Bu haftaki yazımda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısı ile sanatta kadına bakmak ve konu özelinde kişiliği ve fırçası ile güçlü bir kadın ressam olan Artemisia Gentileschi’yi konuk etmek istedim. 16. yüzyılın sonlarında İtalya’da doğan Gentileschi’yi seçmemin, yaşamına etki eden trajik bir yönü var. Uzun zamandır yazılarımdan birine konuk etmek istediğim ressamı böylece 8 Mart vesilesiyle anmış da oluruz.
Gentileschi’ye geçmeden önce kısaca sanatta kadına bakmak istiyorum. Tahmin edeceğiniz gibi çok geniş bir konu ama elimden geldiğince kısaca sanat tarihinde kadının yerine bakmanın, her alanda olduğu gibi yaşadıkları zorlukları ele almanın gerekli olduğunu düşünüyorum. İlgi alanlarımdan bir başkası olan bilim alanında kadınların yaşadığı zorluklara, Twitter hesabımdaki sabitlenmiş tweet zincirimde geniş bir biçimde değinmiştim. Dilerseniz ona da bir göz atabilirsiniz. Oraya baktığımızda da, kadınların sanat alanında yaşadığı zorlukların benzer olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Kadınlar yalnızca cinsiyete göre tanımlanan homojen bir kategori olarak değil; sınıf, etnik köken, kültür, din, jeopolitik konum, cinsel yönelim ve yeteneklere göre de agonistik olarak farklılaşmakta. Bu da yapmak istedikleri işlerde negatif etkenler olarak ayrıştırılmalarına sebep olmakta. Örneğin, geçmişte kadınların çoğunlukla eve hapsolmuş bir hayat yaşamak zorunda bırakıldığı düşünüldüğünde, yapmak istedikleri resimlerin türleri de çok sınırlı kalıyordu.
19. yüzyılda iyi bir burjuva eğitiminin parçası olarak çizim ve suluboya konusunda amatör yetenekler teşvik edilirken, kadınları eş ve anne olarak belirlenmiş rollerinden uzaklaştıracağı düşünüldüğünden, çalışması gerekmeyen kadınlar için profesyonel sanat kariyer olarak zararlı görülüyordu. Sosyal baskıların böylesi büyüklüğünü, birçok kadın sanatçı gibi kariyer ile evlilik arasında seçim yapmak zorunda kalan Edma Morisot’da görebiliriz. Kız kardeşi ressam Berthe Morisot kadar yetenek konusunda umut vaat eden Edma, 1869’da kız kardeşine yazdığı mektuplarda, evleneceği için yasını tuttuğu bir karar olan resmi bırakacağından bahseder.
Antik çağlardan günümüze, dünyanın her yerinden kadınların görsel sanatlara çeşitli ve teşvik edici şekillerde katıldıklarını görüyoruz. İster çeşitli sanatsal ifade biçimlerinin yaratıcıları, ister önemli koleksiyonerler, ister sanat tarihi disiplinine önemli katkıda bulunanlar olarak, kadınlar sanat kurumunun ayrılmaz bir parçası oldu ve olmaya devam etmekte. Bununla birlikte, geleneksel sanat tarihi çoğunlukla kadınların görsel sanatlara katılımını sistematik olarak dışladı veya maskeledi. Kadınların sanat dünyasıyla ilişki kurmaya çalışırken karşılaştıkları sosyal engelleri tanımak yerine, disiplin genellikle kadınların katkılarının var olmadığını veya erkeklerinkinden daha düşük olduğunu kabul ederek varlığını sürdürdü. Sanat tarihçilerinin çoğu, bireysel yaratıcılığı sanatsal büyüklüğün zirvesi olarak kutladı ve ayrıcalıklı kıldı, fakat bunu yalnızca seçkin bir erkeklik sınıfına ait kıldı. Disiplini yeniden şekillendirmeye başlamak için 20. yüzyılın sonlarında feminizmin müdahalesi gerekiyordu. Feminist angajman, dikkati hem özerk yaratıcı sanatçının hem de sanat eserlerinin biçimsel özelliklerinin idealleştirilmesinden uzaklaştırıp yeni teorik konumlara çekmeye yardımcı oldu. Feminist eleştiri aynı zamanda kadın sanatçıların, patronların ve akademisyenlerin sanat tarihi tarafından neredeyse tamamen ihmal edilmesinin telafi edilmesine ve kadınlar tarafından yapılan basmakalıp sanat görüşlerinin istikrarsızlaştırılmasına da yardımcı oldu.
Güçlü ve etkili görsel sanatçı kadınlar arasından bazıları; Artemisia Gentileschi (ressam), Camille Claudel (heykeltıraş), Mary Cassatt (ressam), Cindy Sherman (fotoğrafçı), Yoko Ono (performans sanatçısı ve ressam), Berthe Morisot (ressam) Shahzia Sikander (ressam), Zaha Hadid (mimar), Anna Atkins (botanikçi ve fotoğrafçı), Maria Clara Eimmart (astronom ve ressam), Clara Peeters (ressam) nicesi içinden sayabildiklerim. Kadınlar farklı kültürlere, etnik kimliklere, sınıflara, cinsel yönelimlere, dinlere ve dönemlere göre farklılık gösteriyor. Bu farklılıkları ve kadın teriminin tek tip ve özcü bir kategori olmadığını kabul ederken; kadın sanatçılar çeşitli kültür ve dönemlerden, çeşitli ortam ve biçimlerdeki görsel sanatlara önemli ve heyecan verici katılımlarının varlığını görebiliyoruz.
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde görsel sanatların bir türü olan fotoğrafçılık, Avrupa’daki aristokrat kadınlar için uygun bir hobi olarak görülüyordu. Fakat kadınlar zamanla bu kalıplardan sıyrılarak sanatsal anlamda fotoğrafçılığın sınırlarını, Viktoryen kadınlarının ev fotoğrafçılığından bilim fotoğrafçılığına kadar genişletmeyi başardılar.
İngiliz botanikçi ve fotoğrafçı olan Anna Atkins, fotoğrafik görüntülerle resmedilmiş bir kitabı yayınlayan ilk kişi olarak kabul edilir.
17. yüzyılda, henüz ilk resmi kadın astronom olan Caroline Herschel doğmamışken, Maria Clara Eimmart kuyruklu yıldızları, gezegenlerin ve Ay’ın Evrelerinin çizimlerini yapmıştı.
Tüm bunların ışığında baktığımızda sanat tarihinde tanınan erkekler kadar ünlü kadın olmamasının tesadüfi olmadığını söyleyebiliriz. Kadınların yasal haklarının zaman çizelgesine bir bakalım örneğin… 20. yüzyılın başlarına kadar -ancak günümüzde pek çok biçimde devam eden- kadınların eğitime erişim ve kendilerini profesyonel, mali ve yasal ortamlarda temsil etme yetenekleri, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde ciddi şekilde kısıtlanmıştır. Müze koleksiyonlarındaki kadınların sanat eserlerinin fiziksel bakımı bile önyargıdan etkilenmiştir. İtalya’nın Floransa kentinde, kâr amacı gütmeyen Advancing Women Artists grubu, zamanının bazı ünlü kadınlarının resim ve heykellerinin restorasyonunu üstlenmiş, ancak eserleri ihmal edilmiş ve kamuya açık olmayan müze depolama alanlarında bakıma muhtaç bırakılmış. Müze ve sergi koleksiyonlarında ise erkek sanatçıların eserlerinin çoğunlukta olması tüm yukarıda bahsettiğim eşitsizliklerden ve kadına bakış açısından kaynaklanıyor. Neyse ki günümüzde bu durumun farkındalığıyla kadın sanatçıları ve eserlerini öne çıkarmayı amaç edinen müze ve kurumlar var olmaya başladı. Tüm bu engellere rağmen alanlarında başarıya ulaşmış, görünür olan ya da olamamış tüm kadınları ben kendi adıma kutluyorum. Ve sözü buradan alıp kadın ressamların henüz kabul görmediği bir dönemde ressamlığa gönül veren sanatçı Artemisia Gentileschi’ye ve hayatına getirmek istiyorum.
Artemisia Gentileschi
Artemisia Gentileschi, (8 Temmuz 1593, Roma, Papalık Devletleri [İtalya] doğumlu – ölüm 1652/53, Napoli, Napoli Krallığı)
Devrimci Barok ressam Caravaggio’nun önemli bir takipçisi olan İtalyan ressam Artemisia Gentileschi, ressam Orazio Gentileschi’nin kızıdır. Artemisia, resimlerindeki benzerliklerden de anlaşılacağı üzere, Caravaggio’nun dramatik gerçekçiliğinin önemli bir ikinci nesil savunucusuydu.
Babasının arkadaşı ve peyzaj ressamı olan Agostino Tassi’nin öğrencisi olarak eğitimine başladı. İlk başta babasının biraz daha lirik olan Caravaggio örneklerinin yorumundan ayırt edilemeyecek bir tarzda resim yaptı. Bilinen ilk eseri, uzun süredir babasına atfedilen başarılı bir eser olan ‘Susanna ve Yaşlılar’ (1610) oldu. Ayrıca, Caravaggio’nun önceden yaptığı ‘Judith’in Holofernes’i Öldürmesi’ (1612-13; 1620) resminin iki versiyonunu da yaptı.
Bu iki önemli resimden bahsetmişken; resimlerin kısaca hikâyesine değinip ressamın hayatıyla da bağlantı kurarak ilerlemek istiyorum. Artemisia, kentini yok etmeye gelen Süryani General Holofernes’in kafasını kesen, Yahudi bir dul olan Judith’in bu ikonik tablosunu yarattığında 20 yaşındaydı. Aslında hikâye, David ve Goliath’ın bir tür kadın versiyonu olarak tanımlanabilir.
“Tanrı onu bir kadının eliyle vurdu”. İncil’de Bethulia’dan genç bir Yahudi olan Judith, İsrail halkını Nebukadnetsar ordusunun kuşatmasından kurtaran kahramanca eylemini anlatırken böyle diyor. Judith, düşman ordusunun generali olan şiddetli Holofernes’in kampına gider, en iyi kıyafetlerini giyer ve generalle bir ittifak kurma arzusu uydurur. Judith’in güzelliğinden etkilenen Süryani general, onu çadırında cömert bir ziyafete davet eder. Sarhoş olan Holofernes, yiyip içtikten sonra yatağında uyumaya gittiğinde, Judith kılıcını çekme ve ölümcül darbeyi vurma şansını yakalar. Artemisia Gentileschi, Uffizi’nin Heykeller ve Resim Galerisi’ndeki (c. 1620) bu güçlü tablosunda Holofernes’in kararlı ve güçlü Judith’in eliyle öldürüldüğü anı tasvir ediyor. Genel etki hem güçlü hem de korkutucu: sarhoş ve iri gövdeli general yatakta yatıyor, başı saçından tutulmuş ve kılıç boynuna saplanmış. Dahası, Artemisia, Judith’in göğsünü lekeleyecek kadar bol miktarda fışkıran kanın ayrıntılarını eklemekten çekinmemiş. Eserin natüralist “erkekliği” Floransa’ya gelişinde güçlü tepkilere neden olmuştu ve resmin Galeri’de sergilenme şerefi reddedilmişti. Aslında, Artemisia tablonun ödemesini anlaştığı Grand Duke Cosimo II de ‘Medici’nin 1621 de ölümünde kısa bir süre sonra, önemli bir gecikmeyle alabildi ve tabloyu tamamladı. Bunu arkadaşı Galileo Galilei’nin yardımı ile ve büyük bir güçlükle başardı. Bugün bu tablo, erkeklerin egemen olduğu bir dönemde sanatçı olmayı seçen bir kadının insani ve profesyonel öyküsünü de temsil ediyor…
İntikam benim…
İzini bırakmak isteyen bir kadın ressam için Judith’in öyküsü harika bir konuydu, ancak Artemisia bu kadın intikam vizyonuna özel bir ilgi duymuş olabilir. Bu da başta da belirttiğim gibi onu hayatının trajik noktasında yatıyor. Annesi o 12 yaşındayken ölen Artemisia, ressam olurken karşılaştığı sistemik önyargı muazzamdı. Okula gönderilmemişti ve okuma yazmayı kendi başına öğrenmişti. 16 yaşındayken babasının atölyesinin en başarılı ressamı olmuştu ve babasının siparişlerini tamamlayacak yeteneğe ulaşmıştı. Artemisia’nın, aynı konuları işleyen erkek ressamlardan farklı bir bakış açısı olduğu daha ilk dönem resimlerinden belli oluyordu. 1610’da henüz 17 yaşındayken yaptığı ‘Susanna ve Yaşlılar’ bunun ilk belirgin örneğidir. Resmin hikâyesine göre, banyo yaparken iki yaşlı erkeğin tacizine uğrayan Susanna, erkek ressamların (örneğin Rubens ve Velazquez’in resimlerinde) durumdan rahatsız olmak şöyle dursun, neredeyse kendini teşhir etmekten ve erkekleri kışkırtmaktan hoşlanıyor gibidir. Oysa Artemisia’nın tablosunda, çıplak ve savunmasız genç kadının üzerine gelen iki erkek karşısında duyduğu korku, kaçınma, üzüntü ve öfke duygularının birlikteliği açıkça hissedilir. Taciz veya tecavüz travmasına uğrayan bir kadının ruhundan yansıyanları gerçekçi bir şekilde resmetmiştir Artemisia.
Artemisia başta tanıttığım Agostino Tassi tarafından 19 yaşındayken tecavüze uğradı ve Tassi onunla evlenme sözünü yerine getirmeyince, babası Orazio Gentileschi onu mahkemeye çıkardı. Bu olay sırasında Artemisia işkence altında ifade vermeye zorlandı. Mahkeme salonunda bekâret kontrolünden geçirildi. Suçlamalarından vazgeçmesi için kendisine işkence yapılan Artemisia, iddialarından yine de vazgeçmedi. O zamanlar, tecavüz suçlamalarının doğru olduğundan emin olmak için, mağdur olduğu iddia edilen kişilere bir tür işkence yapmaları gerekiyordu: ipler ellerinin ve parmaklarını etrafına sarılır ve kelebek vidalar gibi sıkılırdı. “Doğru, doğru, doğru,” diye tekrarladı Artemisia, ipler sıkılırken. Parmaklarının etrafındaki bağlara çok ironik bir gönderme şöyleydi: “Bu, bana verdiğin yüzük ve bunlar senin sözlerin.” Agostino Tassi ise bu durumdaki bütün erkekler gibi suçlamaları reddedip, kızın sayısız erkekle ilişkisi olan hafif bir kadın olduğunu ileri sürdü. Herşeye rağmen Artemisa davayı kazandı fakat bütün cinsel saldırı davalarında olduğu gibi, bu dava da suçludan çok kurbana zarar vermişti. Artemisia Roma’yı terk etmek zorunda kalmıştı. “Holofernes’in Kafasını Kesen Judith” başta olmak üzere, resimlerindeki şiddet unsurlarına bolca yer vermesi yaşadığı cinsel saldırı ve sonrasında mahkemenin yarattığı dehşetin izleri olarak yorumlanır. Floransa tablosuna baktığımızda bize büyük bir öfke gösteriyor. Saf, katıksız öfke ve bakması korkunç. Sanki tüm öfkesini Agostino Tassi’ye yöneltmiş, sorgulama tarzındaki uğradığı işkence acısını tabloya aktarmış ve fırçasının tuvali kaplamasından yüzlerce yıl sonra insanların tanıklık etmesine izin vermiş gibi.
Bu arada Artemisia’nın iki yıl önce keşfedilen, 40 yıldır Fransa’da özel bir koleksiyonda saklanan ‘Lucretia’ adlı tablosundan da kısaca bahsetmek istiyorum. Resmettiği Lucretia karakteri de tıpkı kendisi gibi tecavüze uğramış. Fakat Lucretia bu travma karşısında kendisini öldürmeyi tercih etmiş. Artemisia ise onun aksine açtığı davadaki zorluklardan yılmamış ve davayı kazanmıştı. İşte bu tabloda da onun acı travmasının bir yansımasını görebiliyoruz. Kendisi gibi acı çeken kadınları tarihe tanıklık edecek olan tablolarına taşımış.
Artemisia duruşmadan kısa bir süre sonra bir Floransalıyla evlendi ve 1616’da Floransa Tasarım Akademisine katılan ilk kadın ressam oldu. Floransa’dayken kendi özgün tarzını geliştirmeye başladı. 17. yüzyılın diğer birçok kadın sanatçısının aksine, natürmort ve portreden ziyade tarih resminde uzmanlaşan Artemisia, Floransa’da Medici sarayıyla ilişkilendirildi ve Casa Buonarotti’de Michelangelo’nun hayatını onurlandıran bir dizi fresk için çalıştı. Renkleri babasınınkinden daha parlaktı ve babasının bu stili terk etmesinden çok sonra da Caravaggio’nun popüler hale getirdiği tenebrizmi kullanmaya devam etti.
Ne var ki trajedi Artemisia’yı hayatında tekrar vuracaktı. Kocası Pietro ile birlikte bebeklerinin ilk üçü bebeklik döneminde hayatta kalamadı ve dördüncü çocuğu da beş yaşına gelmeden öldü. Beşinci çocuğu ölen annesinin adını (Prudentia) aldı. Babasının ona yaptığı gibi, Artemisia da kızına resim yapmayı öğretti.
Artmeisia Judith ya da David gibi, kızıyla Napoli’de bir resim stüdyosu kurarak ve Avrupa’nın patronları arasında haklı bir yer edinerek zorlukları aştı. Artemisia’nın hayatının son yılları hakkında çok az şey biliniyor. Hayatının son yıllarını Napoli’de geçirdi ve altmışlı yaşlarına kadar resim yapmaya devam etti. Bu süre zarfında erkek öğrencilere ders verdi ve diğer ressamlarla işbirliği yaptı.
Son olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesi ile günümüzde kadınların görece daha iyi konumlara gelebilmelerine rağmen genel anlamda ve her alanda hala büyük zorluklarla savaştığını hatırlatarak, daha iyi ve eşit bir düzene kavuşmalarını diliyorum. Ve Artemisia’nın yaşadığı dönemde bir kadının ressam olabilmenin ne kadar zor olduğuna dair bir sözü ile bitiriyorum yazımı.
“Şanlı lordum, size bir kadının neler yapabileceğini göstereceğim.” Artemisia Gentileschi
Güzel bir de klip ekliyorum. The Piano Guys diyor ki;
“Bu video hayatımızdaki pelerin takmayan, ancak kötü bir baskı altında gülümseyen süper kahramanlara adanmıştır.“
Kaynaklar:
Women in the Visual Arts | Oxford Art (oxfordartonline.com)
How Female Artist Databases like AWARE Write Women into Art History – Artsy
The great women artists that history forgot – BBC Culture
Artemisia Gentileschi | Italian painter | Britannica
Artemisia Gentileschi’s Judith Slaying Holofernes: a vision of vengeance | Painting | The Guardian
Judith Beheading Holofernes | Artworks | Uffizi Galleries
Kadına Yönelik Ayrımcı Fiiller Açısından Ressam Artemisia Gentileschi (dergipark.org.tr)