Bu yazımda sizi melankolik Prag gecelerine, puslu Vltava Nehri manzaralarına, sonbahar ve kış mevsiminin büründüğü Prag alacakaranlığına götüreceğim. Bu atmosferleri yaratan, 19 ve 20. yüzyıl arasında sanatsal bir köprü olan Çek ressam Jakub Schikaneder’in fırçasından Prag manzaralarına ve insanlarının hayatına bakacağız.
Schikaneder resimleri genellikle alt sınıfın melankolik insanlarıyla, ıssızlıkla doludur ama gece ve alacakaranlık sahnelerindeki ışığıyla adeta sizi içine çekiveren etkileyici bir tarzı vardır. Melankolik yönü, içimizdeki yoksunluğun ve karanlığın kenarlarına dokunurcasına bir etki bırakır. Eserleri bazı benzerlikleriyle John Atkinson Grimshaw, James McNeill Whistler ve yazılarımdan birinde konu edindiğim Vilhelm Hammershøi‘nin resimleriyle karşılaştırılabilir. Bahsettiğim ressamlarını eserlerini biliyorsanız, yumuşak tonlar, ışık kullanımı ve yalnız ruh hallerinin eşlik ettiği sessiz resimlerin benzerliğini görebilirsiniz. Her zaman olduğu gibi, ressamın eserlerine hayatına kısa bir giriş yaptıktan sonra bakalım…
Schikaneder yüzyılın başında Avrupa’yı kaplayan Sembolist ifadenin başlıca temsilcilerinden biriydi. Prag Güzel Sanatlar Akademisi’ne daha 15 yaşındayken kabul edilen Jakub Schikaneder, Ulusal Tiyatro neslinin temsilcisi ve dekoratörlerinden biri olmasına rağmen, onun melankolik Prag geceleri sanat koleksiyoncuları için çoğu zaman ulaşılamaz bir rüya haline gelmiştir. Melankolik tür sahneleri, Prag köşelerinin şiirimsi tasviri ve kısacık günlük anların ışığının büyüsü, günümüz insanına belki de yaratıldığı zamanın insanından daha fazla hitap ediyor. 1855 Prag’ında doğan Schikaneder’in büyükbabası, aileyi 19. yüzyılın başlarında Bohemya başkentinde kurmuştu ve ressam burada büyümüştü. Alman bir ailede dünyaya gelen Bohemyalı ressam, Karel ve Leokadie Schikaneder’in ikinci oğluydu. Çek ve Alman kültürlerine aşina olarak büyüyen ressam, oldukça sanatsal bir ortamın içerisindeydi. Büyükbabası Emanuel tanınmış bir şarkıcı, oyuncu, besteci ve oyun yazarıydı; babasının büyük amcası Mozart’ın ‘Sihirli Flüt’ operasının librettosunu bestelemişti; annesinin erkek kardeşi ise Jakub bebeklik çağındayken ölen bir ressamdı. 1880’ler ve 1890’lar boyunca Schikaneder, ilk günlerinde bir tür ressamı olarak eserlerini üretti. Ressamın aktardığı ruh hali, Franz Kafka’nın romanları da dahil olmak üzere, dönemin Çek fin de siècle* edebiyatıyla güçlü yankılara sahiptir ve belirsiz sessizliği Edward Hopper gibi yirminci yüzyıl ressamlarının çalışmalarını öngörür niteliktedir diyebiliriz.
Schikaneder Prag’ta mezun olduktan sonra, resim gelişiminde derin ve uzun vadeli etkisi olan, hipnoz, uyku halleri ve uyurgezerlikle ilgilenen ressam Gabriel Von Max ile Münih Akademisi’ndeki çalışmalarına devam etti. Bu birliktelik onun gizemli ruh hallerinin ressamı olmasında etken olmuş gibi görünüyor. Kendisini uzun yıllar pedagojik faaliyetlere adayan ressam, 1885’te kurulan Prag Uygulamalı Sanatlar Okulu’nda asistanlık yaptıktan sonra, 1890-1922 yılları arasında görevine profesör olarak devam etti. Hayatının son döneminde, 19. yüzyıl İngiliz manzara ressamlarından, neo-empresyonizmden ve luminizmden etkilenen Schikaneder’in çalışmalarında sembolizm, fovizm ve ekspresyonizm ile diyaloğun yankıları da bulunabilir.
Schikaneder’in ilk resimlerinde yoksul insanları ve onların trajik kaderlerini sayısız varyantta tasvir edişi, onun güçlü sosyal duygusunun kanıtı olarak görülebilir. Ressamın bu döneminde eski Prag’ın kimi zaman bilinen, kimi zaman daha az bilinen terk edilmiş yerleri soluk alacakaranlık renkleriyle, sonbahar ya da kış havası manzaralarıyla birleşerek tuvallerinde görünmek üzere yavaş yavaş yerlerini alırlar. Sokak gaz lambalarının titrek ışığıyla aydınlattığı tablolar, lambalı veya bahçe manzaralı nostaljik iç mekanlar ressamın tipik özelliği haline gelir.
Bazen başı hüzünle eğik bir köylü kadın oturur resimlerinde… Sokakta ölü bir kadın yatar boylu boyunca… Yatağında, mum ışığının yüzüne yansıdığı ölü bir kız var. Başka bir tuvaldeyse deniz kenarında yürüyen bir çift var; yağmur yeni durmuş görünüyor. Muhteşem bir gökyüzü, dalgaların köpüğüne yansıyor. Daha sonra, bir odanın içini keşfederiz, masanın üzerinde yanan bir lamba. Pencereden dışarı eğilmiş bir kadın… Belki de sevgilisini izliyordur?
Schikaneder’in yaşamının ikinci yarısında, önceleri açıkça tanımlanmış nehir dolgulu kentsel peyzaj şekillerinin yerini deniz ve deniz kıyısı temaları alıyor. Hayatı boyunca yurtdışına seyahat etme ve eğitim alma imkanına sahip olmasına rağmen Prag’ı tüm kalbiyle seven ressamın uzak bölgelerdeki deneyimleri, ‘Boğulmuş Genç Bir Kadın’ adlı tabloda veya özel bir koleksiyonda keşfedilen ‘Britanya’nın Gelini’ adlı tabloda olduğu gibi deniz kıyısında bulunan bazı resimlerine yansıyor.
Boyama tekniğinde genellikle, boyayı sildikten sonra tablo üzerinde yalnızca pigment izlerinin kaldığı, kuru boyama ile çalışmış. Pasteli de oldukça fazla kullanan ressam, hayatının ikinci yarısında, bildik yerleri ve nesneleri, rüya gibi ve şiirsel bir ruh hali ile sergilemişti. Renklerin uyumu ve basık Orta Avrupa ışığının yardımıyla zamanın akışını zamansızlığın ahengine dönüştürmeyi ustalıkla başarmıştı. ‘Boğulmuş Genç Bir Kadın’ resminde beyaz elbiseli genç bir kadın kumsalda ölü olarak yatıyor. Bacakları sis ve kumun içinde birleşerek onu neredeyse ruhani gösteriyor. Deniz sakin, güneş doğuyor. Enkaz yok, boğulmasının açıklaması yok, sadece bir sakinlik ve boşluk.
Schikaneder’in çalışmalarında, kahramanları kadın olan resimler ağırlıklıdır: ressam yalnız, nostaljik kadınları tasvir eder; acıyla beslenmiş, yoksulluk ve açlıkla bitkin düşmüş, ölen ve öldürülen kadınlar… Schikaneder kadının kaderine sempati duyar ve sanatçının fırçası dramlarına varoluşsal bir boyut kazandırır. Sergi küratörü Veronika Hulíková, Jakub Schikaneder’in sosyal konulara ve özellikle kadınların acılarına olan ilgisinin aile ortamında beslenmiş olabileceğine dikkat çeker. Ressamın içe dönük, nazik ve naif karakterinin onun resimlerine yansıdığını açıkça görebiliriz.
Britanya Gelini resminde gelin figürünün açıkça çocuk yaşlarda ve mutsuz olduğu görülür. Gelinliğin eski görünümü, ressamın onun yoksulluğuna vurgu yapığını gösterir gibi. Schikaneder’in sosyal gerçekçi tarzı, onun dönem kadınlarının zor yaşamlarını tasvir ettiğini bu resimleriyle gözler önüne seriyor.
Kadınların kötü ve acı dolu yaşamlarını tasvir ettiği resimlerinden belki de en can alıcısı bir cinayet sahnesini betimlediği 1890 tarihli, 203×321 cm gibi büyük ölçülerdeki ‘Evde Cinayet’ adlı çalışmasıdır. Büyük bir sansasyon yaratan tablo sergilendiğinde, önünde toplanan kalabalık genç kadının ölüm nedenini tartışır. Bazıları bunun bir cinayet olduğuna ikna olmuştur, bazıları da intihar olma ihtimali hakkında spekülasyonda bulunur. Tıpkı tablonun içindeki karakterler gibidir bu tartışma. Fakat iki tartışmanın önemli ayırıcı özelliği, kan gölünde yatan genç kadının hareketsiz vücudunun tablodaki figürler tarafından pek önemsenmediği gibi görünmesidir. Ayakta duran her bir figür, farklı duygularla, suç ve ölü kadına dair farklı bir ilişki derinliği sergiler. Eserin kompozisyonunda sanatçının olayı resmetmesindeki gerçekçi üslupla güçlendirilen gerilim ve endişe var. Araştırmalar karanlık avlunun aslında Yahudi Mahallesi’ndeki Rabínská Caddesi’nden çıkan, çıkmaz Špitálská Caddesi’nin açılışı olduğunu söylüyor. Schikaneder, 1872’den beri gettonun çevresindeki Josefov’daki Dušní ve Masařská sokaklarının köşesindeki 186 numaralı evde yaşadığı için Prag Gettosu’nu temizlenmeden önce çok iyi biliyordu. 19. yüzyılın sonlarında, Yahudi Gettosu sosyal bir yerdi. Getto da Prag’ın en yoksul sakinlerinin yaşadığı yerdi. Bu bağlamda Schikaneder’in resmi toplumsal eleştiri olarak görülebilir. Eserlerinin uyandırdığı huzursuzluk ve duygular, Jakub Schikaneder’i zamanının diğer ressamlarından ayıran şeydir.
Schikaneder, figürlerin her birini benzersiz bir karakter haline getiriyor ve anlatısını izleyicinin üzerinde düşünmesi için açık bırakıyor. Ben de bu resmi pek çok izleyicisinin yaptığı gibi yorumlamayı, detaylarını da ekleyerek size bırakıyorum.
“Ölüm ışığı söndürmez; şafak geldi diye sadece lambayı söndürür.” Rabindranath Tagore
Bahsetiğim gibi, ressamın temalarında ölüm motifi sıklıkla görülür. Hastalık, kayıp ya da yas barındıran çalışmaları, kendine has ışık ve gölge efektleriyle daha da çarpıcı hale gelmiş.
Schikaneder’in 1909’da yaptığı “Ölü Kız” tablosunda, gençliğin enerjisi ve masumiyeti, ölüm tarafından parçalanıp yok ediliyor. Sade bir kompoziyonun olduğu sahnede tüm dikkatler hafif mum ışığının aydınlattığı masumca yatan, ölmemiş gibi duran genç kızın yüzüne odaklanıyor. Kızın yüzü artık solgun ve beyaz. Hastalık ve varlığını hissetmediğimiz ölümle dolu küçük bir oda. Renklerin sadeliği ve gri tonları, resmin hüzünlü havasına katkıda bulunmuş.
Polonyalı fotoğrafçı Laura Makabresku’nun her biri sanki bir ressamın elinden çıkmış birer tablo gibi olan çalışmalarını çok severim. Üstteki fotoğrafı da sanki bu resimden ilham almış gibi ve bize aynı etkiyi veriyor. Hasta ya da ölü çocuk teması pek çok ressam tarafından dokunaklı sahnelerle işlenen bir konu. Bu örnekleri Bulaşıcı Çocuk Hastalıklarının Ve Aşının Tuvallerdeki Temsili yazımda görebilirsiniz.
Schikaneder’in Ölü Kız resminin ertesi yılında yaptığı Kızın Yatağı Yanında adlı resmi de aynı etkiyi veriyor. Tüm odayı kaplayan güçlü ve parlak mum ışığının aydınlattığı sisli bir atmosferde, yatağında yatan bir genç kız ve onu ziyarete gelmiş gibi görünen bir kadın hakim sahneye. Kadın belki de dışarıdan henüz eve girmiş, daha üzerini çıkartmadan onu kontrol etmeye gelen annesidir. Mum ışığının güçlü turuncu etkisi sahneyi tamamen öne çıkaran bir efekt yaratmış. Kızın ölü ya da yaşıyor oluşu belli değil. Sahneyi sadece hastalık ve hüznün sessizliği kaplamış.
Ressamın Yabani Ot Temizleyicisi adlı resmi sosyal gerçekçilik teması ile Jean-François Millet eserlerine bir selam gönderir nitelikte.
Schikaneder resimleri içinde alışılmadık bir görüntü; şehirde bir akşam ve bir grup varlıklı insanın nehir kenarındaki bir lokanta terasında eğlendiği görülüyor. Ud çalan genç adamın çalgı aleti dönem için farklı bir enstrüman seçimi. Arkası dönük kadının şarkı söylediğini varsayarsak, diğerleri sanki şarkının sözlerini takip ediyormuş gibi, onu dikkatle dinliyorlar. Ressam belki de bu resmiyle şehir ve yoksul kırsal zıtlığını tasvir etmek istemiş olabilir.
Schikaneder’in sevdiğim resimlerinden biridir Kızıl Sonbahar. Aslında aynı beyaz elbiseyi giymiş, arkası izleiyiciye dönük bir kadının olduğu iki resimden ikincisi bu eser. İlki, Schikaneder’in 1907-1909 tarihlerinde resmettiği Bahçede Akşam adlı resmi. Birinde şafak vakti, diğerinde ise Ay doğmuş; sanki bir mektup okur gibi başını öne eğmiş, aynı kadın oldukları izlenimini veren iki kadın figürü var. Her iki resimde de figürlere ait belirsiz bir hüzün ve bekleyiş hali hakim. Her iki resmin de sonbahar mevsiminde olduğu dökülen yapraklar ve boş ağaç dallarından belli oluyor.
Jakub Schikaneder içine dönük bir hayat sürer, ziyaretçi kabul etmez ve arkadaşlarını zar zor görür. Özel hayatı bir sır olarak kalır. Zamanını büyük tutkusu olan harmonium enstrümanını çalarak geçirir. Genellikle Adriyatik’e veya Helgoland Adası’na giden ressam bölgenin bazı mükemmel resimlerini de yapar. 1924 sonbaharının 15 Kasım’ında 69 yaşındayken, harmonium çaldığı sırada ölüm onu aniden vurur. Ressam çok sevdiği Prag’da, Vinohrady Mezarlığı’na gömülür.
Yazımın sonunda Schikaneder’in sevdiğim bazı resimlerini ekliyorum. Geriye bıraktığı eserler, kendi iç dünyasına ve resmettiği figürlerin dünyasına birer yolcukluktu. İzleyicisi onun resimlerinde pek çok duyguyu ve atmosferi bulacaktır.
* Fin de Siècle, ‘yüzyılın sonu’ anlamına gelen Fransızca bir deyimdir ve özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonuna ve daha da spesifik olarak 1890’ların on yılına tarihsel bir terim olarak uygulanır.
Kaynaklar
Praga redescubre a Jakub Schikaneder, pintor de la soledad | Radio Prague International
Jakub Schikaneder retrata Praga con sugestiva magia | Radio Prague International
https://www.instagram.com/p/CA79w9Nl2hm/?utm_source=ig_web_copy_link
Jakub Schikaneder | Radio Prague International
autor: Jakub Schikaneder | díla | Národní galerie Praha – sbírky (ngprague.cz)
Jakub Schikaneder – 19th Century Paintings 2021/06/07 – Realized price: EUR 226,500 – Dorotheum