bir olayı değerlendirirken o zamana kadar edindiğimiz bilgiler, aldığımız eğitim, sahip olduğumuz kültür, etkilendiğimiz durumlar, olayın öznesi olanlarla bağlarımız, çıkarlarımız gibi onlarca unsur devreye giriyor… savaş gibi insanların yaşamlarını ortadan kaldıran, en güvenli olmaları gereken yerde, yani evlerinde, sokaklarında, ülkelerinde bile güven duygusunu yitirmeleri, sığınaklarda veya kaçabilirlerse üçüncü bir ülkede mülteci olmak zorunda kalmaları çoğu zaman görünmez duruma geliyor…
zaten böyle olmasaydı insanlık tarihi savaşlar ve zamansız ölümlerle dolu olur muydu…? yaklaşık 3.500 yıl içinde dünyada savaşsız geçen süre 270 yıl kadar… yalnızca 20.yy’da savaşlarda ölen insan sayısı 110 MİLYON dolayında; belirttiğim 3.500 yıllık süre içinde savaşlarda ölenlerin sayısını 150 MİLYON ile 1 MİLYAR kişi arasında olabileceğini söyleyen tarihçiler var… elbette bunlar doğrudan cephede veya askeri operasyonlarda ölenler; bunlara savaş nedeniyle gereksinimlerini karşılayamadığı için, hastalığa yakalandıkları için, savaştan kaçarken yollarda ölenleri ekleyince daha korkunç bir durum ortaya çıkıyor… ve insanın, insanlığın tarihi boyunca belki de tek ve en büyük başarısızlığı savaşla geçirdiği bunca yıla ve ölüme rağmen barışı kuramamış olmasıdır…
belki de insan olurken insanlığın bir parçası olmayı başaramadığımız içindir savaşa karşı başarısızlığımızın nedeni… Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi sonrası yaşadıklarımız, medyada yer alan haberler, uluslararası gelişmeler, sıradan insanların bile taraflardan birini tutarak diğerini haksız göstermeye çalışması, tutmadığı tarafı halkıyla birlikte topyekun düşman ilan etmesi nasıl açıklanabilir…? ya da eş zamanlı olarak Suriye’de, Libya’da ve Ukrayna’da yaşamakta olduğumuz çatışma savaşlardaki konum alışlarda sergilenen çelişkiler nasıl savunulabilir…? örneğin Suriye ve Libya’da mülteci kabul etmeyen Avrupa ülkelerinin Ukraynalı mülteciler için koşulsuz olarak sınırları açması, bu sırada Ukrayna yurttaşı siyasi (Afrika kökenli) mültecilere zorluk çıkarmaları hangi insani/ vicdani/ ahlaki/ siyasi kavramla açıklanabilir…?
Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru genişlemesinden rahatsızlık duyduğu biliniyor… SSCB dağıldıktan sonra eski Doğu Bloku ülkelerinin NATO’ya üye yapılmasını Rusya kendisi açısından ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğünü defalarca açıkladı… ABD ve batı emperyalizminin bir savaş örgütü olan NATO’nun SSCB dağıldıktan sonra bile varlığını sürdürmesi de, doğuya doğru yönelmesi de yanlıştı… örneğin ABD ve AB ülkeleri Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını önlemek açısından samimi olsalardı NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği güvencesini vererek savaşı önleyebilirlerdi… buna benzer sözlerin Rusya yanlısı olarak suçlanmak veya etiketlenmek için yeterli olduğunu biliyorum… ve ne yazık ki benzer durumda herkesin özellikle belirtmek zorunda kaldığı gibi ben de belirteyim; Rusya yanlısı değilim. SSCB’nin yağmalanması sonucu yaratılan oligarklar ve bu yağma düzeninin yarattığı Rusya yönetimini savunmak ideolojik olarak kendimle çelişmek olur…
genel geçer bir söylemdir; ülkeler arasında ebedi düşmanlık veya ebedi dostluk diye bir şey yoktur… çıkarlar vardır, o çıkarların yarattığı ‘dostluklar’ veya ‘düşmanlıklar’ vardır… içinde yaşadığımız yağma düzeni dünyanın her yerinde bu durum üzerinde sürüyor… ABD’nin başını çektiği koalisyon daha savaşın 3. gününde ambargo kararlarıyla eş zamanlı olarak Ukrayna’ya silah ve milyarlarca dolarlık para yardımı sözünü açıkladılar… oysa yukarda da belirttiğim gibi NATO doğuya ilerlemeyecek deseler sorun çözülecek… demiyorlar, demeyecekler gibi görünüyor…
bu savaş sırasında ve sonrasında Ukrayna fiziki olarak yıkılacak (yeniden inşa edilecek), Rusya ekonomik olarak bugünkünden çok daha kötü bir noktaya sürüklenecek (belki durgunluğa girecek), gönüllü veya ABD ve AB’nin zorlamasıyla ambargoya katılan ülkeler kaçınılmaz olarak yoksullaşacak… peki kim, kimler kazanacak…? örneğin, Körfez Savaşı sonrası Irak ekonomik olarak %60’a yakın gerilemiş; 2003’te müdahale sonrası %40 yoksullaşmış… kazananlar kimlerdi…? Suriye’de 2011’den sonra kişi başı gelir %50’ye yakın oranda düşmüş… Libya’da %60’a yakın bir gelir kaybı yaşanmış… peki kimler kazandı…?
en başta belirttiğim temel gereksinimlerden yoksun olmak, sağlık sisteminin çökmesi, iltica için göç yollarında ölüm gibi doğrudan insan yaşamı, insanın insanı, insanlığını kaybetmesi durumunu nereye koyacağız… açlıktan ve hastalıktan ölen çocukları, çocuklarının ölümüne tanık olmak zorunda kalan kadınları nasıl teselli edeceğiz…? bir de galipler var değil mi…? dünya ekonomisinde büyümenin yavaşlayacağı, tüm dünyada enflasyonun artacağı yolunda tahminler yapılıyor, çareler aranıyordu… çare bulundu! “savaştayız dişinizi sıkın” diyecekler… “düzeltecektik Rusya (veya Ukrayna) mahvetti” diyecekler…
oysa motorlar çalışıyor, fabrikalar açılıyorsa mutlaka kazanların olması gerekiyor… fakat kesin olan bir şey var ki halklar, emekçiler, savaşlarda canları, ‘barışta’ emekleri sömürülenler ‘ne oluyor’ diye ayağa kalkmadıkça, ‘bu savaş kimin savaşı’ diye sormadıkça, ‘ölüm ve açlık hep bize mi düşer’ diyerek barışı savunmadıkça kazananlar değişmeyecek… insan canını ve yaşamını gaza, petrole, kömüre, ranta ve savaşa kurban edenlere karşı durmadıkça payımıza açlık, yoksulluk, göç ve ölüm düşmeye devam edecek… yinelemek istiyorum; 3.500 yıllık tarih kesitinde savaşsız geçen süre 270 yıl… insanın ve insanlığın bu kadar savaşa rağmen yarattığı tüm olumlu, güzel, insani, ahlaki, vicdani, bilimsel değerler orta yerde dururken, milyonlarca insanın savaş nedeniyle öldüğü bilgisiyle yine de savaşa tutuşuyorsak, üstelik de haklı çıkmak için uğraştığımız kadar barış için uğraşmıyorsak… ne diyeyim…
emeğine usuna minnetle dostum