bugün yirmialtı oldum
yaşımdan fazla yaşadım
yaşlıyım ve boşlukta
doğmamış olsaydım diyorum
anne! her şeyden bıktım
Afgan insan hakları aktivisti Nilofer Moradi’nin kendi doğum günü için yazdıklarının çevirisini bu biçimde düzenlemeye çalıştım… 26 yaşında bir kadına/insana kendini yaşlı duyumsatan, doğmamış olsaydım dedirten yalnızca Taliban karanlığı mı…? ya da bu karanlığı yaratan, büyüten, kullanan, yeniden yeniden başka adlarla üretenleri görmemizi engelleyen şey Taliban karanlığı mı…?
emperyalizm, kapitalizm, faşizm gibi kavramları kullanmak tek başına yeterli mi…? yani ne olduğunu, ne yaptığını, niçin ve kimlerle yaptığını açıklamak kadar nasıl yaptığını da anlamak ve açıklamak zorunluluğumuz yok mu…? ya da emperyalistler, kapitalistler gördüğümüz ve duyduğumuz acıları yaşatırlarken biz neredeydik, ne yapıyorduk, nasıl karşıladık, yapmamız gerekenleri neden yapmadık/ yapamadık gibi sorular yersiz mi sizce…?
görmemizi istediklerini gördüğümüzü, duymamızı istediklerini duyduğumuzu düşünüyorum uzun zamandır… daha doğrusu kendi iç siyasetimizde kaldıraç görevi göreceğini sandığımız, düşündüğümüz olaylar, konular dışındakilere kendimizi kapatıyoruz. bunun bir yere kadar yaşanan anlara özgü bir seçicilik olduğunu kabul etsek de bir süre sonra alışkanlığa, hatta tutuculuğa yol açtığı ortadadır…
yalnızca ülke dışı için değil; ülke içinde de aynı durumdayız… doğruları söyleyip yanlışta ısrar eden yaklaşımlarımızı yüceltiyoruz üstelik… yeryüzünde bizden daha doğru saptama yapan, çözüm üreten başka hiç kimse yok biçimdeki yaklaşımımız bir tür tutuculuğa dönüşürken bize bir konfor alanı da açıyor. madem ki bizden daha iyisi, bizden daha yeteneklisi, bizden daha bilgilisi, daha kararlısı, daha tutarlısı… yok; bunun yarattığı rahatlığı sonuna kadar kullanmak, olay ve alan seçmek, kabul etmek veya reddetmek gibi tüm hakları elimizde tutarız…
yıllardır, hatta on yıllardır yaşananlar bizi yanlışlıyor olsa da her şeye, herkese, her yere ilişkin açıklamalarımız, suskunluklarımız da cebimizde bekliyor; hatta bir kısmı geçmişten bize miras olarak hazır durumda… muhalif olmanın, devrimci, sosyalist, demokrat olmanın her şeye yettiğini, her şeye hak kazandırdığını düşünenleredir sözüm… en çok da bu kimliklere sahip olanların bir araya gelememeleri, hatta bazılarının birbirlerine katlanamıyor olmalarınadır… aynı tanrıya iman eden fakat kendine ayrı ibadethane açan inananlar gibiyiz; biz yalnızca kendimize inanıp, kendi sözlerimize iman ediyoruz…
Kazım Koyuncu’nun; birbirimizi anlamak için aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra hepimiz aynı şarabız… sözünü hangimiz söylememiştir, sosyal medya hesabından paylaşmamıştır, yazılarında alıntılamamıştır ki…? hepimiz eziliyoruz işte… verilen bir soru önergesine Sağlık Bakanı’nın yanıtı şöyle; “2015- 2020 yılları arasında 10.094’ü erkek, 3.821’i kadın, 1.555’i çocuk toplam 14.530 kişi intihar etti.” işsizlik, yoksulluk, bunalım vd. nedenlerle 5 yılda 14.530 kişi canına kıymış… gelecek kaygısı ve güvencesizlik olarak özetlenebilecek bu durumun korona salgını ve sonrasında arttığını ve artacağını düşünüyorum…
BirGün Gazetesi’nde okuduğum bir haberde Dünya Sefalet Endeksi olduğunu öğrendim. 156 ülke arasında 21. sıradaymışız… işsizlik, enflasyon, faiz oranı ve milli gelir gibi ölçütler dikkate alınarak hazırlanan listede Türkiye sefalette Avrupa 1.si… dünyanın en büyük 21. ekonomisi (dolardaki artış sonrası 17.likten düştük) ülkemiz sefalette de 21 sırada… (ülkeler arasında karşılaştırma yapmayı da doğru bulmadığımı belirteyim. neden bir başka ülkeden varsıl, iyi olmak övünç kaynağı olsun ki?)
“bugün yirmialtı oldum
yaşımdan fazla yaşadım
yaşlıyım ve boşlukta
doğmamış olsaydım diyorum
anne! her şeyden bıktım”
insanları yaşamaktan bıktıran, doğduğuna pişman eden bu düzen; ezilen, canına kıyılan, yok sayılan, son dönemlerde İstanbul’da atık kağıt toplayıcılarına yönelik saldırılarda gördüğümüz üzere dünyanın çöpü bile çok görülen yoksulların, emekçilerin, gıda tekellerine kurban edilen köylülerin, tarikat ve cemaatlerin kucağına itilen gençlerin, günlük yaşamın dışına itilen kadınların bir araya gelmesiyle yıkılabilir… hepimiz bunu söylüyoruz fakat hiç olmazsa sömürü, yaşam hakkı, barınma, eğitim, sağlık hakları konusunda bile bir araya gelmiyor, gelemiyoruz… bu durumumuzda diretmenin, hiç olmazsa ortaklaşabileceğimiz konularda savaşım ve direniş hattı oluşturmamanın hepimizin yenilgisiyle sonuçlandığını ve sorumsuzluk noktasına vardığını düşünüyorum…
öldürülenlerin şiiri
yaşasaydım karşılaşırdık sizinle
belki sevgili olurduk
belki dost, düşman
siz büyürken ölüydüm ben
kiminiz duydu
kiminiz okudu
öldüm
açlık düşmüştü payıma
hastalık
savaşlar
iş cinayeti
erk şiddeti düşmüştü payıma
kiminiz duydu geçti
kiminiz okudu geçti
öldüm
işgaller düşmüştü payıma
mayınlar
katliamlar
boğulmalar
sınır şiddeti düşmüştü payıma
yaşasaydım karşılaşırdım sizinle
belki yoldaş olurduk
belki kardeş, sırdaş
siz yaşarken gömülüydüm ben
kiminiz anımsadı
kiminiz kanıksadı
öldüm