Salı, Aralık 24, 2024
spot_img

Siz Olsanız…

Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere deyişinden yola çıkarak; emekçiler, çiftçiler, yoksullar, kadınlar, öğrenciler ve bu kitlelerden yana olanlar işçi sınıfından yana, diğerleri sermaye sınıfından yana diyerek kesin hatlarla yerimizi belirlemek zorundayız…

özelleştirme, ihaleler, kamu harcamaları, sosyal haklar, özgürlükler gibi konularda söz söylerken, görüş açıklarken basit bir ölçü kullanıyorum… her ne kadar özel mülkiyete karşı olsam da var olan sistem içinde iktidarların politikalarına karşı ikili bir savaşım vermek gerektiğini düşünüyorum… 1) var olan kazanımları korumak 2) kazanımları korumak için verilen savaşımın üretenlerin yöneten olacağı bir düzeni de amaçlaması…

Kdz Ereğli’de kurulu Erdemir’in özelleştirilmesi öncesi yerel bir gazetede yazdığım yazılarda özelleştirmeyi savunanlara ısrarla sorduğum soru; ‘Erdemir sizin olsa satar mısınız?’ sorusuydu… kasasında 460 milyon dolar parası, İzmit’ten Bulgaristan’a, İskenderun’a 10’dan fazla bağlı şirketiyle 2 milyar dolara OYAK’a satılmıştı… o günlerde yerelde ve genelde bu satışı yerli ve milli sermayeye gittiği için alkışla karşılamış olan ulusalcılar bugün ateş püskürüyor… gelelim asıl konuya…

geçtiğimiz hafta okuduğum bir haber sonrası hem öfke, hem de aklımızla dalga geçildiğini düşünüp aynı soruyu yineleyip durdum… Afyon’da Afyon Kalesi’ne yapılacak teleferik için 140 BİN yolcu garantisi verilmiş… köprülere, otoyollara, havaalanlarına yolcu, taşıt garantisi, hastanelere hasta/ müşteri garantisi verildiğini ve iktidar yandaşlarının bu yolla köşeler döndüğünü biliyoruz… teleferiğe yolcu garantisi nedir…? (Afyon Kalesi ve çevresinin dokusuna zarar verme olasılığı da var) şimdi bu ihaleyi hazırlayanlara sormak gerekmez mi; bu kale ve ihale sizin işiniz olsa, para sizin cebinizden çıkacak olsa böyle bir ihale ve işe girer misiniz…?

yıllık 140 BİN yolcu garantisi verilen teleferiğe geçtiğimiz yıl 11,666 kişi binmiş… varın ötesini siz düşünün, biz düşünelim… bu haberle birlikte Afyon’da havaalanı için garanti edilen 1 MİLYON yolcu garantisi 16.645’te kaldığı için işletmeci şirkete 6 MİLYON 738 BİN Euro ödeme yapılmış… bakmayın ödeme yapılmış dediğime; ödemeyi biz yaptık. ödediğimiz vergilerin bize yol, su, elektrik, hastane, okul vb. olarak dönmesini beklerken borç ödemesi olarak kullanılıyor… şu an, bugün bu garantili işler nedeniyle borçlandırılıyoruz. devlet bu işler için ödediği ve ödeyeceği farkların küçük bir kısmıyla bu işleri kendisi yapabilecekken 3-5 yandaşı ihya etmek ve kendisine sermaye grubu/ güç odağı yaratmak için uğraşıyor…

‘biz daha milletin anasını çok…’ diyen de bizim vergimizle köşe döndürülüyor, halkın yoksulluğunu görmezden gelen medya patronu da, sendikal örgütlenme içine girdikleri için kod:29 (ahlaksızlık) gerekçesiyle işçileri işten çıkaran ahlaksız sermaye sahipleri de köşe döndürülüyor… vergi dediğimiz yalnızca gelir vergisi değil; yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz, tedavi için aldığımız, ısınmak için kullandığımız ne varsa hepsine ödediğimiz vergiler dahil bu yandaşlara aktarılan paraya… yani çalışan emekçinin, üreten çiftçinin, olanaksızlıklar için okumaya çalışan öğrencinin, işsizin bile aldıklarına ödediği vergiler 3-5 sermaye sahibine peşkeş çekiliyor… devlet hazinesi sizin kendi mülkünüz olsa bu kadar hesapsız kitapsız ödemeleri yapar mısınız…?

dünkü Mukavemet Dergi’nin haftalık değerlendirilmesinin başlığı ‘Yoksula Savaş Sermayeye Barış’tı…. vergi kaçırmak, Türkiye’deki mevzuatı aşmak, yurt dışında ‘yatırım yaparak’ içerde avantaj sağlamak gibi gerekçelerle işlem yapan ve Pandora Belgelerinde adı geçen sermaye sahiplerinin durumu anlatılıyor… yoksulun ödeyemediği konut, taşıt, tüketici kredileri için bir gün zaman geçirmeden tepesine çökenlerin söz konusu sermaye sahipleri, varsıllar olduğunda ne kadar ‘iyi yürekli’ olduklarını görüyoruz!! adına da VARLIK BARIŞI diyorlar… o zaman soruyu uyarlayalım; sırf ücretli olduğu, kayıtlı çalıştığı/iş yaptığı için vergi dahil tüm resmi kesintileri anında ve kaynağında yapılanların suçu gelirinin görünür olması mıdır? asgari ücretten, eğitim ve sağlık harcamalarından bile vergi alınan bu ülkede ülkenin en varsıllarına, dünya milyarderler, milyonerler listelerinde yer alanlar için garantili işler verilmesi yetmiyor, neredeyse her yıl vergi affı, kredi yapılandırması, varlık barışı ilan ediliyor… alacaklı devlet değil de siz olsanız bu afları, yapılandırmaları, varlık barışlarını yapar mısınız…?

Kamil Kartal’la birlikte sunduğumuz direnEmek programında geçtiğimiz hafta barınma hakkı ve emekçileri konuşmuştuk… programda görüşlerini açıklayan Prof. Dr. Fuat Ercan “devlet artık bildiğimiz kamu değil” dedi… yani devletin kamu özelliği yok edildi. dolayısıyla devleti yönetenler halk (veya millet) için yönetmiyorlar. yaptıkları işlerde de halka/ millete karşı sorumluluk duymuyorlar… klasikleşmiş; halkın seçtikleri aracılığıyla kendini yönetmesi tanımını terk etmiş bir düzen karşısında soruyu bir kez daha uyarlayalım; siz, biz (hepimiz) ne için oy kullandık…? siz olsanız bunları yapar mısınız…?

ben olsam bu garantili işlere izin vermem, ben olsam kamu varlıklarını satmam, ben olsam vergi aflarını, varlık barışlarını yapmam, ben olsam işçilerin örgütlenmesine karşı çıkanlara göz yummam, ben olsam atık toplayıcılarına saldırmak yerine bu işe mecbur kaldıkları için utanırım, ben olsam emekçiler arasında cinsiyete dayalı ücret farklılığından, mobingden utanırım, çocuk işçiliğinden, güvencesiz ve kayıt dışı mevsimlik işçiliğin varlığından utanırım diyenler… o zaman önümüze çıkan bütün kelli felli siyasetçilere, politikayı meslek edinmişlere bu soruları soralım; reddetmek yerine açıklama yapmaya başladıkları anda sırtımızı dönelim… tıpkı Boğaziçi Üniversitesi’nde bilim insanlarının, öğrencilerin yaptığı gibi…

aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere deyişinden yola çıkarak; emekçiler, çiftçiler, yoksullar, kadınlar, öğrenciler ve bu kitlelerden yana olanlar işçi sınıfından yana, diğerleri sermaye sınıfından yana diyerek kesin hatlarla yerimizi belirlemek zorundayız… soruyu uyarlayalım; kimden yanasınız…? önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızın yanıtı bu sorulara verdiğimiz yanıtlar ve yanıtlara uygun aldığımız (veya almadığımız) konumlarla belirlenecek…

bir soru daha var; iktidarın ve sözcülerin tüm araçları ve değerleri kullanarak görünmez kılmaya çalıştığı yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlik karşısında kişi başı gelirin 9,500 dolar olmasıyla övünenlere bıkmadan usanmadan; “benim 9.500 dolarım nerede?” diye sormaz ve istemezsek ülkemizi ucuz emek cehennemine çevirmeye kararlı iktidar karşısında hiç şansımız yok… tabi ki tek tek değil, sınıftan ve sınıfın bileşenlerinden yana olanlarla birlikte hep bir ağızdan soracağız…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar