Yoksulluk üzerine çalışan bilim insanları, yazar ve düşünürler tüm dünyada fazla mesai yapıyorlar; yerküremiz tıbbi bir afetin yanı sıra altından kalkamadığı bir yoksulluk kriziyle karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Lafı eveleyip gevelemeden şunu söylemek zorundayım: Homo Sapiens’in günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce “Tarım Devrimi” sonrası şekillendirdiği sömürüye dayalı siyasi rejimler, pandemilerle mücadele edebilecek enstrümanlardan yoksundur. Sömürü üzerine kurulu siyasi rejimlerin günümüzdeki karşılığı olan küresel kapitalizm, bilim insanlarının onlarca yıldır zoonatik virüslerin er veya geç insanlığın sonunu getirebileceği uyarısından haberdardır. Nedir, pandemi gerçeğinin apaçık ortada durmasına rağmen, kapitalist siyasi/ekonomik sistemin bu konuda eli/kolu bağlıdır. Çünkü bir pandemiden kaçınmak için alınması gereken tedbirler, küresel sömürü düzenlerinin varoluşuna aykırıdır. Kesin olarak söylemek ve bilmek zorundayız, zoonatik virüslerin bir pandemi halini almasının bizatihi sebebi, sömürü ve eşitsizlik üzerine kurulmuş olan siyasi rejimlerdir.
Yoksulluk ile insanların bağışıklık sistemi arasında bir korelasyon söz konusudur. Yoksulların temiz içme suyu ve havaya ulaşma, yeterli besin alma, tıbbi hizmetlerden yararlanma, sıhhi koşullara sahip konut ve işyerlerine ulaşma olasılıkları çok daha düşüktür. Bu nedenlerle yoksullar pandemiyi, yetersiz olan bağışıklık sistemleri ve sahip oldukları kronik hastalıklarla karşılamışlardır.
Yoksulluk, eğitim düzeyinin düşüklüğünün hem nedeni hem de sonucu olarak ortaya çıkmakta, sonuçta meydana gelen cehalet, toplumun temel kültürel dokularına işleyerek iktidarların ideolojik aygıtlarına boyun eğmiş, komplo teorileri ile donanmış, ölümlere ve pandemi kurallarına duyarsızlaşmış bir toplum yaratmıştır.
Pandeminin kontrolü için bir zorunluluk olan toplumun kilitlenmesi, sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri arttırmıştır. Bu eşitsizliğin görünürlüğü toplumdan topluma değişmektedir. Örneğin ABD’de siyahlar ve koyu renklilerin ölüm oranlarının yüksekliği ırksal sebeplere dayandırılmaya çalışılmış ama bilimsel dayanak bulunamamıştır.
Avrupa’da derinleşen eşitsizliğin en ağır sonuçları bakımevlerinde kalan ve sigorta sistemlerinin üzerinde ağır bir yük olarak görülen yaşlılarda, en ağır iş kollarında çalışan yabancılarda, mültecilerde, işsizlerde ortaya çıkmıştır[i].
Güney Amerika’da Amazon ormanlarının ranta dönüştürülmesinin önündeki en büyük engel olarak görülen ve en basit tıbbi ve sıhhi destekten yoksun Amazon yerlileri pandeminin önüne yem olarak atılmıştır[ii].
Yoksulluğun tetiklediği toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kadınlara/çocuklara yönelik şiddetin tırmanması, suç oranlarındaki kaçınılmaz yükselme tüm dünyada pandeminin ikincil ama çok yıkıcı sonuçları arasındadır.
Koronavirüs krizi zenginleri daha zengin ve birçok insanı daha yoksul hale getirmiş durumdadır. Kazanç kaybı, işten çıkarma/ücretsiz izin, kısa süreli çalışma veya iş kaybı nedeniyle ağır yoksulluğa sürüklenenlerin sayısı giderek artmaktadır. Öte yandan durgunluğun zarar veremeyeceği alanlarda işi olanlar konumlarını korumuşlar, çevrimiçi ticaret, lojistik ve teslimat hizmetleri gibi bazı sektörler ise kârlarını katlayarak büyümüşlerdir.
Kapitalizm, kendini korumak için “orta sınıf” olarak tabir edilen, açlık ve barınma sorunu yaşamayan, zengin olma veya zenginmiş gibi yaşama umutlarını sürdüren büyük bir toplum kesimi yaratmıştır. Bu “orta sınıf” sosyal patlamaları yumuşatacak bir tampon işlevi üstlenmiştir. Bu tampon görevi, görsel sanatlardan edebiyata, müzikten sinemaya, geleneksel medyadan sosyal medyaya ve dini inançlara uzanan görkemli ideolojik enstrümanlarla desteklenmiş, korunmuştur. Korona pandemisi, tüm dünyada “orta halli sınıfları” hızla yoksulluğa sürüklemektedir. “Orta sınıfın” erimesiyle koruyucu kalkanları zayıflayan küresel sömürü aygıtının, ülkeden ülkeye değişen görüntülere sahip ayaklanmalarla yüzleşmesi kaçınılmazdır. Örneğin ABD’de siyahlar ve Orta Amerikalılar, Fransa’da Afrikalılar, Hindistan’da daha da radikalleşen dini gruplar, Ortadoğu ülkeleri ve Afrika’da etnik azınlıklar, yoksulluk yumağında boğulmak üzere olan milyarlarca insanı sokağa ve şiddete yöneltecektir.
Kapitalizmin mülkiyete dayalı kurduğu dünya düzeni, çalışılan işi ve işyerini putlaştırır, eşitsizliği meşru ve haklı kılarak finansal yatırımcılara hizmet eder. İnsanların çoğu için iş ve işyeri sadece ekmek kapısı değil aynı zamanda sosyal kültürel aidiyetinin tamamlayıcısıdır. Pandeminin yarattığı yoksulluk, işsizlik ve enfeksiyon nedeniyle artan ölüm riski, finans dünyasının fetişlerini tehdit eder hale gelmiştir. Bazı istisnalar[iii] hariç olmak üzere mevcut siyasal rejimler, vaatlerden, sınırlı ekonomik yardımlardan, finans dünyasının çıkarlarına dokunmadan sosyal yaşamı kısıtlamaktan başka pandemiyle mücadele yöntemi sunamamaktadır. Pandemiyle gerçekten etkili bir mücadele, dahası yeni pandemilerin engellenmesi için alınacak tedbirler yeryüzündeki siyasi rejimlerin varoluş sebeplerini ortadan kaldırır.
Homo Sapiens’in yerküremizde kurduğu uygarlık ağır bir yıkım ve kırımın eşiğine gelmiştir. Zoonatik virüsler, küresel ısınma, dünya ekosisteminin geriye dönüşsüz olarak bozunumu, çevre kirliliğinin önlenemeyen artışı, bizleri köklü bir ekonomik/sosyal değişimin öncüsü veya bu uygarlığın yıkımını umutsuzca izleyen bir tanığı olmak gibi bir seçime zorlamaktadır. COVID-19 pandemisi Homo Sapiens’in belki de son şansıdır.
DİPNOTLAR
[i] Günümüzde övüle övüle yere göğe sığdırılamayan, sosyal demokratların umudu “Avrupa tipi demokrasi” kavramını sorgulamanın tam zamanıdır.
[ii] Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro’nun Amazon’u iş dünyasına açma vaadi, basit bir popülist siyasi manevra değildir.
[iii] Çin, bu istisnalar içinde özel bir yere sahiptir ve ayrıntılı olarak analiz edilmelidir.
Eğer Global sömürü sistemi corona yüzünden yıkılmaya başlarsa: İnsanlar küçük komünler halinde başının çaresine bakmak zorunda kalacak. Kendi aralarında ellerindeki kaynakları değerlendirerek dayanışma içinde küçük yeni sitelerde yaşayacak.