Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Sizden Taraf Değiliz…

Erdoğan geçmiş yıllarda birkaç kez söylemişti; “bitaraf olan bertaraf olur.” İBDA-C’nin yayın sloganıydı. Biz yaşanası bir ülke ve dünyanın kurulması için sosyalizm ve devrim için savaşım veren her insanla aynı taraftayız; yani bitaraf değiliz

iktidar (Saray/ AKP/ MHP) sıkıştıkça saldırmak için bahane arıyor, hatta uyduruyor. son günlerde bunun en uç, en saçma iki örneğine tanık olduk. Gare operasyonu sonrası istenilen elde edilemeyince HDP’ye yönelik etkisiz kılma, siyaset yaptırmama politikası milletvekillerinin yargılanmasına yönelik atılan adımlar…

HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu bir haberi twetlediği için yargılanmış. üstelik milletvekili olduktan sonra, dokunulmazlığına rağmen yargılanmış. twetlediği haberi yayımlayan gazete ve haber sitelerine dava açılmamış, haber halen dolaşımda. fakat Gergerlioğlu bu twet nedeniyle ceza almış…

bir diğer HDP milletvekili Garo Paylan bir konuşmasında şu an tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ hakkında konuşurken cümlesine “sevgili Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ…”  diye başladığı için ‘suçu ve suçluyu övmek’ suçlamasıyla yargılanıyor. ‘sevgili’ sıfatından suçu ve suçluyu övmek suçunu çıkarmak lambadan cin çıkarmaktan daha zor diye düşünüyor olabilirsiniz; bunu da düşünmeyin, çünkü düşünmemizi istemiyorlar. vakti zamanında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarından biri (sanırım Nusret Demiral) “düşünmek suç değildir. ancak ifade ederken dikkatli olunmalı” mealinde bir cümle kurmuştu. yani insanlar kendilerine sansür uygulasın diyordu…

Nusret Demiral vd. DGM savcıları adaletten çok ceza dağıtan, Uğur Mumcu cinayeti dahil birçok faili meçhul cinayetin, Sivas Katliamındaki gerici örgütlülüğün üzerini kapatan en önemli aktördü. SHP listelerinden seçilen DEP (Demokrasi Partisi) milletvekillerinin yargılandığı davanın da savcısıydı.

aradan 30 yıl geçtikten sonra bile Nusret Demiral çizgisine sarılmış bir iktidar var karşımızda. oysa AKP DGM’lerden askeri üyeyi çıkaran, sonra DGM’leri kapatan ve bununla övünen bir iktidardı bir zamanlar…

ya bizdensiniz ya da…

Tayyip Erdoğan geçmiş yıllarda birkaç kez söylemişti; “bitaraf olan bertaraf olur.” kendisi biliyor muydu bilmem; bu söz bir zamanlar İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncıları)’nin sloganıydı. yayın organları Taraf Dergisi’nin kapağında yazardı.

son günlerde iktidar içinden, iktidar destekçisi bir çok kişi hepimizi taraf olmaya zorluyor. onlardan olursak ne ala, onlardan olmazsak kimlerden olduğumuz çok da önemli değil. onlar için ‘ötekiyiz’…

AKP genel başkan yardımcısı Mehmet Özhaseki yaptığı bir konuşmada HDP için “Lanet olsun onların oylarına. Allah belasını versin onların oylarının.” dedi. çok tepki alınca da sözlerinin çarpıtılıp amacından saptırıldığını söyledi. zaten iktidar üyeleri, yandaşları hata yapmaz, yanlış ve yalan söylemez; biz yanlış anlar veya çarpıtırız… bir de onlar kesinlikle yanlış anlamaz ve çarpıtmazlar…

Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyum rektöre karşı çıkan öğrencileri “terör örgütleriyle ilişkili” diye suçlamak, “dini değerlere hakaret ettiler” diye halkın önüne atmak, cinsel kimlikleri üzerinden suç üretmeye çalışmak… sonuç; tüm bu suçlamaların yapıldığı öğrencilere yöneltilen suçlama “toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet”… elbette yoğun tepki olunca günler sonra 7 öğrenciye “dini değerleri aşağılama” suçlaması yapıldı… diğer öğrenciler mi? yargılayıp ceza veremedik o zaman YÖK yönetmeliğine göre cezalandırırız dercesine disiplin cezasıyla okuldan uzaklaştırıldılar. bu arada Boğaziçi direnişine katılan, destek veren türbanlı öğrencilere de “konu mankeni” diyecek kadar düştüler. çünkü onlardan değildi…

korona salgını sonrası kafe, kahvehane, lokanta, sinema, bar vb. yerler önlem amaçlı kapatılmıştı. bu kapsamda her türlü toplu etkinlik de yasaklanmıştı (yasak halen yürürlükte)…

örneğin bu dönemde cenazesi olanlar kendileri (8-10 kişiyle) defin işlemini yaptılar; fakat AKP çevresinden önde gelen birinin cenazesine yüzlerce insan katıldı; bu yüzlerce insandan biri sağlık bakanı da olabildi… işten atılan, ücretsiz izine çıkarılan ve sesini duyurmak isteyen 20-30 işçiyi, salgın gerekçesiyle üstelik açık alanda yan yana getirmeyenler AKP kongreleri için binlerce insanı kapalı spor salonlarında topladılar… iktidar “yasağı koyan biziz, bizden olana yasak yok” demek istiyor olabilir. hiçbir partinin salgın nedeniyle kalabalık toplantılar yapmadığı dönemde kalabalık kongreler yaparak psikolojik bir hava yaratmayı umuyor da olabilirler… fakat AKP kongrelerini takip eden haftada bu kentlerde salgınla ilgili vaka ve ölüm sayılarının artması rastlantı mı? sorusu çok daha önemli. böyle bir riske, umursamazlığa değer mi…?

2 marttan itibaren kontrollü olarak normalleşeceğiz. nerede? kamu kurumlarında… korona virüs yalnızca kamu kurumlarını mı etkiliyor? hayır! öyleyse… cumhurbaşkanlığı genelgesi kamu kurumlarında kronik hastalığı olanlar ve Mit ile Sağlık Bakanlığı çalışanları hariç 60 yaş üstü personel idari izinli sayılacak deniyor. peki özel sektörde aynı durumda olan çalışanlar ne olacak? ‘şanslı’ olanlar çalışacak, diğerleri ücretsiz izine gönderilecek ve 1.400 tl. ile ‘geçinecekler’. mümkün mü? hayır! öyleyse… neyin normalleşmesi bu? normalleşme kimler için…?

geçtiğimiz hafta CHP’li belediyelerde greve çıkan işçilere karşı belediye yönetimlerinin ve bazı CHP’lilerin işçilere karşı tutumları 20 yıllık AKP iktidarının ya bizdensiniz anlayışının kültürel, vicdani ve siyasi olarak muhalefete de bulaştığını gösterdi. ‘eğitim’ durumuna göre işçilerin istediği ücretlerin çok olduğundan, grevin AKP’ye yarayacağı iddialarına akla zarar saldırılar yapıldı…

grev kırıcı davranışların olağanlığını, işçilerin işten çıkarılıp asgari ücretle işçi alınmasını savunanlar olduğu gibi, “neden AKP’li belediyelerde grev yapmıyorsunuz?” diyenler de oldu… belediye yönetimlerin yanlış bilgilerle kamuoyunu yönlendirmeleri de eklenince CHP içindeki emek düşmanları da açığa çıktı. 9.000 tl.ye yaklaşan yoksulluk sınırı karşısında işçilerin sosyal haklar dahil 5.100- 5.200 tl. dolayında ücret istemelerinin verdiği rahatsızlık AKP’nin bazı CHP’liler üzerindeki dönüştürücü etkisini görebileceğimiz acınası örneklerdi…

Genel İş Sendikası’nın işçilerle birlikte hazırladığı sözleşme taslaklarına ve işçilere rağmen sözleşmeleri imzalayıp grevleri bitirmesi de benzer dönüşümün yansıması olarak okunmalıdır. insanlar düşündükleri gibi yaşar, yaşadıkları gibi düşünürler. Genel İş Sendikası siyasi hesaplar içine girerek kendi üyesi olan işçilerin grevini kıran bir sendikadır… “grev yapan işçiler bize zarar veriyor” diyerek işçileri dışlayan anlayışla birliktedir…

yasalar kimler için…

kod:29 ahlaksızlığına karşı işçiler “yasa kötü niyetle kullanılıyor” diyorlar. haklı oldukları açık; çünkü son aylarda kod:29 (iş kanunu’nda ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı hareketle işten çıkarmayı düzenleyen 25/2. madde) ile işten çıkarmalar olağandışı biçimde arttı. bu madde ile işten atılan işçi kıdem tazminatı, ihbar öneli, işsizlik maaşı gibi haklarını alamıyorlar. bu kapsamda işten atılanlar işe de giremiyorlar…

işçiler yasa yanlış ve haksız uygulanıyor diyerek haklarına sahip çıkarken yasanın doğru uygulanmasını da istiyorlar. Çalışma Bakanlığı sessiz, işkoluyla ilgili bakanlıklar sessiz, Adalet Bakanlığı sessiz, bu olaylar haber olduğunda kendiliğinden harekete geçmesi gereken savcılar sessiz, bölge Çalışma Müdürlükleri, İş Kur il müdürlükleri, SGK il müdürlükleri sessiz, bir görevi de yasaları korumak olan kolluk güçleri işçilerin karşısında… patronlar mutlu; hem sendikal çalışma yürüten işçilerden ‘kurtuluyorlar’ hem de tazminat, ihbar öneli ödemiyorlar… 4857 sayılı İş Kanunu’nu da AKP çıkarmış ve işçilerin yararına olacağını söylemişti… işçiler yaşayarak öğreniyorlar…

(not: Anayasa Mahkemesi 2012 yılndan 2021 şubat ayına kadar 300.800 bireysel başvuru olduğunu, 260.000’den fazlasının karara bağlandığını, bireysel başvuruda 14.355 ihlal kararı verildiğini, en fazla ihlal edilen hakların sırasıyla %63,4 adil yargılanma hakkı, %19,3 mülkiyet hakkı, %4,2 ifade özgürlüğü olduğunu açıkladı…)

Anayasa Mahkemesi süreci olumsuz olan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuranların sayıları da eklendiğinde… bu durum bize örgütlü olunmadıkça haklarımızın güvende olmadığını gösteriyor.

öyleyse; işçilerin “kod:29 iptal edilsin” talebine destek vermek, çalışanları koruyan bir iş kanunu için savaşımı bilince çıkarmak sendikal hareketin görevleri arasındadır.

her alanda bir dayatmayla karşı karşıya olduğumuz kesin… kesin olan bir şey daha var; emekçiden, yoksuldan, işsizden, ezilenden, ayrımcılığa uğrayandan yanayız… bu kadar değil; akarsudan, sudaki balıktan, ormandan, ormandaki ağaçtan, ağaçtaki kuştan, topraktan, toprağın altında ve üstündeki tüm canlılardan yanayız…

yaşanası bir ülke ve dünyanın kurulması için sosyalizm ve devrim için savaşım veren her insanla aynı taraftayız; yani bitaraf değiliz…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar