Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Sömürüye, Baskıya, Savaşa Karşı

Sosyalistler, devrimciler, emekten ve barıştan yana olanlar olarak üzerimize düşen 1 Mayıs kutlamalarında kitlelerin ifade ettiği taleplerin, bu talepleri dile getirenlerin farklılıklarını görerek bir araya getirecek bir mukavemet hattı için adım atmaktır

Pandemi salgını nedeniyle iki yıldır alanlarda kutlanamayan 1 Mayıs bu yıl alanlarda kutlandı. Öncelikle TÜRK İŞ, HAK İŞ ve Memur Sen başta olmak üzere iktidar yandaşı ve denetiminde olan örgütlerin ramazan bayramını da gerekçe yaparak alanlara çıkmayışını veya sembolik katılımla 1 Mayıs kutlamalarının kitleselleşmesini engellediklerini belirtmek gerekiyor. Bu yanıyla baktığımızda birçok kentte katılımın beklenenden az olmasının bir nedeni budur. Başka bir ifadeyle özellikle son beş ayda giderek artan ve daha da artacağı görülen yoksullaşmaya, hayat pahalılığına rağmen belirttiğimiz yandaş örgütlerin üyelerini alanlardan uzak tuttukları görülüyordu. Bir etken de ramazan bayramı tatili nedeniyle insanların memleketlerine gitmiş olmasını belirtmek gerekir. Bu koşullarda iki yıl aradan sonra alanlara çıkılması ve alanlara çıkanların coşkusu, taleplerinin netliği açısından baktığımızda toplumun her kesiminin bir biçimde kendini ifade ettiği açıkça görülebilmektedir.

Taksim Meydanı’na çıkmak isteyen çok sayıda kişinin gözaltına alındığı 2022 1 Mayıs’ında yaşanan alan tartışmalarının gelecekte yan yana durmayı, birlikte mücadele etmeyi zora sokmayacak düzeyde tutulmasını öneriyoruz. Fakat iktidarın şampiyonluk kutlamalarından, yılbaşı kutlamalarına kadar birçok etkinliğe izin verdiğini, sıra emekçilere, muhaliflere geldiğinde Taksim Meydanı’nı yasakladığını teşhir etmenin de gerekli olduğunu belirtmek istiyoruz.

1 Mayıs’ta alanlara çıkan örgütlerin çeşitliliği, bu örgütlerin kitlesel katılım için gösterdikleri çaba ve ifade ettikleri talepler dikkate alındığında siyasi, politik, ekonomik taleplerin aynı zamanda muhalefet alanlarını oluşturduğunu söylemek mümkündür. Pankartlara, dövizlere, konuşmalara yansıyan; insanca çalışma koşulları, enflasyon altında ezilmeyen ücret, iş tanımlarının netleştirilmesi, KHK’larla ihraç edilenlerin görevlerine iadesi ve haklarının ödenmesi, işçi hakları ve demokrasi, savaşa karşı mücadele, suyumuza, toprağımıza, geleceğimize sahip çıkıyoruz; doğayı, emeği, insanca yaşamı savunuyoruz; özgürlük, laiklik, görünmeyen emek için, eşitsizliğe, sömürüye, şiddete ve yoksulluğa karşı vb. ifadelerle alanlara çıkanlar bugünün olduğu kadar gelecek günlerin de gündemlerini belirtmiş oldular.

Alanlarda Gezi Davası’nda tutuklananların serbest bırakılmasından, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına; sahneye, sanata özgürlük talebinden, atanamayan işsizlere; Boğaziçi Direnişine, eğitimdeki kalitesizlikten, özgür basın, özgür Türkiye gibi çok sayıda talep ve saptama da yaşanmakta olan siyasi ve ekonomik krizin yaşamın her alanında hissedildiğini ve dile getirildiğini göstermektedir. Son bir yılda ‘barınamıyoruz’, ‘geçinemiyoruz’ diyerek sokağa yansıtılan yoksullukla, düşünce ve ifade özgürlüklerinin yok edilmesi, sendikal örgütlenmenin engellenmesi, Gezi Davası tutuklamaları gibi konular alanda kitleler tarafından birleştirilmiş oldu. Her ne kadar farklı farklı alanlarda dile getirilmiş olsalar da bu gündem ve taleplerin ortaklaştığı noktanın Saray AKP/MHP iktidarı, en geniş anlamıyla da sistemin kendisi olduğu açıktır. Bu arada alanlarda taşınan döviz ve pankartlarda dile getirilen taleplerin 1 Mayıs örgütlenme çalışmalarında kitlelerle buluşturulamadığı veya 1 Mayıs’ın bu talepleri en güçlü biçimde yansıtılacağı kürsü olduğu yolunda yeterli örgütlenmenin yapılamadığını, yoksulların, işten çıkarılanların, kadro bekleyenlerin, atanamayanların, Gezi Davası’na taraf olanların, İstanbul Sözleşmesi’ni savunanların, çevre ve yaşam savunucularının öfkesinin alanlara yansıtılamadığını eklemek gerekir.

Sosyalistler, devrimciler, emekten ve barıştan yana olanlar olarak üzerimize düşen 1 Mayıs kutlamalarında kitlelerin bir biçimde ifade ettiği bu taleplerin, bu talepleri dile getirenlerin farklılıklarını görerek bir araya getirerek bir mukavemet hattı için adım atmaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Saray/AKP/MHP iktidarı yandaşı olan veya kontrol altında tuttuğu sendika ve meslek örgütlerini nasıl alanlardan uzak tutma ‘becerisi’ gösteriyor ve yoksul emekçi, halk kitlelerini birbirinden koparıyorsa; bizim yapmamız gereken de öncelikle muhalif olanları birleştirecek, ortak mücadeleye yönlendirecek bir esnekliğe sahip olmamız gerekmektedir. 1 Mayıs alanları bunu göstermektedir. Sömürüye, baskıya, her türden ayrımcılığa ve savaşa karşı önümüzdeki temel görevlerden biri ortak bir mücadele hattını kurmaktır. 01.5.2021 tarihindeki; “HER YERDE 1 MAYIS” çağrımız geçerliliğini korumaktadır.

SARAY HUKUKU

Gezi Davası’nda yazılı kanunlar, önceki tahliye kararları yok sayılarak gerçekleştirilen tutuklamalar rejimin genel karakteristiğidir. HDP açılan kapatma davası, Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu, Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasının Suudi Arabistan’a gönderilmesi, HDP İzmir il örgütünde öldürülen Deniz Poyraz’ın katilinin yargılandığı mahkeme başkanını tehdit etmesi, daha öncesinde 301 kişinin katledildiği Soma davasında verilen kararlar, OHAL dönemindeki KHK ile ihraç yetkisinin bakanlıklara verilmesi ve hala daha kamu çalışanlarının ihraç ediliyor olması, başta Hizbullah üyeleri olmak üzere birçok hükümlünün salıverilmiş olması hukukun yok edildiğini göstermektedir.

Tayyip Erdoğan ve iktidar sözcülerinin Gezi Davası ve Osman Kavala’nın tutukluluğuna ilişkin olarak AB’den ve AB kurum temsilcilerinden gelen tepkiler üzerine ‘bizim iç işlerimiz, karışamazsınız’ veya ‘bağımsız yargı karar verdi’ gibi açıklamalar yapması da ülkemizde mevcut yazılı hukukun işlemediğini, işlemeyeceğini göstermiştir. Bu nedenle 1 Mayıs’ta gördüğümüz KHK, Kayyum ataması, tutsaklara özgürlük gibi konulardaki taleplerin de bir araya getirilmesinin yollarını bulmak zorundayız. Adaletin mahkemeler yerine güçle, iktidarın siyasi, ekonomik, ideolojik kaygı ve öncelikleriyle şekillendiği koşullarda muhaliflerin adalet talebinin ancak örgütlü olarak sağlanabileceği açıktır.

İktidar hazırladığı bir torba yasa ile belediyelerin fuarların iç alanlarında yer alan reklam ve ilanlardan aldığı vergileri kaldırmayı amaçlıyor. Yerel seçimlerdeki yenilginin ardından belediyelerin yetkilerini, bazı şirketlerin ilgili bakanlıklara devri gibi düzenlemeleri yapan iktidar ilan ve reklam vergilerini de tırpanlayarak gelirlerini düşürmeye ve çalışamaz duruma getirmeye çalışıyor. Belediyelerin halka hizmet veremez hale getirilmesi ve muhalif partilerin yönetimindeki belediye yönetimlerinin yıpratılması uğruna yapılanlar iktidarın önceliğini göstermektedir. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak ve muhalefeti yıpratmak.

RABİANIN SONU

Arap Baharı olarak adlandırılan batının Ortadoğu ülkelerine yönelik müdahale süreci ve sonrasında Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’da izlediği politikalar, Mısır’daki ayaklanmayla sembol haline gelen rabia işareti, Türkiye’nin Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye gibi başat ülkelerle ilişkilerini koparmasıyla sonuçlanmıştı.

Saray/AKP/MHP iktidarı pandemiyle iyice büyüyen ekonomik krizi aşabilmek için BAE ile başladığı ilişkileri düzeltme ve ekonomik çıkar sağlama politikalarına Suudi Arabistan ve İsrail ile devam ediyor. 21.02.2022 tarihli, ‘Yarınlarımız İçin’ başlıklı değerlendirmemizde bu duruma işaret etmiş ve; “Saray/AKP/MHP iktidarı ekonomik kriz ve buna bağlı olarak iktidarının sallantıda olduğunu görmesi sonrası düşman olarak ilan ettiği BAE ile görüşmesi, Hamas’ı terk ederek Filistin Yönetimi’ne yaklaşması, İsrail ile ilişkileri düzeltme çabası, Mısır ve Suudi Arabistan ile yakınlaşma girişimleri eskiye dönüş gibi görülebilir. Ancak bunların iktidarın devamı için yapıldığı dikkate alınmalıdır” demiştik.

İktidar Suudi Arabistan’la ilişkileri düzeltmek ve kendini kanıtlamak için Arap Baharı’nın en önemli unsurlarından olan Müslüman Kardeşler’le olan kardeşliğini de bitirerek Türkiye üzerinden yayın yapan Mekamelen Tv’nin yayınlarını durdu. Kanal yöneticileri “kimseden gizlenmeyen mevcut koşullar” diyerek Türkiye’de bulunan stüdyolarını başka bir ülkeye taşıyacağını duyurdu. Suudi Arabistan’dan sonra Mısır ile de ilişkilerin düzeltilmesinin tartışıldığı bir dönemde iktidarın Müslüman Kardeşleri terk etmesi işaret fişeği olarak görülebilir. Tayyip Erdoğan’ın “İsrail’le bile görüşüyoruz, Mısır neden olmasın” sözü de bunu gösteriyor.

Tüm bunlar din gibi tartışılması bile tabu olan bir alan üzerinden siyaset geliştiren iktidarın çıkarları söz konusu olduğunda nelerden vazgeçebileceğini göstermektedir. Bu gelişmeler aynı zamanda iktidarı anlamak için önemli örneklerdir ve artık iktidarın rabiayı terk ettiğini açıktır.

Bu arada iktidar Kuzey Irak başta olmak üzere Kürtlere yönelik operasyonlarını sürdürüyor. Irak merkezi yönetiminin kınamasının bir karşılığı ve etkisi olmayacağı görülen bu operasyonlar seçim sürecine kadar içerde ve dışarda sürecek gibi görünüyor. Tüm dünyanın Rusya Ukrayna savaşına yoğunlaşması nedeniyle ortaya çıkan kısmi boşluğu iktidar kendi geleceği için kullanmaya devam edecektir.

Dünyadaki son gelişmeler ülkeler ve ittifaklar arasında yeni şekillenmelerin işaretlerini verirken başat ülke ve uluslararası örgütler de hamleler yapmaya, tavizler vermeye, yeni ilişkiler kurmaya dönük girişimlerini sürdürüyorlar. Saray/AKP/MHP iktidarının bu gelişmeleri kullandığını ve aynı zamanda içerde ve dışarda sıkıştığını gören başat ülke ve örgütler de hamlelerini sürdürüyorlar. Bunlardan biri de Türkiye’nin Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin oluşturduğu BRICS ülkelerine katılmasına dönük olarak tartışılıyor. Tayyip Erdoğan’ın 2018 BRICS zirvesine katıldığı, şu an için de ciddi bir ekonomik sıkışıklık yaşadığı düşünülürse fayda ve yarar hesabı yapacakları açıktır.

Her koşulda sermayenin uluslararası çıkarlarına ve bunların temsilcisi olan iktidarların geleceği üzerine kurulu askeri, ekonomik tüm ilişkileri halkların, emekçilerin çıkarları üzerinden değerlendirmek ve reddetmek gerekmektedir. 1 Mayıs’ta da dile getirilen savaş karşıtlığıyla birlikte sömürünün ulusal ve uluslararası ilişkilerine de karşı çıkmak zorundayız. Var olan koşulların halkların yaşam haklarıyla birlikte, özgürlüklerini, geleceklerini, temel ihtiyaçlarını yok saydığını bilerek ezilenlerden yana taraf olmak sınıf siyasetinin gereğidir. 2021 yılında askeri harcamaların 2 trilyon doları aştığı gerçeği bize göstermektedir ki şu an dünyayı yönetenlerin açlıktan, hastalıktan ölen halklara, evsizlere, işsizlere verebileceği tek şey kan ve gözyaşıdır. 05.4.2021 tarihli, ‘Nerden Baksan Tutarsızlık’ başlıklı yazımızda değindiğimiz gibi; “İçerde ve dışarıda barışı savunamayacak, savunmayacak olan iktidarın karşısında ancak ve ancak içerde ve dışarıda halkların kardeşliği temelinde bir yaklaşımla durulabilir.”

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi