Bir önceki yazıyı genel olarak sol siyasetin mümkün en geniş kitleye ulaşabilmek için nasıl bir dil oluşturması üzerine kurmaya çalışmıştım. Ancak sosyalistler olarak, siyasetin içinde HDP üzerinden kısmi var oluşumuzu göz önüne alan bir gerçeklikten baktığımızda genel siyaset denklemindeki varlığımızın sınırlarını daha net görmek mümkün hale geliyor. Duygusal bir ifade olacak, ancak tüm çekilmiş ve çekilmekte olan acıların toplamında böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu cümleler umutsuzluk anlamına gelmesin, sadece umudu yeniden diriltmek üzere ne yapılabilir diye düşünmenin bir yoludur diye anlaşılsın.
Bu tür bir ifadenin nlamlandırılması ve/veya gerekçelendirilmesi kolay değil elbette. Mümkün en az sorunlu bir biçimde ifade etmek gerekirse, bugün sosyalistler açısından HDP nasıl bir zeminse, yetmişli yılların sonuna doğru CHP de benzer bir zemini oluşturuyordu. Ancak önemli bir farkla; yetmişli yıllarda sosyalistler güçlüydüler, şimdi değil. Elbette burada bahsetmeye çalıştığım güç, CHP’nin politikalarını etkilemek anlamında değil. Önemli ölçüde CHP’nin olanaklarından faydalanmak ve kitle tabanına bu yolla ulaşmaktı. Arada bir denge kurulmuştu. O koşullarda bu makul bir dengeydi ve sosyalistlerin böyle bir örgütlenmesinin karşılığı vardı.
SOSYALİSTLERİN İLKESEL BİR ARADALIĞI
Bugün yaşanan ise sosyalistlerin siyaseten güçsüzlüğü oranında HDP’ de temsil ediliyor olmalarıdır. Bu bir vakadır, sorun değil! Burada sosyalistlerin işlevi, güçleri oranında CHP ile HDP arasında bir bağ oluşturmaları olabilir, olmalıdır da. Zira mevcut iktidar koşullarında genel olarak muhalefetin ayakta kalmasının ve karşı koymasının başka bir yolu görünmemektedir.
Bir biçimde, siyasallaşmış kitlelerle ilişki kurmak, kendimizi bir dayanışma içinde bu çevreye anlatmak sanırım yol açıcı bir işleve sahip olacaktır. Bu tür bir çabanın hayata geçirilmesi sosyalistlerin dilini yeniden inşa etmesinin önemli bir durağı olacaktır. Elbette bunun ilk ve en önemli şartı, uzun vadeli ayrışma gerekçelerini akılda tutarak ancak siyasete tahvil etmeyerek şartsız bir ilkesel beraber davranmanın kabul edilmesidir. Bu durumda tarihsel soru, “Ne Yapmalı?” yenide gündemimize gelecektir. Elbette önemli bir farkla; eski gücümüze sahip olmadığımızın bilincinde olarak.
SOSYALİST HAREKETİN “ÖZGÜL AĞIRLIK”I
Bu kadim sorunun yaşanılan koşullardaki cevabının bulunması, üzerinde anlaşılması ve hayata geçirmenin yollarının zorlanması aciliyet taşıyor. Aciliyet taşıyor çünkü Türkiye siyaseten yeni bir kulvara girmiş durumda ve mümkün en geniş karşı duruşla direnilmez ise siyaseten son noktanın konmasına pek bir süre kalmamış görünüyor.
Türkiye’de gelinen aşamada tabiri caizse ez cümle sosyalistlerin politik sürece iradi bir müdahalede bulunmalarının nesnel hiçbir koşulu yoktur. Eğer bu bir gerçeklik ise, yukarıda vurgulanan “arabuluculuk” işlevini yerine getirmesine dair bir çaba içinde olunmalıdır. Genel olarak sosyalistlerin politik süreçlere pratik müdahalesinin koşulları yokken, tarihsel olarak sosyalist hareketin taşıdığı “özgül ağırlık” böyle bir tasarrufu mümkün kılabilir. Bu anlamda önemli bir başlangıç adımı olarak Demokrasi İçin Birlik oluşumu önemli bir pratiğe işaret etmektedir.
KADİM TARTIŞMALARI “ASKIYA” ALMAK GEREK
Verili böyle bir platformda sosyalist hareketler var olmak, katkıda bulunmak istiyorlarsa kendi aralarındaki kadim tartışmaları “askıya” almaları gerekmektedir. Çünkü platformun vurgusu zaten devrime değil, demokrasiye dairdir. Bu durum, sosyalistlerin çıtayı ne kadar düşürdükleri anlamına gelmez çünkü çıtanın sosyalistler açısından tarihsel olarak yükseldiği yer ancak bu kadar. Bu gerçekliğin farkında olarak tavır alınması, sosyalistlerin kendi önceliklerini yok saydıkları anlamına gelmez. Sosyalistlerin mevcut tarihselliğin farkında davranmalarının anlamlı ifadesi yukarıda değinilen CHP-HDP arasında köprü kurma pratiğidir. Görüldüğü kadarıyla bu elbette kolay kotarılacak bir iş değildir, ancak bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. “Kemalist Teyzeler” haklı çıktı maalesef.