Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Pandemide Artan Annelik Yükü

Yaklaşık 1,5 yıldır hayatımızı kökten değiştiren bir salgınla yaşıyoruz. Faturası henüz kesilmemiş bir salgın üstelik. Hesabı gelecek nesiller ödeyecek büyük oranda. Rollerimizin içeriği değişiyor. Bir sonraki kuşağa nasıl bir annelik rolü aktaracağız mesela? Chodorow’un ifadesiyle ‘’kadınların anneliği, kuşaklar boyunca üretilir.’’ Kadınların duygusal yaşamlarındaki deneyimlerinde, sevgiyi yaşayış ve sunuş biçimlerinde de annelerinin anneliğinin önemli bir etkisi vardır. Bir anne olarak kadın, kendi çocuğuyla iletişimini sürdürürken ve kendi annelik yönünü biçimlendirirken, annesi ile yaşantı deneyimlerini yeniden yapılandırır ve bu deneyimleri öznel dünyasında referans olarak kullanmaya devam eder. Kadınlar, anneleriyle olan duygusal ilişkiyi yeniden oluşturmayı, yeniden şekillendirmeyi, yeniden hayal etmeyi amaçlar. Kadın, içsel imge ve nesne olarak annesiyle doludur ve bu durum, kadının sevgi ilişkilerini şekillendirir.” Blum da ona katılır ve şöyle der: ‘’Anne çocuğun mutlak bağımlılığı sona erdikten sonra bir sonraki kuşağın yetişkinlik yaşamında da, büyükanneliğin annelik özelliklerinde de annelik yapmayı sürdürür.’’ Kuşaklar arası aktarımın bu derece belirleyici olduğu bir rolden bahsediyorsak, şu an aldığımız roller, gelecek nesillere nasıl bir annelik mirası bırakacak?

Pandemi ile birlikte kadınlar büyük oranda ya işsiz kaldılar ya da evden çalışmaya başladılar. Tekrar eve kapanan kadının evdeki iş yükü kat be kat arttı. Temizlik, çocuk bakımı gibi fiziksel emeğin yanı sıra, en küçük detayına kadar organize edilmesi gereken bir hayatın zihinsel yükü büyük oranda kadınlara kaldı. Çocukları tüm gün boyunca eğitim amaçlı ekran başında tutabilme sorumluluğu, tarafların hiçbirini tatmin etmeyen uzaktan eğitimin açıklarını kapama çabası annenin işi çoğunlukla. Çocuğun eğlence ihtiyacını karşılamak için; oyun, boş zaman planlama, izlenecek filmlere karar verme, okunacak kitaplar seçme gibi birçok detay yine annelerin omzunda. Çocuğun beslenme, temizlik, uyku gibi temel ihtiyaçlarıyla 7/24 ilgilenmekten bahsetmiyorum bile. Keşke bununla kalsa. Bu işin sadece görünen yüzü. İşin bir de psikoloji boyutu var.  Bir çocuğun ruh sağlığı büyük oranda annesinin ruh sağlığıyla doğrudan ilişkilidir. Annelerin psikolojisi ne durumda peki? Yukarıda saydığımız sebeplerden ötürü kendine ayıracak 5 dakikası bile kalmayan, gelecek kaygısı taşıyan, eşiyle iletişimi yok denecek kadar azalan hatta buna şükredecek durumda olup sürekli şiddetle iç içe yaşamak zorunda kalan, sosyal destek sistemleri neredeyse tamamen ortadan kalkan; öfkeli, depresif, anksiyetik, takıntılı, kontrolcü kadınlara dönüştüler. Yine de son nefeslerine kadar direniyorlar.

Psikolojik yardım alabilecek durumda olan annelerin büyük çoğunluğu öncelikle çocuğunda baş gösteren problem davranışlarla ilgili destek arayışına girişiyor. Kendilerini öteleyip, çocuklarının sorunlarının üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Maalesef teknik olarak bu mümkün olamıyor çünkü döngü anneden başlıyor.

Eğitimin öncelik sırasının diğer tüm sektörlerin gerisinde olması, kadınları bu çıkmazın içinde daha çok boğuyor. Her şeyden önce okulları açmayı dert etmesi gerekenler, turizme verdikleri önceliğin binde birini eğitime vermiyorlarsa bunun altında kadına biçilen roller de var. ‘’Kadının yeri evidir.’’ ‘’Kadının öncelikli rolü anneliktir.’’ anlayışına sahip iktidar, okulları açma zahmetine de girmeyerek, kadınları evde tutma misyonunu da yerine getirmiş oluyor.

Şimdi anneler günü vesilesiyle yine annelik üzerinden kutsal annelik güzellemeleri yapılacak, anaların baş tacı olduğu dile getirilecek, markalar anneler üzerinden pazarlamalar yapacaklar. Kadınların evlerde ne halde olduğu ve gelecek nesillerin bu mirasla ne yapacakları kimsenin umurunda olmayacak.

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR