Pandora, Yunanca: ‘’Tüm Hediyeler’’ anlamını taşıyan, Yunan mitolojisinde geçen ve erkeklerin dünyasında var olan ilk kadın olarak yer alır. (Hristiyanlık ve İslamiyet’te geçen Adem ve Havva gibi) Hesiod’un Theogony‘sine göre (M. Ö. 700), ateş tanrısı olan tanrıların kralı Zeus, Prometheus’un gökten ateşi (bilgiyi) çalıp ölümlülere vermesinin ardından çok sinirlenir ve hem Prometheus’u hem de insanları cezalandırmaya karar verir. Zeus’un sözleri şöyle geçer eserde:
‘’Iapetus’un oğlu [Prometeheus], tüm ötekilerden farklı olarak, nasihatlardan haberi olan sen, ateşi çaldığın ve benim aklımı çeldiğin için seviniyorsun – senin için ve senden sonrakiler için ne büyük bir ıstırap. Onlara ateşe karşılık olarak ruhlarının derinliklerinde hissedecekleri ve kendi kötülüklerini yüreklerinde hissedecekleri bir kötülük vereceğim.’’ (İşler ve Günler, 54-59)
İnsanoğulları, yani henüz bir kadının olmadığı zamanda erkekler, en başta her türlü hastalıktan, acılardan hattâ ölümden bile habersiz, rahat ve keyif içinde yaşayıp gidiyorlardı… Zeus; insanların ateşe ulaşmaları halinde, onların her alanda ilerleyip özgürleşeceklerini, sonra da bütün tanrılara meydan okuyacaklarını bildiği için, ateşi onlardan esirgiyordu. Çünkü böylesi bir durumda Olimpos’taki tahtını yitireceğini çok iyi biliyordu. Ateşin ‘bilgi’ metaforu olması bu yüzdendir… Hikâyenin devamı şöyle gelişir:
Zeus, Prometheus’u Kafkas Dağları’na zincirleyip yanına da bir kartal bırakır. Kartal onun ciğerini yer ve ciğer kartal yedikçe her gün tekrar tekrar yenilenir. Bu, Promotheus’a verilen işkence türü bir cezadır. Herkül, Promotheus’u kurtarır, Zeus bu duruma birşey demez fakat zincirlerin Promotheus’un ayağında kalmasını sağlar. Böylece Promotheus sonsuza dek cezalandırılmış olur. Prometheus; “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur” der, böylelikle insanlığa özgürlüğün yolunu göstermiş olur.
Sıra, insanlara gelmiştir…
Zeus, ilk ölümlü kadın olan Pandora’yı yaratma görevini Afrodit’in kocası ve oğlu olan Hephaestus’a verir. Hephaestus’u (bir ateş tanrısı ve zanaatkârların koruyucusu), tanrıların en seçkin armağanlarını ona bahşedeceği, yeryüzüne göndereceği bir kadını şekillendirmesi için görevlendirir. Tanrılar ona tanrıçalar kadar bir güzellik, merak, çekicilik ve zekâ gibi birçok özellik verirler. Genellikle tanrıların demircisi olarak tasvir edilen Hephaestus, aynı zamanda bir heykeltıraştır. Onu gören herkeste güçlü bir arzu uyandırabilen güzel bir genç kız yaratır. Pandora’yı yaratmada birkaç tanrının da payı vardır. Athena kadınsı becerilerini -iğne işi ve dokuma işlerini- öğretir. Afrodit onu giydirir ve süsler. Onu dünyaya teslim eden Hermes, ‘’tüm hediyeler’’ anlamına gelen Pandora adını verir ve ona utanç ile aldatma/hile gücü verir (daha sonra, hikâyenin bazı versiyonları bunu merak olarak değiştirmiştir). Pandora’yı dünyaya terk etmeden önce Zeus ona güzel bir kutu uzatır ve “Bu benim sana özel hediyem, onu asla açma.” diye de tembihler. Sonrasında tanrılar onu Prometheus’a götürürler, ancak Promotheus tanrıların ondan intikam almak istediğini bildiği için Pandora’yı reddeder. Promotheus’un ikizi Epimetheus, Pandora’nın o kadar güzel olduğunu düşünür ki, ona asla zarar veremez ve kardeşinin Pandora’ya dair tüm uyarılarını unutarak onunla evlenmeyi seçer. Çift, kutuyla bir süre sorunsuz şekilde yaşar. Pandora’nın kutuyla ilgili tek düşünebildiği, içeriğidir. İçinde güzel giysiler, zarif mücevherler ve hatta para olduğunu hayal eder! Pandora, Epimetheus’un gözden uzak olduğu bir sırada, kutuyu sağlam bir şekilde tutturan altın ipleri çözer ve parmaklarını oyulmuş ahşap işçiliğin üzerinde gezdirir. Günaha boyun eğmek ister ve kutuyu açmaya özlem duyar, ama her zaman ipleri yeniden bağlayarak kutuyu rafa geri koyar. Ancak bir gün Pandora’nın merakı iyice artar ve kutuyu kapıp altın ipi ve düğümleri çözer. Ama ağır kapağı kaldırdığında şaşkınlık içinde altın ya da hazine parıltısı ve tek bir güzel elbise olmadığını görür!
Sonunda Zeus’un beklediği gibi, Pandora merakına yenik düşmüştür ve kutuyu açarak başlangıçta keder ve sefaletten uzak olan dünyevi cenneti sona erdirmiştir. Küçük sandıktan dertler -keder, hastalık, ahlaksızlık, şiddet, açgözlülük, delilik, yaşlılık, ölüm- insanlığı sonsuza dek rahatsız etmek için uçup yeryüzüne yayılır. Kutudan dökülenlerin hepsi adeta minik vızıldayan güveler gibi şekillenir. Yaratıklar Pandora’yı defalarca sokar ve Pandora telaşla kapağı kapatır. Epimetheus karısının neden acı içinde ağladığını görmek için odaya koştuğunda Pandora, kutudan kendisine seslenerek dışarı çıkarılması için yalvaran bir ses duyduğunu söyler. Epimetheus, kutunun içindeki hiçbir şeyin daha önce serbest bırakılan dehşetten daha kötü olamayacağını kabul eder, bu yüzden kapağı bir kez daha açarlar. Kutuda kalan tek şey ‘Umut’dur (Elpis). Kutudan güzel bir yusufçuk gibi çırpınarak çıkar, kötü yaratıkların yarattığı yaralara dokunarak onları iyileştirir. Zeus, Prometheus tarafından gizlice kutuya umut eklendiğinin farkında değildir. Pandora kutuyu açıp dünyaya bela ve keder saldığında, insanların hayatta kalmasına yardım etmek için umut vardır. Farklı bir hikâyeye göre ise, kavanoz kötülükleri değil, kavanozun meraktan açılmasıyla kaybolmasaydı, insan ırkı için korunacak olan nimetleri içerir. Hesiod’un ‘Works and Days’ şiirinde Pandora’ya ait olan kutu, her türden sefalet ve kötülüğü içeren bir kavanoz olarak geçer. Pandora’nın kavanozu 16. yüzyılda, Rönesans hümanisti Erasmus’un Yunanca’yı yanlış tercüme ettiği için ya da Cupid ve Psyche hikâyesindeki kutuyla kavanozu karıştırdığı için bir kutuya dönüşmüş.
Aşağıdaki iki resim Dante Gabriel Rossetti tarafından 9 yıl arayla yapılmış. Her iki resimdeki model, ressamın yazar arkadaşı William Morris’in eşi Jane Morris. İlk resim daha karanlık, bakışlar karamsar ve düşünceli, besebelli ki yeni açılmış kutunun kapağından çıkan kızıl dumanlar adeta havayı zehirlermişçesine kaplıyor ve onları daha da yayacak olan kanatlı figürlere dönüşüyor. Rossetti’nin 9 yıl sonra yaptığı resimde ise sanki tam aksi bir atmosfer hâkim. Tüm resim ‘umut’ u temsil ediyor gibi görünüyor. Bunu tüm resmin hâkim olduğu açık renklerden, dumanların arasında beliren melek kanatlarından ve kutunun üzerinde yazan ‘Ultima manet spes’ yani ‘umut sona kalır’ yazısından anlayabiliyoruz. Ayrıca çıkan dumanın beyaz oluşu, kutudan çıkanın umut olduğunu düşündürüyor. Bu ikinci resimle Rossetti umudu iyi yönüyle ele almış olmalı.
Pandora çoğu versiyonda tanrılar, tanrıçalar ve ölümlü erkeklerin yaşadığı bir dünyaya getirilen ilk ölümlü kadın olarak kabul edilir – ki bu, muhtemelen Hristiyanlık ve İslamiyet’teki Havva’nın öyküsü aracılığıyla bize gelen versiyondur.
Bu dinlerdeki Havva da ilk kadındı ve o da masum, tamamen ataerkil bir cenneti yok etmekten ve sonsuza dek acıyı serbest bırakmaktan sorumluydu. ‘’İkisi birbiriyle ilişkili olabilir mi?’’ diye düşünmek için epey benzerlik var sanırım… Tüm sorunların kaynağını bir kadın olarak görmek ve suçu ona yıkmak… Yüzyıllar, bin yıllar boyunca ataerkil düzen bireylerinin üzerinden tüm yükü atıp kadını her türlü kötülüğün sorumlusu gibi görmesi? Belki de çok tanıdık bir hikâye.
Kutudan son çıkan Elpis adında çekingen bir peri, genellikle “umut” olarak çevrildi, ancak başka bir yönden düşündüğümüzde “aldatıcı beklenti” nin kötümser anlamına da sahip olabileceği akıllara gelebiliyor. “Umut” Yunancadan geleneksel çeviride daha çok ‘iyi’ yi temsil ediyor; ancak aslında hem iyi hem de kötü olayların beklentisini içeren “beklenti” ile daha iyi temsil edilebilir. Şöyle düşündüğümüzde bu mantık daha da açığa çıkar: Bu ceza sayesinde Zeus, hem ateş hırsızlığının intikamını almış oldu, hem de tanrılar ve insanlar arasındaki ebedi ayrılığı yeniden sağladı. Yani bu açıdan bakınca ‘umut’ Zeus’un umudu olabilir belki de. Bu hikâyeden sıklıkla aşina olduğumuz “Pandora’nın kutusunu açmak” deyimi büyüdü; yani öngörülemeyen birçok soruna neden olacak bir şeyi yapmak veya başlatmak anlamıyla bütünleştirildi.
Hikâyenin farklı bir versiyonu ‘’sorunlar içindeki bir aptalın bilge kılınması’’ ifadesini örnekleyen Erasmus’un Yunan ve Latin atasözlerinin açıklamalı koleksiyonu olan Adagia’sında (1508) geçer. Onun versiyonunda kutu, adı ‘sonradan düşünen – aklı başına sonradan gelen’ anlamına gelen Epimetheus tarafından ya da Hesiod’un dediği gibi, “hataların bilge yaptığı kişi” tarafından açılır. Hikâyenin günümüze kadar gelen bir çok versiyonunda kutuyu açan aslında Pandora değil, kocası Hephaestur’dur. Bu versiyonların yorumu, kutuyu açanın Pandora olduğu diğerlerine göre kadını düşmanlaştırmanın zıddıdır aslında.
Pandora’nın Kutusu’nun hikâyesi birden fazla şekilde yorumlanabilir, ancak ortada bariz bir “kediyi merakın öldürmesi” durumu var. Tabii bu kadar basitçe yorumlamak esas ana fikri kaçırmamıza sebep olur. Hesiodik bilgelikte, yorumlamanın temel noktası, kötülüklerle dolu bir kavanozun içine hapsedilen Umut, insanlık için bir fayda mı yoksa başka bir lanet olarak mı görülüyor üzerinedir. Bir dizi mitoloji ders kitabında geçen, akademisyen M. L. West’in bakış açısına göre Umut’un kavanozda kalması rahatlatıcıdır ve mevcut hastalıklarımıza karşı bu panzehir için minnettar olmamız gerektiğini söyler. Ancak Mark Griffith gibi bazı akademisyenler, zıt görüşe sahip: “[Umut], erkeklerden alıkonulmuş bir lütuf gibi görünüyor, böylece hayatları daha sıkıcı ve iç karartıcı olsun.” Yorum, birbiriyle ilişkili iki soruya dayanır: Birincisi, elpis nasıl ifade edilir? İyi anlamıyla mı? İkincisi, kavanoz erkekler için elpis’i koruyor mu yoksa erkeklerden uzak mı tutuyor? Çoğu eski Yunanca kelimede olduğu gibi, elpis birkaç şekilde tercüme edilebilir. Bazıları, “beklenti” nin tarafsız tercümesini tercih ediyor. Klasik yazarlar ise elpis kelimesini “kötü beklenti” ve “iyilik beklentisi” anlamında kullanır.
İstatistiksel analiz, ikinci anlamın, eski Yunan edebiyatının tamamında öncekinden beş kat daha fazla göründüğünü gösteriyor. Fakat daha önce de söylediğim gibi, umudun kavanozdaki kötülüklerden biri, sahte bir umut olduğu ve insanlık için iyi olmadığı da tartışılır, çünkü daha sonraki şiirde Hesiod, umudun boş olduğunu ve iyi olmadığını yazar. Ona göre Umut, alışkanlıklarını ellerinden alıp kötülüğe eğilimli hale getirerek insanlığı tembelleştirir. Bu da bizi başta da söylediğim gibi ‘umut’ un Zeus’un umudu olabileceği anlamına götürür: ‘’Tanrılar koltuğunda oturabilecek.’’
Rene Magritte’in ‘Pandora’nın Kutusu’ adlı gerçeküstü/sembolist resmi günümüze uyarlanmış. Kıpkızıl bir hava, arkası dönük melon şapkalı bir adam, bir köprü ve adamın yanında duran kocaman beyaz bir gül… Magritte bu resmi hakkında şunları söylemiş:
‘’Gezginin yanındaki gülün varlığı, insanın kaderi onu nereye götürürse götürsün, onun her zaman bir güzellik unsuru tarafından korunduğunu gösterir.’’
Bu sözlere bakarak 2. Dünya Savaşı’nın etkilerini derinden yaşamış Magritte’in, beyaz gülün varlığıyla Pandora’nın Kutusu’ndaki umudu iyimser olarak ele aldığını düşünebiliriz. Kızıl gökyüzü savaşın kötücüllüğünün etrafı sarmaladığını gösteriyor. Köprü ise o yöne doğru bakan adamın, yanındaki beyaz gül ile karşıya geçişi… Gülü, barışın umudu olarak sembolize ettiği açık ve gül, tüm sade görkemiyle adeta izleyiciye bakıyor.
Irvın D. Yalom’un ‘Nietzche Ağladığında’ kitabında şu satırlar geçer;
“Umut mu? Umut en son kötülüktür!” Nietzsche adeta haykırmıştı. “İnsanca, Pek İnsanca adlı kitabımda ileri sürdüğüm gibi, Pandora’nın Kutusu açılıp, Zeus’un içinde sakladığı büyük kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Umut. O zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki umudu iyi şans olarak yorumladık. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Umut kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.”
‘’İnsanlık dünyadaki tüm kötülüklerden rahatsız olsa da, en azından hayatı dayanılmaz kılacak olan sürekli kötülük beklentisinden kurtulur’’ diyerek umudu iyimser olarak görmek, ya da Nietzsche’nin bakış açısıyla kötülüğün beklentisi olarak görmek… Bu iki farklı görüş varlığını sürdürecektir. Sizin bakış açınız hangisi olurdu?
Ben Pandora’nın kutusundan çıkan umudu iyimser beklenti olarak görmeyi tercih ediyorum ve Nazım Hikmet’in çok sevdiğim güzel dizeleriye bitiriyorum. Her şeye rağmen umudun iyiliği sizinle olsun ?
‘’Büyük insanlığın toprağında gölge yok \ sokağında fener \ penceresinde cam \ ama umudu var büyük insanlığın \ umutsuz yaşanmıyor.” –Nazım Hikmet
Kaynaklar
Pandora – World History Encyclopedia (ancient.eu)
Understanding the Significance of Pandora’s Box (thoughtco.com)
Pandora | Myth & Box | Britannica
Nazım Hikmet, Büyük İnsanlık Kendi Sesinden Şiirler /B. R. Eyüboğlu s.20
Çok detaylı ve kıymetli bilgiler vermişsiniz. Elinize sağlık.