Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Suç İşleme Özgürlüğü

Görünüşte yasalardan daha çok dine önem veren, yargıdan çok Allah’tan korkan, cennete gitmek için şehit olma duaları yapan insanlar günah işleme özgürlüğüyle birlikte suç işleme özgürlüğünü de tekellerine almış görünüyorlar… hatta iktidarın bu insanlarla ortak olduğunu, gerekli yer ve zamanda bu insanları kullanmak için yedeklediğini düşünüyorum.

pazar günü iki işlenen iki cinayet adeta iktidarın fotoğrafı gibiydi… ikisi Çalışma Bakanlığı, biri TAİ, diğeri Adalet Bakanlığı’nda çalışan dört bürokratın işlediği cinayetler birbirinden bağımsız, ilgisiz gibi görünseler de özünde aynı siyasal, toplumsal, kültürel ortamın sonucu olduğunu anlamamız gerekiyor… aslında bu cinayetlerin sanıkları bir insanın hak etmeden, siyasi vb. yollarla gücü ele geçirdiklerinde neler yapabileceğini göstermesi açısından oldukça önemli… bu cinayetler ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun’ biçiminde dile getirilen ve bununla övünülen bir siyasal, kültürel dönüşümün göstergelerinden yalnızca duyabildiklerimiz.

Çalışma Bakanlığı bürokratlarının ikisinin suç kaydı olduğu haberlerini okumuşsunuzdur… İş Kanunu’nun uygulanmasını denetleme görevi olan iki kişinin bir çalışanı istedikleri şarkıyı söylemediği için öldürmesi gerçeğini ayrıca belirtmek gerekiyor… ülkemizde çalışanların hak ve çıkarlarını koruma görevi de olan bu bürokratlar suç kayıtlarına rağmen görevde kalmışlar… Adalet Bakanlığı’nda görevli hakim/ bürokrat ise Alperen Ocakları eski başkanı. öldürdüğü eşinin annesi sürekli şiddet uyguladığını, torunlarıyla tehdit ederek kızıyla görüşmesini engellediğini vb. yönünde açıklamalar yaptı…

iktidar üyelerinin ve destekçilerinin daha önce yolsuzluk, uyuşturucu, rüşvet, cinayet gibi suçlara karışmış kişilerle olan fotoğraflarıyla birlikte düşünmemiz gerekiyor bu cinayetleri… AKP Milletvekili Metin Külünk iktidarın bu suç ilişkilerini “günah işleme özgürlüğü” olarak tanımlamıştı… görünüşte yasalardan daha çok dine önem veren, yargıdan çok Allah’tan korkan, cennete gitmek için şehit olma duaları yapan insanlar günah işleme özgürlüğüyle birlikte suç işleme özgürlüğünü de tekellerine almış görünüyorlar… hatta iktidarın bu insanlarla ortak olduğunu, gerekli yer ve zamanda bu insanları kullanmak için yedeklediğini düşünüyorum. (çok abartı gibi görünse de İran’daki Besiç güçlerine benzetiyorum… hepimiz gibi işinde gücünde olan, sivil, gönüllü, gerek duyulduğunda iktidarın korunması ve kollanması için silah dahil her araç ve yolu kullanma yetkisi/ gücü olan milis güç…)

buna benzer cinayetlerin gösterdiği başka olgular da var… her şeyden önce insanların birbirine katlanamadığı, her koşulda haklı, karşısındakinden güçlü/ önemli olduğunu düşünmeye başladı insanlar… geçtiğimiz aylarda sokak hayvanlarını beslediği için komşusu olan bir aileden üç kişiyi öldüren bir katili de gördük, aile içinde bir kavgada yengesini öldürüp canına kıyanı da, yer kavgası sonucu kendi çocuğunu öldüreni de… her gün en az 3-4 kadının öldürüldüğü kadın cinayetlerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor… belki de tüm bu cinayetlerle ilgili kapsamlı bir alan çalışması gerekiyor…

var olan bu durumun sorumlusu elbette iktidar… çünkü birçok olayda cezasızlık, dini, milli, ahlaki, geleneksel vs. gerekçelerle anlamlı kılmaya, bunları başaramazsa ‘meczup’ diyerek üstünü örtme yoluna gitti. fakat yirmi yıllık bir iktidarın yarattığı değişim ve dönüşümün bu iktidar sonrasında hemen ortadan kalkmayacağını bilerek bugünden üzerinde düşünmeliyiz…

hasta ruhlu, psikopat, cani vs. diyerek bu sosyal, kültürel ortamın parçası olan binlerce (hatta yüzbinlerce) insanla birlikte yaşayacağız; ama nasıl…? günah işleme özgürlüğü olduğunu söyleyen milletvekiline tepki vermeyen milyonlarca seçmenin bu özgürlüğü kullanmak için sıra ve fırsat beklediğini söylemek abartı değil… yalnızca bu yıl çeşitli kanallardan ortaya saçılan ifşaları, belgeleri, haberleri anımsayın yeter…

yazının sebebi olan iki cinayet şu an gördüğümüz… fakat biz tv.lerde ’15 Temmuzda eksik bıraktık, daha temizlememiz gereken epey insan vardı’ diyenleri duymadık mı…? ya da yüzbin silah dağıtıldığını ve şu an nerede olduğunun bilinmediği haberlerini okumadık mı…? yoksulluk, olanaklara ulaşamama, ailenin ilgisizliği, geçmiş iktidarların dışlaması vb. nedenlerle ortalamanın gerisinde kalmış ve hiçbir zaman ortalamaya dahil olamayacak olan binlerce insan AKP iktidarıyla düşlerinde bile göremeyecekleri olanaklara eriştiler… öyle ki bu olanaklarla da yetinmeyip gücün, paranın, makamın hep daha fazlasını istemeye başladılar… bir çürüme olan bu durum aynı anda bugünün, yarının olası katillerini, suçlularını da üretti, üretmeye devam ediyor… iktidarın da bunu gördüğüne, bildiğine eminim ki bu insanlar artık kullanışlı birer ‘araç’, ‘alet’ olarak hizmete hazır hale geliyorlar…

evet, biraz dağıttım gibi gelebilir… fakat bu yazdıklarımın birbiriyle iç içe geçtiğini, kimi zaman bir durumun diğerinin önüne geçtiğini, ancak birbirinden bağımsız olmadığını düşünüyorum…

bir de şunu düşünün; bu iktidar hiçbir yargı kararı, soruşturma olmadan binlerce insanı KHK ile işten atarken, siyasi baskı ile İBB’den 50 kişiyi işten attırırken suç kayıtları olan kişiler çalıştıkları bakanlıkta önemli makamlarda nasıl durabildiler? bu durumda olan kaç kişi vardır? sorumlular kimlerdir? bu kişiler bugüne kadar hangi ölçülerle görev yapmışlardır…?

bu hafta bir şey olmaya çalışmak yerine kendimiz olmak, doğrudan veya dolaylı olarak dayatılan roller yerine kendi seçtiğimiz rolü (yaşamı) yaşamak, olanaklarımızı ve becerilerimiz doğrultusunda ‘birey’ olmak, güçlü olmak yerine haklı ve anlayışlı olmak üzerine yazmak istiyordum… bu iki cinayet üzerinden düşündüklerim de benzer içerikte olduğu için vazgeçtim. fakat şunu da belirterek bitireyim; iktidar ve düzen karşıtı olmak haklı, doğru ve iyi olmaya etmez… içinde bulunduğumuz tüm yapılar içinde kendi özgürlüğümüze ve özgünlüğümüze sahip çıkarken karşımızdaki insanların da özgürlüğüne ve özgünlüğüne saygı duymamız gerekiyor… cansız varlıklar dışında hiçbir şeyin ve hiç kimsenin sahibi değiliz, hiç kimse ve hiçbir güç de bizim sahibimiz değil… herkesten iyi, herkesten ve her şeyden güçlü olma isteği er geç bizi çürütürken, bu istek bizden daha güçlüler karşısında boyun eğmeyi de beraberinde getirir… dolayısıyla böyle bir toplumsal, siyasal, kültürel yapı ancak eskiyi, çürümüş olanı yıkarak kurulabilir, onararak değil…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar