Pazartesi, Aralık 23, 2024
spot_img

Resmi İktidara Mahsus

Resmi iktidara mahsus insanların kendi düşünceleri, kendi eylemleri, kendi öncelikleri vb. yoktur. Her sözleriyle, her eylemleriyle iktidara/ sisteme hizmet ederler; öncelikleri de bu hizmettir…

kamuya ait araçların üzerinde ‘resmi hizmete mahsustur’ yazardı. sanırım kiralama yoluyla kullanılan araçlarda da bu ibare kullanılıyor… bu araçların kullanım alanları, güzergahları, kullananların adları, yolcuları vb. birçok ayrıntı görevlendirme öncesinde bilinir, trafik denetimi vb. durumlarda da uyulup uyulmadığına bakılırdı. fakat özellikle küçük kentlerde, beldelerde kamu kurumları yöneticileri aynı zamanda devletin oradaki en yetkili kişileri oldukları için bu araçların amacı dışında kullanılmasını halk kanıksamış olurdu. ancak bir gazeteciye veya daha üst bir makama yakalandıklarında haber olur, soruşturma açılırdı…

neyse derdim kamunun araç politikasını tartışmak değil. ‘resmi hizmet mahsustur’ ibaresinin temsil ettiği güçten hareketle kendilerini aracın, aracın ait olduğu kurumun sahibi gibi gören insan tipinin yaşamın birçok alanında karşımıza çıktığını belirtmek istiyorum. resmi iktidara mahsus bu insanlarla kamu kullanımındaki araçlar arasındaki tek fark birinin araç, diğerinin insan olması… bu insanların kendi düşünceleri, kendi eylemleri, kendi öncelikleri vb. yoktur. her sözleriyle, her eylemleriyle iktidara/ sisteme hizmet ederler; öncelikleri de bu hizmettir…

tv.lerde, gazetelerde, sosyal medyada, kamusal alanlarda özgüvenleri ve psiko-sosyal üstünlükleri ölçüsünce bu hizmetlerini yerine getirmeye çalışırlar. çoğu zaman öğretim üyesi, uzman, yazar, analist kavramlarıyla, en çok da ‘aydın’ olarak karşımıza çıkarlar… bazıları her durumda bir kale savunur gibi iktidarı savunurken bazıları da iktidarı eleştiriyormuş gibi yaparak önce düzeni, sonra iktidarı savunurlar. nasıl ki ‘resmi hizmete mahsus’ bir aracın var olabilmesi için bir kamu kurumuna gereksinim varsa, ‘resmi iktidara mahsus’ insanların var olabilmesi için de önce bu düzene, sonra iktidara gereksinim vardır. bu insanların iktidarı/ düzeni savundukları sözleri, eylemleri çekip alındığında geriye kalan (bir çoğu diplomalı) et ve kemik yığınıdır…

resmi iktidara mahsus insanlar ekonomi konuşurlarken faiz, kar payı, swap, hisse senedi, borsa, döviz gibi kavram ve terimlerle boğdukları insanların nasıl geçindiklerini, alım güçlerini, sendika üyeliklerini, gelir dağılımını vb. kavram ve terimlerden ısrarla uzak dururlar. öyle ki bunlara asgari ücrete yapılan zam ekonomik dengeleri bozar… fakat iktidarın faiz kararları, düşük kurdaki ısrarı, ithalata bağımlı üretim ve ihracat vb. uygulamaları bir yana 5.500 TL alan asgari ücretli, 3.500- 6.000 TL arasında maaş alan milyonlarca insan ne yer, ne içer bilinmez…

resmi iktidara mahsus insanlar iktidarın ve devletin terörle mücadelesine destek verirken aynı iktidarın başka ülkelerde (en azından Suriye’de) teröre destek vermesine, dinci örgütlere maaş bağlamasına, malzeme vermesine ses çıkarmaz, hatta görmezler bile… eğer görmek zorunda kalırlarsa ülkenin ve devletin yüksek çıkarları için yapıldığını anlatmaya başlarlar. fakat ülkelerin yakılıp yıkılması, yüzbinlerce insanın ölmesi, milyonlarca insanın mülteci/ göçmen durumuna düşmesi ‘konuşmaya değmeyecek’ konulardır…

resmi iktidara mahsus insanlar özgürlüklerden yanadır. ancak yasalara, yetkili makamların kararlarına uymak koşuluyla. örneğin çalışanların grev hakkını savunurlarken iktidarın ‘milli güvenlik ve genel halk sağlığı’ gibi gerekçelerle grevleri ertelemesini de savunurlar. ‘milli güvenlik ve halk sağlığı’ gerekçesinin haklılığını sorgulamak ‘akıllarına’ gelmez… bunlar herkesin siyaset yapmasından yanadırlar; fakat terörle aralarına mesafe koyarak!… örneğin HDP’nin belediyelerine kayyum atanmasını, vekillerinin düşürülmesini, yöneticilerinin tutuklanmasını, gözaltına alınmasını ‘terörle arasına mesafe koymaması’ olarak açıklayan bu insanlar iktidar üyelerinin ülke içinde ve dışında terör örgütleriyle ilişkilerini sorgulama gereği duymazlar. çünkü her şey devletin ve milletin üstün çıkarları içindir…

resmi iktidara mahsus insanlar Tanzimat’tan bu yana olageldiği gibi ülkenin kalkınması, milletin varsıllaşması için eğitimin ilk öncelik olduğunu, başımıza ne geldiyse eğitimsizlikten geldiğini vurgularlar… açıktan iktidarı destekleyen kısmı dini ve milli değerler eğitimini de tartışmaya dahil ederken önce düzeni sonra iktidarı savunanlar ise yalnızca müfredatı tartışırlar. fakat eğitim ve öğretimin herkese eşit, herkes için ulaşılabilir olmasını dile getirmezler; çünkü eğitim öğretimin bir maliyeti vardır ve herkes bu maliyete katlanmalıdır. hatta öğretmenlerin taşeron çalışana dönüştürülmeleri, iş güvencelerinin olmaması, saygınlıklarının yok edilmesi piyasanın sonucudur…

resmi hizmete mahsus insanlar bulundukları her alanda insan ve çevre sağlığının öneminden söz ederler… fakat sağlığın da tıpkı eğitim gibi metaya dönüştürülmesine, satılık bir ürün olarak sunulmasına itiraz etmezler. bunun yerine sigaranın, içkinin zararlarını anlatarak, sporun sağlık için önemine değinerek hastalığın insanın kendi yanlışlarından kaynaklandığını söylemeye çalışırlar. son yıllarda yurt dışına doktor/ sağlık çalışanı göçünün artmış olması, bazı hastanelerde uzman doktor bulunmadığını, sağlıkta şiddeti gerekçelendirmeye çalışırlar…

resmi hizmete mahsus insanlar her zaman ve her koşulda haklıdırlar ve doğrular onların tek-eli altındadır. iktidarın ve devletin birbirleriyle çelişen karar ve uygulamalarını aynı rahatlıkla ve yüzleri kızarmadan, daha önce söylediklerini anımsamadan anlatabilirler. ‘dün dündür bugün bugündür’ gibi müthiş bir vecizeye sıkı sıkıya tutunurlar…  geçmiş örneklerinde görüldüğü üzere ya iktidar zorlamasıyla ya da milli çıkarlar gereği diyerek açıklarlar tüm yaptıklarını… oysa asıl amaçlarını rıza üretmek ve bunun karşılığında ekonomik, sosyal, psikolojik tatmin ve güç elde etmektir… doğrudan iktidarı destekleyenlerin ‘iş ömrü’ iktidarla sınırlıyken, iktidarı eleştiriyor gibi yaparak düzeni savunanların ömrü daha uzundur. bir de her devrin insanı olanlar var ki onlar için ‘resmi düzene mahsustur’ demek daha uygun olur sanırım…

karşımızdaki insanların işçiler, memurlar, emekliler, asgari ücretliler, öğrenciler, iktidarın/ düzenin mağdur ettiği kesimler, sürekli ayrımcılığa ve baskıya maruz kalanlar hakkında ne söyledikleri veya söylemedikleri; var olan sorunların kaynağı ve çözümleri noktasındaki önermeleri onların kimliğini de göstermektedir. dolayısıyla bizim karşı çıktığımıza karşı olanların bir kısmı bizim yanımızda olmadığı gibi, yarın karşımıza çıkacaklarını unutmamalıyız. yüzümüz sözü ve eylemi halklara, emeğe, ezilenlere mahsus olanlar dönüktür.

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar