Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Paranın Padişahlığı Yobazın Karanlığı

Buluştuğumuz ortak sorunlar, ortak önermeler doğrultusunda en geniş mukavemet hattını yaratmak zorundayız. Her yerde ve her zaman 1 Mayıs diyerek bugünden başlamak zorundayız

Korona salgınıyla ilgili alınan kapanma kararı sonrası yayınlanan genelge ile anladık ki amaç salgınla mücadele değil, toplumdaki tepkileri sönümlendirmeye yönelik bir algı yaratmak. Emekçilerin %60’tan fazlasının çalıştırılmasının önünü açan muafiyetler, kapanma kararına rağmen çevresel yıkım çalışmalarının hız kesmemesi, İçişleri Bakanı’nın Anayasa ve yasalara aykırı olarak “alkol satış” yasağı ilan etmesi, kapanma kararı gerekçesiyle 1 Mayıs yasağının ilan edilmesi gibi uygulamalar amacın salgınla mücadele olmadığını net olarak göstermektedir.

Kapanma kararında sermayenin gereksinimleri ve Saray/ AKP/ MHP iktidarının ideolojik öncelikleri net olarak görünmektedir. Yurttaşların ekonomik, sosyal yardımlara yönelik beklentisinin dikkate alınmadığı, çalışamayacak olan emekçilerin bu süre içindeki ücretlerinin ne olacağına ilişkin belirsizlik paranın padişahlığını gösterirken, getirilen alkol satış yasağıyla alkol kullanılan mekanların kapatılması karşısında turistik otellerin ve turistlerin bu kısıtlamalardan muaf tutulması yobazın karanlığını göstermektedir.

Paranın padişahlığı bütçeden ve fonlardan sermayeye ve emekçilere dağıtılan paranın oranı (en son emekli ikramiyelerine 3 yıl sonra TÜİK’in enflasyon oranları bile dikkate alınmaksızın 100 TL artış yapılması), içi boşaltılan Merkez Bankası’ndaki dövizin (128 milyar doların) kimlere satıldığı sorusuna yanıt verilmemesi; yobazın karanlığı ise tüm atama ve görevlendirmelerde aynı siyasi çizgiden kişilerin seçilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilmesi, 1 Mayıs’ın yasaklanması, alkol yasağı gibi örneklerle düşünülmelidir.

Son günlerde intiharlardaki dikkat çekici ve üzücü, ürkütücü artış bile Saray/AKP/ MHP açısından görülmediği gibi yandaş medyada haber dahi yapılmamaktadır. Her gün en az 2-4 kişinin intihar ettiği ülkemizde insanların umutlarını yitirdiği, geleceğe güvenle bakamadıkları gerçeği muhalefetin etkisizliğine, insanlara umut ve güven veremediğine de işarettir. Dolayısıyla meclis içi veya meclis dışı tüm muhalif parti, örgüt ve STK’lar olarak bu gerçeği görmemiz, iktidara karşı propaganda malzemesi olarak kullanmak yerine insanları, toplumu iktidara karşı örgütlememiz, bunun yollarını bulup, araçlarını yaratmamız gerekmektedir.

1 MAYIS (Her Yerde Her Zaman)

İşçi sınıfının 135 yıllık savaşımının kutlandığı, yaşadığı acıların anıldığı gün olan 1 Mayıs’ın kutlanmasının yasaklanması iktidarın ideolojik karakterinin sonucudur. Bir yandan sermaye bağı, bir yandan da biat ve şükür üzerine toplum düzeni arzusu bu ideolojik karakteri oluşturan iki önemli unsurdur.

Yasaklamalara rağmen alanlarda kutlamak isteyenlere yönelik polisin tavrı ve yüzlerce gözaltı ve gözaltılar sırasındaki şiddet, gazetecilerin görüntü almalarının engellenmesi (bu engelin genelgeye bağlanması) var olan saldırı ve şiddetin daha da yoğunlaşacağını göstermektedir.

22.02.2021 tarihli ‘Devlet ve Tebaa’ başlıklı değerlendirmemizde; “İşten çıkarma yasağı ücretsiz izine çıkarma serbestisiyle milyonlarca işçinin ücretsiz izin ödeneğiyle açlığa tutsak edildiği, 10 milyona yakın işsizin bulunduğu, küçük küçük de olsa 20’ye yakın yerde işçi grev ve direnişlerinin varlığı, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kayyum rektöre karşı kararlılıkla sürdürülen direniş gibi fiili durumlar iktidarı ürkütmeye yetiyor.” demiştik. Emekçilerin yaşadıkları yoksulluğu, işten çıkarmaları, örgütlenmesinin engellenmesi gibi sorunları dile getirmeleri, bu sorunlar etrafında bir araya gelmeleri, iş cinayetlerinde, gerici ve faşist saldırılarda yitirdiklerini anmaları iktidarı rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlığın sınıfsal ve sürekli olduğu açıktır.

DİSK, KESK, TBB, TMMOBB ve bileşenlerinin sınırlı sayıda insanla Taksim Anıtı’na çelenk koyma ve açıklamalarını yapmalarına izin verilmesi olsa olsa iktidarın taktik bir yaklaşımı olarak okunmalıdır. Özellikle emek örgütlerinin ve partilerinin fabrikalara, işliklere giden işçilerin neden alanlara gidemediğini sorgulamaması içinde bulunduğumuz örgütsüz ve dağınık durumun göstergesidir.

“İşçinin o kutsal alın terini sömürmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz” diyen Tayyip Erdoğan Fransa’da işçilerin mağazaların camlarını kırmalarını, yakıp yıkmalarını örnek verip “bugünü işçinin adeta bayramı olarak kutlamak istiyoruz” diye ekliyor. Burada işçilerin neden mağazalara saldırdığının sorgulanmadığını biliyoruz. Ancak cümle içindeki “adeta” sözcüğü 1 Mayıs’ın bayram olarak görülmediğinin de itirafı niteliğindedir.

Bu yüzden 1 Mayıs’ı yaratan koşulların bugün daha da derinleştiğini, ekonomik kriz ve virüs salgınıyla birlikte emekçilerin ve yoksulların her geçen gün açlığa itildiğini görerek 1 Mayıs’ı bir günle ve mekanlarla sınırlı tutmadan yarınları düşünmek, sınıf mücadelesini örgütlü ve sürekli duruma getirmek zorundayız. İşçi sınıfının ayrımsız tüm bileşenlerini, büyük- küçük demeden tüm işyerlerini hedefleyen bir örgütlenme ve mukavemet hattı oluşturmak 1 Mayıs’ın bize yüklediği bir görev ve sorumluluktur.

ŞİDDET VE HUKUKSUZLUK

ABD Başkanı Biden’la telefon görüşmesinden bir gün sonra Biden’ın Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını açıklamasıyla eş zamanlı olarak Irak Kürdistan Bölgesi’nde PKK’ye yönelik operasyona başlandı. Gare operasyonundaki başarısızlığın “intikamını almak” için olduğu yorumlarına, Biden’la Suriye’de YPG’nin bulunduğu alanlara müdahale etmeme karşılığında Irak’taki operasyonlara onay alındığı yorumları da eklendi.

Her ne olursa olsun HDP ve HDP bileşenlerine yönelik açılan davalar, siyaset yapamaz duruma getirmeye yönelik adımlar, Selahattin Demirtaş’a verilen cezanın onanması ve yeni davaların açılması gibi örnekler Saray/ AKP/ MHP iktidarının iç siyasetteki (ekonomik ve sosyal alanlar dahil) sıkışıklığı Kürtlere yönelik şiddeti ve hukuksuzluğu artırarak aşmaya çalışacağını gösteriyor.

Emekçilerin Kod:29, ücretsiz izin uygulamaları, kısa çalışma ödeneği, sendikal örgütlenme hakları için mücadelesine karşı devlet gücünü kullanarak sermaye koruma altına alınıp, sermayeye güven verilirken; AKP ve MHP’nin seçmen tabanındaki erimeyi de dinsel hassasiyetler ve  Kürt düşmanlığı (soykırım kararı sonrası Ermeni düşmanlığı da hortlatılarak)  milliyetçilik üzerinden aşmayı hedefliyor.

Faşist yönetimlere özgü güç zehirlenmesinin olduğu kadar ve güç yitiminin de yansımalarından biri olan halkı görmemek ve çekirdek tabanına dönerek siyaseti tahkim etmek isteği Saray/ AKP/ MHP iktidarının son aylardaki en belirgin davranışıdır. Kitleselliği olmayan, fakat ideolojik olarak belirleyici olan dincilerin istekleri doğrultusunda atılan adımlar, Kürtlere ve siyasi temsilcilerine yönelik şiddet ve hukuksuzluk, kendilerine yakın sermaye gruplarına daha fazla kaynak aktarma girişimleri güç zehirlenmesi olduğu kadar güç yitirdiğini de görmesinin bir sonucudur. Artık meşruluk, yasallık, ahlak vb. gibi dayanaklar aramak yerine, kendisini bugün ve yarın ne pahasına olursa olsun ayakta tutacak dayanaklar arama/ yaratma çabasıdır gördüklerimiz.

08.02.2021 tarihli ‘Kriz Yönetiminden Krizle Yönetime’ başlıklı değerlendirmemizde; “Ülkemiz açısından baktığımızda 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana yaşadığımız bile isteye çıkarılan krizler ve çatışma ortamıyla sürdürülen bir yönetim anlayışıdır.” diyerek ‘Yasalara Uymayanların Anayasası’ alt başlığıyla eklemiştik. ”Sendikal örgütlenme haklarını kullanan işçilerin işten çıkarılması, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala örneklerinde olduğu gibi tutukluluğun cezaya dönüştürülmesi, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyen ve öğrencilerin, LGBT’li bireylerin masumiyet karineleri çiğnenerek terör örgütü üyeleri olarak gösterilmesi, OHAL döneminde KHK ile ihraç edilen binlerce kamu çalışanının yargıya başvurma haklarının yok sayılması, belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyum atanması gibi yüzlerce hukuksuzluğun sorumlusu, uygulayıcısı ve savunucusu olanlar demokratik ülkelerde yeni bir Anayasa yapamazlar hatta bunu tartışamazlar bile.” demiştik.

Önümüzdeki günlerde çok daha ağır saldırılarla karşılaşacağımız saptaması ülkemizdeki tüm sosyalist, devrimci ve demokratların ortak saptamasıdır. Tek tek hiç birimizin bu saldırıları geri püskürtmemiz, uzun süreli ve kalıcı zaferler elde edebilmemiz olası değildir. Bu nedenle buluştuğumuz ortak sorunlar, ortak önermeler doğrultusunda en geniş mukavemet hattını yaratmak zorundayız. Her yerde ve her zaman 1 Mayıs diyerek bugünden başlamak zorundayız.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi