Geçen hafta yaptığımız değerlendirmede “sosyalistler, devrimciler açısından seçim süreci esas olarak üç temel siyasal mücadele hedefi ile belirginlik kazanacaktır” demiştik:
1 – Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilememesi
2 – AKP’nin Meclis’te Geriletilmesi
3 – MHP’nin Barajı Geçememesi
Her biri başlı başına kapsamlı alt değerlendirmeleri gerekli kılan (ve sokakta mücadele bahsini bir an için akıldan çıkartmadan) bu üç başlık ve çözüm olanakları üzerinde duralım.
1 – Bir kez daha kimin seçileceğinden daha çok “kimin seçilemeyeceğinin” önem kazanacağı iki turlu bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ile karşı karşıyayız. HDP adayı ile birlikte ilk tura toplam üç aday katılacak.
Açık ki, ülkedeki mevcut iktidara muhalifler, ufuktaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylarını gerçekten gönüllerinden geçen bir Cumhurbaşkanı adayına değil, bugün için Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesini engelleyebilecek bir ittifakın belirleyeceği adaya verecekler ya da daha doğru bir ifade ile vermek zorunda kalacaklar.
Bu da açık ki, haldeki durumda Millet İttifakı’nın belirleyeceği aday olacak.
Ağırlıkla burjuva seçenekler arasında geçecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sosyalistlerin ve devrimcilerin iktidar bloğu arasındaki çatlakların derinleşmesinin emekçiler ve ezilenler için hareket kabiliyetini arttırıcı bir yönü olduğunu bilerek, egemenler arasındaki çelişkilerin derinleşmesini sağlayacak siyasal bir mücadele yürütmesi bu açıdan önem kazanıyor.
Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilememesine odaklı bir siyasal mücadelenin çok yönlü (sandık ve sokak) olarak geliştirilmesi sürecinde, diğer burjuva seçenek Millet İttifakı’nın olası post-Erdoğan bir dönem için emekçilerin, ezilenlerin, yoksulların yaşadığı sorunlara ne tür somut çözümler getireceklerine ilişkin aşağıdan siyasal ve toplumsal olarak zorlanmalarına ve bu konudan kaçındıkları sürece de siyasal olarak teşhir edilmeleri gerekmektedir. Erdoğan’ın sandıkta yenilgiye uğratılması ne kadar önemli ise, emekçiler, ezilenler ve yoksullar için somut çözüm önerileri geliştirilmesi ve bunların hayata geçirilmesi de o kadar önemlidir.
Erdoğan’ın sandıkta yenilebilmesi için gerekli olan milyonlarca emekçinin, ezilenin ve yoksulun oyu, “Hele Erdoğan bi gitsin, gerisine sonra bakarız” denilerek burjuvazinin iktidar oyununun basit bir parçasına indirgenemez.
Bugün için her bir oy ağırlıklı olarak Erdoğan’ın yeniden seçilememesi için verilecek olsa da, sosyalistler, devrimciler verilecek bu her bir oyu, aynı zamanda, emekçilerin, ezilenlerin ve yoksulların taleplerinin yazılı olduğu (sokakta da dile getirilecek) ‘Siyasal Sosyal bir Şartname’ye/Sözleşmeye dönüştürmelidir.
İşte seçim sürecinde Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilememesi için yürütülecek çok yönlü siyasal mücadeleden kastımız budur!
2 – AKP’nin 21 yıllık iktidarı, esas olarak Türkiye’nin 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan “yeniden yapılanma sürecinin” önemli bir gelişim halkası.
AKP iktidarının “yeni Türkiye”si basit bir propaganda kavramsallaştırmasından öteye sözcüğün gerçek anlamıyla siyasetinden kurumlarına, toplumsal dokusundan kültürüne ülkenin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi hedefine işaret ediyor.
AKP’nin yukarıdan aşağıya “yeni bir Türkiye” inşa etme çabası, zaman zaman kesintilere uğrasa, ulusal ve uluslar arası eleştirilere maruz kalsa bile, hali hazırda hayata geçirilmeye çalışılan temel siyaset zemini olma özelliğini hala koruyor. Var olan muhalefet partileri Meclis’te genel gidişi tersine çevirebilecek bir etkinlik kuramadıkları gibi, sokaktaki muhalefet de (Gezi direnişi ile yakınlaşsa bile) AKP’nin bir bütün olarak inşa sürecini durduramıyor.
Özellikle yaşanan ekonomik krizin derinleşmesi, artan yoksulluk nedeniyle Saray/AKP’nin siyasal olarak güç kaybettiği açık olsa bile, AKP’nin toplumsal tabanı devlet ve yerel yönetimlerin çeşitli destekleri ile hala mevcut iktidara bağlılıklarını sürdürüyor. Ukrayna Rusya savaşının yarattığı uluslar arası iklimden de yararlanmak için büyük çaba sarfeden Saray/AKP iktidarının Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yanı sıra Genel Seçimlerde de en iyi ihtimalle mevcut durumunu korumayı hedeflediği ortada.
Her ne kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ile birlikte Saray Kararnameleri ile de “yasama yetkisi” kullanılıyor olsa da, TBMM siyasal temsil ve meşruiyet açısından hala önemini koruyor. Bu açıdan Saray/AKP/MHP iktidarının bütün anti demokratikliğine, bütün baskıcı ve keyfiyetine Meclis aritmetiğinde sağladığı çoğunluk siyasal bir meşruiyet sağlamaktadır. Bu açıdan, AKP’nin ülke sathında geriletilmesi, Meclis’teki milletvekili sayısının düşürülmesi siyasal hedefi de kritik öneme sahiptir.
Bu açıdan da Meclis’te AKP’nin geriletilmesi ve HDP ve (olanağı var ise) sosyalistlerin sandalye sayılarının arttırılması büyük önem kazanmaktadır. Özellikle büyük illerde AKP’nin milletvekili sayılarının düşmesi, muhalif partilerin daha fazla sayıda sandalye elde etmesi ile sonuçlanacaktır. AKP’nin Meclis’te de geriletilmesi, emekçilerin, ezilenlerin ve yoksulların siyasal ve sosyal taleplerini hayata geçirecek/geçirmeye çalışacak siyasal güçlerin, kişilerin Meclis’te daha fazla temsilinin sağlanması önemli bir siyasal mücadele alanı olacaktır.
3 – Gezi direnişi esnası ve hemen sonrasında (büyük oranda tabanın da zorlamasıyla) Erdoğan karşıtı bir pozisyon alan MHP/Bahçeli, 2018 seçimlerine (biraz da 2017’de İYİ Parti’nin kurularak Erdoğan karşıtı olmasının da etkisiyle) “bekaa sorunu var” diyerek Cumhur İttifakı’na katıldı.
Ağırlıklı olarak MHP tabanının Erdoğan/AKP karşıtı kesimlerinin dâhil olduğu İYİ Parti’nin salt MHP’nin değil aynı zamanda çizdiği milliyetçi, modern, laik ama muhafazakâr pozisyon ile AKP’den uzaklaşan seçmenin de yeni tercihi olarak şekillenmeye başlaması, merkez sağda önemli bir yer tutmaya başlaması, MHP’nin giderek kemik, taşralı ülkücü profiline daralmasına, kriminalliğini artık gizleyemez hale gelmesine ya da iktidar ile kurmuş olduğu ilişki nedeniyle gizleme ihtiyacı hissetmez hale gelmesine yol açmıştır.
Bu haliyle MHP’nin ilk Genel Seçimlerde, Cumhur İttifakı çatısı altında baraj sorunu yaşamayacak olsa bile, ülke çapında alacağı oy oranının bile mevcut (kendileri için indirildiği iddia edilen) seçim barajının altında kalması, Meclis’te çıkartacağı milletvekili sayısının önemli ölçüde düşmesi MHP’nin siyasal olarak yok oluşunu hızlandıracak önemli bir faktör olacaktır.
Bu açıdan MHP’nin bütün yönleriyle teşhir edilmesi, geçmiş ve bugün işlediği suçların teşhir edilmesi, gelecekte işlemesi muhtemel yeni suçların da önüne geçilmesi anlamına gelecektir.
***
Ne var ki, egemenler arası süren iktidar mücadelesi emekçiler, ezilenler ve yoksullar için kendiliğinden bir çözüm getirmeyecektir. Sosyalistlerin devrimcilerin emekçilerin, ezilenlerin ve yoksulların “Siyasal ve sosyal Şartnamesi/Sözleşmesi” bugün için, seçimlerde ve sonrasında bir mukavemet hattı kurulabilinmesi, birleşik güçlü bir mukavemet koalisyonu kurulabilmesinin de olanaklarını yaratacaktır.
Daha önce de defalarca kez söylediğimiz gibi, bu karanlık tabloda mevcut ittifakların farklılıklarını koruyarak, hem sandık hem de sokakta böylesi bir Siyasal ve Sosyal Şartname/Sözleşme çerçevesinde işbirliklerini, ortak mücadele pratiklerini geliştirme ve güçlendirmeleri özellikle seçim sonrasında oluşacak yeni siyasal tabloda ortak mücadele ve örgütlenme pratikleri geliştirebilmek açısından da büyük bir deneyim sağlayacaktır.
Cumhuriyet’in yeni yüzyılının burjuva siyasetinin gölgesi altında şekillendirilmeye çalışıldığı koşullarda, karanlık ancak emekçilerin, ezilenlerin ve yoksulların taleplerini kendisine bayrak edinen bir yan yana geliş ile dağıtılabilir.