Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Seçim Sath-ı Mailinde Siyasal Mücadele

Ne İslamcılara karşı “Cumhuriyet’i savunmakla”, ne “Cumhuriyet’i yeniden kazanmakla”, ne de “Cumhuriyet’i yeniden kurmakla” yetinemeyecek, yetinmemesi gereken sosyalistler, devrimciler açısından seçim süreci esas olarak üç temel siyasal mücadele hedefi ile belirginlik kazanacaktır: 1-Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilememesi 2-AKP’nin Meclis’te Geriletilmesi 3-MHP’nin Barajı Geçememesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Muğla’nın Fethiye ilçesinde gerçekleştirilen bir toplantıda “Millet olarak sadece adaylar arasında seçimde bulunmayacak, aynı zamanda eski Türkiye ile yeni Türkiye arasında bir seçim yapacağız” dedi.

Erdoğan’ın “eski Türkiye”den kastının sadece 2002 öncesi dönem mi yoksa bir bütün olarak Cumhuriyet Türkiyesi mi olduğu konuşmanın içeriğinden anlaşılmıyor ancak, 21 yıllık icraatına bakılacak olursa kastedilenin Cumhuriyet Türkiyesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Simgeselliği fazlasıyla seven İslamcı iktidarın uzun zamandan beri Cumhuriyet ile tarihsel bir hesaplaşma içerisinde olduğu açık. İktidar olanakları ile yukarıdan aşağıya toplumsal dokuyu değiştirmek için eğitimden, kültürel dokuya, gündelik yaşamdan, sosyal ilişkilere değin geniş bir çerçeveye doğrudan ya da dolaylı müdahale ettikleri göz önüne alınırsa, şimdi Cumhuriyet’in tam da 100. yılında Cumhuriyet ile topyekün bir hesaplaşma için 2023 seçimlerini bir eşik olarak görmeleri şaşırtıcı olmayacaktır.

Türkiye’nin 2023 seçimlerinin ertesi gününe nasıl uyanacağı, kazananların ve de kaybedenlerin seçimlerin ertesinde girişecekleri yeni mücadele sürecinin nasıl şekilleneceği aynı zamanda seçim sath-ı mailinde yürütülecek siyasal mücadelelere de bağlı olarak belirginlik kazanacak. Saray/AKP/MHP iktidarının yirmi yılı aşkın süredir devlet içinde yarattığı kadrolaşma, toplumun belli kesimlerini dönüştürmüş olması, ekonomik olarak ülkeyi tam bir enkaza çevirmesi, ve sermayesini yaratması, uluslararası ilişkilerde girilen yükümlülükler gibi çok sayıda olgu seçimler kadar, seçimlerden sonra da yürütülecek ortak bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.

Daha önce de 10 Ekim 2022 tarihli “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılına Doğru Seçim Sath-ı Maili” başlıklı siyasal değerlendirmemizde Erdoğan’ın 2023 seçimlerine yönelik ifade ettiği durumu şöyle belirtmiştik:

Emekçi sınıfların, sosyalistlerin ellerinin kollarının bağlandığı, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, sermaye sınıflarının  ise kendi aralarındaki ilişki düzeyine bağlı olarak kurulan dengelerin bir izdüşümü olarak gündeme gelen seçimlerde, sadece ülkeyi çeşitli düzeylerde “yönetecek kişiler” değil, aynı zamanda o kişilerin arkasında dizili olan sınıflar ve o sınıfların ideolojik politik yönelimleri de dolaylı olarak tercih konusu haline gelir. Seçimler, ülkenin hangi “ideolojik politik çizginin” tayin ediciliğinde ilerleyeceğine işaret ettiği kadar, hangi ideolojik temel çizgilerin gidişata hangi ölçüde etkide bulunabileceğinin de belirginlik kazanmasını sağlar.

Seçim sonuçlarının sınıfların (ve temsilcilerinin) ekonomik, siyasal ve toplumsal yönelimlerinin, buna bağlı ittifaklar politikalarının, uzlaşma ya da çatışmayı tercih etmelerinin yön ve düzeyine doğrudan etkide bulunabilecek bir manası da bulunur. Bu açıdan da kimi zaman özellikle sosyalistler, devrimciler tarafından küçümsense de sandık, egemenlere belirli bir meşruiyet sağlama açısından önemlidir.

Bu yüzden her seçim süreci aynı zamanda seçim sonrası da devam edecek sınıf mücadelelerinin seyrini etkileyecek “örtük bir referandum” özelliği taşır. Sandıkta kullanılan her oy, aynı zamanda açık ya da örtülü “Nasıl bir Türkiye” sorusuna da bir yanıt içerir.

Haziran 2023’de gerçekleşecek seçimler ise bu manada, örtük bir referandum niteliğinden çok Cumhuriyet’in geleceğinin oylanacağı “açık bir referandum” niteliği taşıyacak.

Ama ne yazık ki, bu açık referandum esas olarak, Erdoğan ve ittifakları ile, CHP öncülüğünde (Erdoğan’ın iktidar olmasına da vesile olan) 90’lı yıllarda dağılan “burjuva merkezi” yeniden inşa etmeye çalışan ittifak arasındaki gerçekleşecekken emek güçleri ve sosyalistlerin tayin edici, kurucu bir pozisyon tutamayacakları açık.

Ne İslamcılara karşı “Cumhuriyet’i savunmakla”, ne “Cumhuriyet’i yeniden kazanmakla”, ne de “Cumhuriyet’i yeniden kurmakla” yetinemeyecek, yetinmemesi gereken sosyalistler, devrimciler açısından seçim süreci esas olarak üç temel siyasal mücadele hedefi ile belirginlik kazanacaktır:

1-Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilememesi

2-AKP’nin Meclis’te Geriletilmesi

3-MHP’nin Barajı Geçememesi

İşte sosyalistlerin, devrimcilerin diğer sair bir çok konuda anlaşamasalar bile bu üç temel siyasal hedefte anlaşabilmeleri, bu çerçevede etkin ve kurucu bir siyasal mücadele sürecine birlikte hazırlık yapmaları seçimler sonrası Türkiye’nin uyanacağı Türkiye açısından da kritik öneme sahiptir.

Bunların dışındaki tartışmalar kuşkusuz önemli olmakla birlikte, etkili olabilmeleri ancak bu üç temel siyasal hedefin gerçekleşmesine bağlı olarak gelişme göstereceklerdir. Aksi bir durum yani, Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçildiği, AKP’nin Meclis’te hareket kabiliyetinin arttığı, MHP’nin Meclis’e girdiği seçim sonrası koşullarda, Erdoğan’ın işaret ettiği “yeni Türkiye”nin, “yeni Osmanlı” olacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

Bu açıdan, erken seçim ya da seçimlerin öne alınması tartışmalarının yapıldığı koşullarda sosyalistlerin devrimcilerin, bu ifade etmeye çalıştığımız seçim sürecinin ana siyasal hedeflerine yönelik geniş bir mukavemet koalisyonu oluşturarak artık ipliği pazara çıkmış Saray/AKP/MHP koalisyonu karşısında açık ve net bir tutum içerisinde birlikte siyasal bir mücadele yürütmesi mümkün değil midir?

Böylesi bir koalisyon gerek seçim sürecinde gerekse de seçim sonrasında toplumsal mücadelenin yükseltilmesi, güç biriktirilmesi açısından önemli işlevler yerine getirecektir.

Sosyalistlerin  devrimcilerin oluşturmuş oldukları “farklı ittifakların ittifakını” Saray/AKP/MHP koalisyonu karşısında seçim süreciyle birlikte, seçimler sonrasını da içeren bir mukavemet hattı etrafında yaratmaya çalışmak her türlü baskı ve sömürü karşısında geniş kesimlerin diktatörlüğe karşı demokratik mukavemet eğilimlerinin güçlendirilmesi, açığa çıkartılması ve bunların demokratik zeminlerde örgütlenmesi açısından da umut verici olacaktır.

Bir kez daha tekrar edelim ki, Cumhuriyet’in yeni yüzyılının burjuva siyasetinin gölgesi altında şekillendirilmeye çalışıldığı koşullarda karanlığa karşı ancak böylesi bir yan yana geliş ile karşı konulabilir.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi