Virüs pandemilerinde salgının süresi uzadıkça evrimin baskısıyla virüs kendini geliştirme, adapte olma şansına sahip olur. Buna mutasyon diyoruz. Hatta korona virüsler gibi zoonatik virüsler farklı bir hayvan türüne bulaşarak yeni bir hastalık etkenine evrilebilir. Homo Sapiens’in virüs pandemilerine karşı ilk ve en önemli silahı, refleks hızıyla organize olması gereken küresel düzeyde tam kapanmadır. Çünkü ulus devletlerin kendi olanakları ile gerçekleştirdikleri kısmi kapanmalar virüsü kaşımaya bile yetmemekte, pandeminin süresi uzamakta ve virüsler mutasyon için yeterli zaman kazanmaktadır.
Pandemi; yerkürenin tüm insan topluluklarının mutlak iş ve güç birliği olmadan kontrol altına alınması mümkün olmayan[i] bir afetin adıdır. Çünkü tüm pandemiler, çok kısa bir süre içinde kontrol altına alınmazsa sindemiye neden olur. COVID-19 pandemisi bir sindemiye dönüşmüştür.
Neyin nesidir bu sindemi?
Sindemi, bir toplumda hastalık yükünün aşırı artmasına yol açan birbiriyle sinerjist olarak etkileşen iki ya da daha fazla durumu tanımlar[ii]. COVID-19’da olduğu gibi bir pandemi yetersiz önlemlerle dalgalanmaya bırakılır ve belirli ekonomik/sosyal sınıfları korumaya çalışan, sömürü düzenine dokunmayan, hastalıktan/ölümden bile nemalanmayı meşru addeden, aşı gibi hayati bir üründe bile patent yasalarına sımsıkı sarılan siyasi ve ekonomik anlayışlarla yönetilirse SİNDEMİ kaçınılmazdır.
N’olur yani sindemi olursa?
29 Nisan itibarı ile COVID-19 hastalığından resmi kaynaklarda yer alan ölüm sayısı 3,167,010 olup artmaya devam etmektedir. Dünyada pek çok ülkenin ölüm sayılarını doğru tespit edemediğine ve/veya gizlediğine kesin gözüyle bakılmaktadır.
Ama hepsi bu değil!
COVID-19 geçirerek iyileşen bazı kişilerde kronik inflamatuvar bir hastalık gelişmektedir. Resmi verilere göre hastalığı geçirenlerin sayısı 150.356.672[iii] kişiye ulaşmış, bunlardan kaçının kronik bir hastalığa dönüştüğü/dönüşeceği ise bilinmemektedir.
Ama hepsi bu da değil!
COVID-19 pandemisi nedeniyle dünyanın neredeyse tamamına yakınında zaten yetersiz olan kamu sağlık hizmetleri felç haline gelmiştir. Başta kanser olmak üzere pek çok hastalığın erken dönem semptomlarıyla karşılaşan kişiler virüs korkusu ile hastaneye gitmekten kaçınmakta veya sağlık hizmetlerinin durma noktasına gelmesi nedeniyle hizmet alamamaktadırlar. Sürekli takip altında olması gereken hemen tüm kronik hastaların izlemleri, tetkikleri aksamıştır. Tüm dünyada kronik hastalıkların sebep olduğu mortalite ve morbidite[iv] oranları yükselmeye devam etmektedir. Yakın temas gerektirmesi ve aerosol oluşturan işlemler nedeniyle özellikle kamuya ait diş sağlığı hizmetleri durma noktasına gelmiş, sürekli ertelenen diş tedavileri insanları daha ağır komplikasyonlara açık hale getirmiştir.
Hepsi bu mu? Hayır!
Geçim kaynakları turizm, sosyal işletme, gece yaşamı, eğlence, kuaförlük ve kişisel bakım, müzik, sanat, tiyatro, sinema vb. olan milyonlarca kişi işsiz kalmıştır. Az sayıda zengin ülkede işsizler kısmen desteklenmiş, kalanları açlığa ve sefalete terk edilmiştir. Pek çok işletme pandemiyi fırsat bilerek işçi çıkarmaya başlamış, evde çalışmanın teşvik edilmesi ile düşük gelirle çalışanların sayısı katlanarak artmıştır! İşsizlik veya düşük gelirle çalışmanın sonucu olarak alım gücü azalmış, temel yiyecek maddelerine ulaşmakta zorluk çekenlerin sayısı yüz milyonlarla ifade edilmeye başlamıştır. Kötü beslenmenin başta COVID-19 olmak üzere pek çok hastalığın artmasına sebep olduğu/olacağı açıktır.
Hepsi bu kadardır herhalde? Daha da mı var?
Ipsos Araştırma Şirketi, Dünya Ekonomik Forumu için 30 ülkede 70 yaşın altındaki 21.000 kişiyle bir araştırma gerçekleştirmiş. Araştırma, Türkiye’nin %61’lik oranla pandemi nedeniyle akıl ve ruh sağlığının en çok bozulduğu ülke olduğunu göstermektedir[v]. Dünya ortalaması ise %45 olarak saptanmıştır.
Pandemiyle beraber görece refah düzeyi yüksek, “insan haklarına saygılı” rejimlerle yönetildiğini iddia eden Avrupa ülkelerinde de zengin ve yoksullar arasındaki makas büyümüştür. Bu ülkelerdeki yoksulların, yabancıların, işsizlerin yaşam koşulları giderek kötüleşmektedir. Bu kesimlerin yükselen hoşnutsuzluğu Avrupa ülkelerinde milliyetçi, muhafazakâr, ırkçı ve faşist akımların güçlenmesine sebep olmuştur. Pandemi, Avrupa tipi “demokrasilerin” ne denli zayıf bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu göstermiştir. Avrupa’nın Rönesans’tan beri yükselen değeri Hümanizm, yaşlı nüfusu fazla ülkelerin, bakımevlerinde kalan yaşlıları ölüme terk etmesiyle anlamını yitirmiştir.
Yüz yüze eğitimin olanaksız hale geldiği ülkelerde çocuk ve gençlerde obezite ve internet bağımlılığı katlanarak büyümüştür. Önümüzdeki yıllarda bu çocukların karşı karşıya kalacağı sağlık ve sosyal sorunlar neredeyse tüm dünyada telafisi olanaksız yaralara sebep olacaktır.
Pandemiyle mücadele, ulus devletlerin ve bireylerin kendi başlarının çaresine bakmak zorunda olduğu ölümcül bir sürece dönüşmüştür. Aşı pasaportu tartışmalarının varlığı bile dünyanın yeni bir siyasi çalkantıya, savaşa kadar gidebilecek ağır bölgesel, küresel çatışmalara hazırlandığını göstermektedir.
Sindemi sorunların toplanarak değil çarpılarak katlandığı bir süreçtir!
Ülkeler arasında ve ülkelerin kendi içindeki eşitsizliklere dikkat çeken Dünya Tabipler Birliği[vi] Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber tek cümleyle yetinmiş:
“Aynı fırtınanın içindeyiz ama aynı gemide değiliz.”
Avrupa Hekimler Daimi Komitesi[vii] Başkanı Frank Ulrich Montgomery ise pandemiye yönelik olarak bizi büyük resmi görmeye çağırıyor:
“Pandemiye karşı uluslararası ortaklığa, işbirliğine dayalı bir plana öncelikle gereksinimimiz var. Çünkü COVID-19 pandemisinin ne zaman biteceğini bilmesek de yeni pandemilerin yaklaştığını biliyoruz.”
Yerküremizde göstermelik de olsa süren bazı dengelerin nasıl alt üst olduğunu, kurulu düzenin çaresiz kaldığını gösteren en önemli açıklama ise Dünya Sağlık Örgütü[viii] (WHO) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus’a ait:
“Yüksek gelirli ülkelerde her 4 kişiden 1’i COVID-19 aşısına ulaşabilirken düşük gelirli ülkelerde 500 kişiden 1’i aşı olabiliyor.”
Pandemilerin bir sindemiye dönüşmesini engellemenin tek yolu sınırların ve sınıfların olmadığı bir dünya düzeni kurmaktır. Şimdiki haliyle pandemi yönetimi; aşılıları eve kapatıp aşısızları toplu ulaşım araçlarıyla çalışmaya gönderen, site bahçesine çıkmayı yasaklayıp camileri açık bırakan, sosyal mesafeyi koruyun diyerek ‘lebalep kongreler[ix]’ yapan, topunu Hipokrat’a havale ettiğim ulus devletlerin siyasi/ekonomik hırslarının eline kalmıştır.
DİPNOTLAR
[i] Tüm pandemiler belli bir sürenin sonunda kendini sınırlar. Önemli olan, milyonlarca kişinin ölümünden sorumlu pandeminin can kaybı olmadan veya en aza indirilerek kontrol altına alınmasıdır.
[ii] Güven KÜLEKÇİ, Sindemi nedir? Kronik İnlamatuvar Hastalıklara Yeni Yaklaşım, ANKEM Derg 2012;26(Ek 2):374-379.
[iii] COVID-19 istatistikleri için kaynak: https://www.covidvisualizer.com
[iv] Mortalite: Ölüm oranı. Morbidite: Hastalık oranı.
[v] https://www.kisakisa.com/haber/pandemi-nedeniyle-akil-sagligi-en-cok-bozulan-ulke-turkiye/4029
[vi] World Medical Association- WMA
[vii] The Standing Committee of European Doctors.
[viii] WHO üzerine daha önce yazdığım yazıyı okumanızı öneririm: https://doganalpdemir.com/2020/04/18/covid-19-dunya-saglik-orgutu/
[ix] Lebalep kongreler üzerine yazdığım yazıyı okumanızı öneririm: https://www.mukavemet.org/covid-19-farzimuhal-lebalep/
Ürkütücü ama gerçekler. Çok teşekkürler Doğan bey.
Ulus devletlerde durum ifade ettiğiniz gibi de diğerlerinde daha mı iyi?😞😞😞