıştırılıyorlar. Sabah 8’de başlayıp gece yarısı 12’ye kadar çalışıyorlar.

Bu süreçte torba yasa ile sağlık emekçilerinin koşullarını daha da zorlayıcı yasalar geçirildi meclisten, istifalar yasaklandı vs.

Bir kere istifa tek taraflı bir uygulama. Dolayısıyla istifayı yasaklayamaz bu gerçekçi değil. Ancak biliyorsunuz bunlar hakikat bükücü. Sürekli hakikati bükerek yanıt veriyorlar süreçlere. İnsanlar da haklarını bilmedikleri için, ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Bu nedenle biz hem istifa hem emeklilik hem de izinler için ayrıntılı bilgilendirme metinlerini hukukçularımızla birlikte hazırladık. TTB web sitesine de koyduk. Meslektaşlarımız, sağlık çalışanları ulaşabilsin, haklarını bilsinler diye. Gerçekçi olmayan, insanları yanıltan bir düzenleme. Üstelik şöyle bir şey var. İzinleri tam tersine daha arttırmaları gerekiyor ki insanlar salgında bu ağır yükü kaldırmaya devam edebilsin. Viral yükü azaltmak için kısa süreli çalışma ve belli aralıklarla izin kullandırarak insanların tükenmesinin önüne geçilmelidir. Ama tam tersine izinleri yasaklıyorlar…

İktidar uzun bir süredir nüfuz edemediği odalara (TMMOB, TTB, hatta Barolar Birliği) saldırılarda bulunuyor. Mali olarak felce uğratmaya, kamusal yetkilerini elinden almaya ya da Barolara yaptığı gibi yönetmelik değişikliğiyle sivil alanda kendi yandaşlarını oluşturmaya çalışıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu süreci?

Meslek örgütleri kendi alanlarıyla ilgili özellikle yaşanan sorunları, politikaları tartışma ve yanlış politikaları da eleştirme yükümlülüğü taşıyor. TMMOB diyelim örneğin, neyi tartışacak, çevreyi, ekolojiyi tartışacak; madenlerin, HES’lerin ve diğer uygulamaların ekolojik düzeni bozan uygulamaları tartışacak ve eleştirecek, durdurmak için çaba sarf edecek. Biz de sağlık alanından doğru sağlık politikalarını tartışacağız, sağlıkta doğru bir birinci basamak yapılanmasının ortadan kaldırılmasını tartışacağız.

“BU SALDIRILARIN ECELE FAYDASI YOK”

Bunların yanı sıra halk sağlığını korumak adına, sağlığın sosyal belirleyicilerini tartışacağız, sınıfsal eşitsizlikleri tartışacağız, savaşın sağlığa olumsuz etkilerini tartışacağız. Bunlar tabii ki iktidarın yanlış politikalarını gözler önüne seren bir durum. Dolayısıyla bundan hoşnut olmalarını beklemiyoruz. Hiçbir iktidar, sağlık ya da çevre politikalarının tartışılmasını beğenmez, bundan hoşnut olmaz ama bizim iktidarımızın özelliği bununla ilgili güvenlikçi perspektiften, aynı salgınla başa çıkmadaki güvenlikçi perspektif uygulaması gibi, ya göz altına aldırıyor ya yargılama süreçlerini başlatıyor. Baroların da tabii özellikle adil yargılama süreçlerine ilişkin tartışması eleştirmesi yüksek sesle sözünü söylemesi çok rahatsız edici oluyor. Dolayısıyla tümüyle hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırıldığı süreçte önce onlarla başladılar, onların sesini kısmakla. Bize de tabii saldırıyorlar kaçınılmaz olarak. Bu saldırının tabii ecele faydası yok diyebilirim.

Bir Cevap Yazın