Hıdır Aslan’ın 25 Ekim 1984’te Burdur Kapalı Cezaevi’ndeki infazından sonra, berdâr eylenen kimse olmadı ülkede. 1990’dan sonra da adım adım, “idam” mefhumu hukuk sistemimizden çıkarıldı. Bolca hukuk maddeleri ve tarihler okuyacaksınız; muhtemel ya, sıkılacaksınız bu yazıyı okurken. Ancak bu yazı bir yandan “idam cezası” denilen illetin hukuk sistemimizden çıkışının virajlarını, diğer yandan da adım adım idama giden bir gencin hayatının son demlerini; bu ikisinin Türkiye tarihindeki kesişimini anlatmayı hedefliyor size.
21 Kasım 1990 tarihinde kabul edilen 3679 Sayılı 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun, Türkiye’de idam cezasının kaldırılmasına kadar gidecek uzun yolun ilk virajı sayılabilir. Bu yasanın 27. maddesi ile birçok yasada geçen[1] “idam cezası”, “ölüm cezası” gibi ifadeler “ağırlaştırılmış müebbet” olarak değiştirilmiştir.
Bunu 2002 yılının 3 Ağustos’unda çıkarılan 4771 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile yapılan değişiklikler izler. Bu “çok amaçlı kanun”un(!) ilk maddesi ile “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürül[meşine]” kadar verilir. Bu kanunla birlikte Türk hukuk sisteminde “ölüm cezası” ile infaz edilmesi hükme bağlanan suçlar giderek azalmış olsa da “idam” bir ceza türü olarak hukuk sistemindeki varlığını sürdürür. [2]
7 Mayıs 2004’teki Anayasa değişikliği de idam cezası konusunda olumlu bir adım atılmasına vesile olur. Anayasayı değiştiren 5170 sayılı kanunla[3] “ölüm cezası” “idam” gibi ifadeler bu değişiklikler ile Anayasa metninden çıkarılır.[4] Ve son hamle, Anaysa değişikliğinden aylar sonra 14 Temmuz 2004’te Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile gelir. Bu kanun ile artık “idam” kavramı hukuk sisteminden dışlanmıştır.
Hıdır Arslan, nam-ı diğer “Durak” veya “Sedat”. TBMM Adalet Komisyonu’nun 1984’te (Esas No. : 3/9, Karar No 37) Meclis Başkanlığı’na gönderdiği Komisyon Raporu’nda onun “Devrimci – Yol örgütü içinde Ankara’da Sarı Durak kod ismi ile faaliyet göster[diği]” sonra İzmir’de Karabağlar, Gaziemir, Yeşilyurt semtlerinde Devrimci – Yol için çalıştığı belirtilir. Meşhur Gültepe Olayları’nın sorumlularından biri olarak kabul edilir.
Adalet Komisyonu raporunda Gültepe Olayları diye bahsedilen olayların ünlü TARİŞ Direnişi (31 Ocak-17 Şubat 1980) olduğunu hatırlatayım. Gültepe halkı da TARİŞ’in en büyük destekçisi olmuştu. 1979’dan sonra MHP TARİŞ’e sızmaya çalışır. TARİŞ işçileri de buna tepki gösterirler. 31 Ocak 1980’de DİSK yönetimi “kanlı olayların” çıkacağı gerekçesiyle gösterilerin sona erdirilmesine karar verir. TARİŞ Genel Müdürlüğü, 6 Şubat’ta üretime ara verdiğini 3000 işçinin işten çıkarıldığını duyurur. Ne olur ne olmaz, Hükümet TARİŞ’te de bir hafta ‘tatil’ ilan eder. İşçiler fabrikadan çıkmama kararı alırlar. Çiğli İpek Fabrikası işçileri de onlara destek verirler. İşte Gültepe halkı da Hıdır Aslan da o günlerde sokaklara barikatlar kurarak, mahalleye giriş çıkışları kapatırlar. Ertesi gün, (7 Şubat) polis müdahale eder, 14 Şubat’ta yaklaşık 10 bin jandarma ile TARİŞ’in kapıları camları yerle bir ediliri, fabrika bahçesine girilir. 17 Şubat’ta eylemlere destek veren semtlerden Çimentepe’de çıkan çatışmalarda üç polis öldürülür, yüze yakın kişi de yaralanır.
Biz resmî evraka, Adalet Komisyonu’nun Hıdır Aslan’ın idamı öncesinde hazırladığı raporun ifadelerine dönelim; nerede kalmıştık: Komisyon onu, Gültepe Olayları’nın “…hazırlayıcılarından ve olaylar başladıktan sonra örgütü ve isyanı sevk ve idare edip, kumanda edenlerden olduğu, çatışmalara katıl”makla suçluyordu. …Elindeki aynı Mat Sten’le (91480 numaralı) Boğaziçi Karakolu önündeki polis memuruna, Boğaziçi Karakoluna, askerî jeep ve polis araçlarına seri şekilde ateş ettiği, açtığı ateşlerin bilhassa güvenlik kuvvetlerini hedef alan acımasız ve öldürme kastına matuf bulunduğu, daha sonra Kâmil kod isimli Metin öz, Osman kod isimli ve Cafer Çokvar ismini veren Raşit Koparan’la birlikte Yeşildere’de girdikleri deri imalathanesinde yakalandığı da komisyon raporunda yer alan suçlamalar arasında yer alıyor.
Hıdır Aslan’ın idam gerekçeleri arasında neler yok ki “9 Mayıs 1979’da Baki Dolay’ı dövüp üzerindeki saat ve çakmak”ı almak, “2 Temmuz’da Mustafa Akbulut ve Bülent Akbulut kardeşlerin dövülüp, silah tehdidi ile mobiletlerini almak”, “3 Eylül’de Süleyman Keskin isimli fırın işçisinin gece fırında yattığı sırada alnına tabanca dayayarak dışarı çıkarıp, bu işçinin ayağındaki yeni ayakkabısını” gasp etmek… 3 Eylül’de Karabağlar’da çay ocağı işleten Osman Yıldırım’ın ayağından tabanca ile yaralanması ve 600 lirasının gaspı eyleminde aslî fail olarak görev almak, 6 Eylül’de Çardak Kıraathanesinin taranması için Hüseyin Vurucu, İbrahim Öztürk ve Kasım Göncü’ye talimat ve silah vermek…
İşte bu suçlarla, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı 1. Numaralı Askerî Mahkemesi’nin 29.7.1981 gün ve 1980/204 Esas, 1981/231 Karar sayılı kararı ile Tunceli ili Hozat ilçesi Taşıtlı Köyü nüfusuna kayıtlı, 1 Nisan 1958 doğumlu Hıdır Aslan’ın Türk Ceza Kanunu’nun 146/1 inci maddesinde öngörülen bu suçun cebrî unsurlarını oluşturduğu, dolayısıyla bu madde gereğince cezalandırılmasına karar verilir.
Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Bir Numaralı Askerî Mahkemesinin oybirliği ile verdiği karar, Askerî Yargıtay 2’nci Dairesince de oy çokluğu ile onanmış ve hükümlü vekili tarafından 6.4.1983 tarihli dilekçe ile yapılan kararın düzeltilmesi talebi de Askerî Yargıtay Başsavcılığının (2.5.1983 tarih ve evrak No. 1983/1248, tebliğname No. 1983/1922 sayılı tebliğnamesiyle reddedilir ve idam için çıkarılan Hıdır Aslan Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Kanun (Resmî Gazete ile yayımı: 19.10.1984 Sayı: 18550 Mükerrer) Kanun No. Kabul Tarihi: 3049 3 . 10 . 1984) 25 Ekim 1984 tarihinde infaz edilir.
Türkiye’nin idam utançlarının son kurbanı, İzmir Bornova’daki Hacılarkırı Mezarlığı‘nda yatmaktadır.
Keyifli Pazarlar
[1] 765 sayılı Türk Ceza Kanununun; 132 nci maddesinin son fıkrası, 138 inci maddesinin ikinci fıkrası, 141 inci maddesinin 1 inci bendinin ikinci paragrafı, 152 nci maddesi, 217 nci maddesinin birinci fıkrası, 403 üncü maddesinin 5 inci bendinin üçüncü paragrafı ve 6 nci bendi ile 7 nci bendin birinci paragrafı, 407 nci maddesinin ikinci fıkrası, 418 inci maddesinin birinci fıkrası ve 439 uncu maddelerinde yer alan “idam cezası” veya “ölüm cezası” tabirleri “müebbet ağır hapis cezası” olarak
[2] 4771 Sayılı Kanun a) Türk Ceza Kanununun 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463 üncü maddeleri ile 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin idam cezasına ilişkin hükümleri,
b) Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi ile 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 ve Ek 2 nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlere ilişkin hükümlerinin saklı kalmasını hükme bağlar.
[3] Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
[4] Anayasa’dan bu ifadeleri çıkaran Anayasa Değişikliği Kanunu’nun ilgili maddeleri şöyledir: MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ile, ölüm cezalarının infazı” ibaresi madde metninden çıkartılmıştır. MADDE 3. – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasının başında geçen “Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile” ibaresi metinden çıkarılmıştır. MADDE 4. – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.