11 Eylül saldırısı sonrası gerek ABD, gerek dünya sosyal medyasında bol bol ‘gizli senaryolar’ deşifre edildi, ‘örtülü gerçekler’ açığa çıkarıldı. Bu ‘komplo teorileri’nin yaygınlığı, Dünya’nın olayı idraki, arkasından gelecek ABD işgal ve katliamlarına karşı antiemperyalist bir tavır alabilmeyi zorlaştırdığı için politik anlamda önemlidir. CIA ve Mossad’ın bu eylemi kendilerinin planladığı ve gerçekleştirdiği, uçakların değil binalardaki patlayıcıların yıkıma sebep olduğu iddiası en popüler iddia idi ve görünüşte ABD karşıtı gibi görünse de muazzam bir ‘ABD kapasitesi’ reklamı olarak çalıştı.
El Kaide’nin 11 Eylül’e kadar olan süreçte onlarca ciddi askeri eylemi, ABD Ordusuna verdiği zararlar unutulup basit ve ilkel bir örgütün koskoca ABD’yi can evinden vurması olarak tariflenince elbette komplosu gerçeğinden daha mantıklı hale geliyordu. ABD savaş aygıtının, istihbarat servisleri ve Hollywood’un ürettiği algıdan sıyrılarak düşünüldüğünde El Kaide tarafından böyle ciddi bir saldırıyı önleyememesi aslında gayet normal olsa da; aynı kurumların hizmet ettiği politik/ekonomik karar mekanizmalarının hızla düşmanı tespit edip, hızla Dünya’yı ikna edip, hızla uzun vadeli planlarına uygun hamleleri yapmış olması, istihbaratın olduğu ama fayda/zarar hesabı yapılıp engellenmediği, hazırlığın eylem öncesi yerine sonrasına yönelik olduğu son tahlilde açığa çıkmıştır. ABD’nin meşru(!) antiterör işgalleri ne başında ne de sonunda El Kaide’yi ana hedefe oturtmamış, hatta El Kaide önce Arap Baharı sonra Suriye’de ABD paralelinde işlev görmüş ve Guantanamo bir çeşit devşirme, paramiliter ordu kurmak için kullanılmıştı. Zira, 11 Eylül engellense bile örgütün kapasite ve iradesi tekrar deneyeceklerini gösterdiğinden ‘kovalambaç’ oynamak yerine emperyalist amaçlara meşruluk zemini olarak kullanmayı tercih etmişlerdi.
Covid-19 pandemisi de gelmekte olduğunu dürüstçe bildirmişti. Korona virüs daha önce salgınlara sebep olmuş, üniversitelerde bu virüsü inceleyen bölümler açılmış, hatta çıkış bölgesi belirterek DSÖ uyarılmıştı. Ama salgın başladığında hiçbir devlet ve kuruluş ciddi önlem almadı. Virüs okyanuslardaki 1000 nüfuslu adalara kadar varınca sınırlar kapandı, ulaşım yasaklandı. Çin, dünya ticaretinin sayılar bazında ikinci büyük gücü olsa da mal ve insan hareketliliğinde açık ara birinci sıradadır. Burada başlayan bir salgın anında Dünya’ya yayılacak, Çin devleti bunu gizlese bile diğer ülkelerin sağlık sistemleri sorunu tespit edecekti. Ama olmadı, ne yapacağını bilemeyen sağlık sistemleri, durma noktasına gelen eğitim, aksayan üretim ve tedarik zincirleri ile 8 ay geçirdik. İlk görüntü 11 Eylül’de olduğu gibi. Kapitalizm bir virüs ile baş edemiyormuş, kurduğu sistemler çökmüş…
Komploları da çok benzer, “bu salgını hâkim devletler / şirketler kendileri üretip saldı.” 11 Eylül ve covid-19 komplocularının bir ortak noktası da, “tamam peki ne yapalım” sorusuna cevapları olmaması. Bu büyük sırrı deşifre etmiş olmaları pratikte hiçbir değişikliğe yol açmıyor. Uzaylılar da saldıysa, İlaç tekelleri de yaptıysa, hakikaten yarasa yiyen bir Çinli yüzünden olduysa da kısa/orta/uzun vadeli hiçbir hareketimiz değişmeyecek. Maske tak, işe git, çocuğu mümkünse okula gönderme, market poşetlerini çamaşır suyuyla sil.
11 Eylül video kurgusuydu demiş olanlar 12 Eylül’de 2 gökdelenin yerinde olmamasını açıklayamıyorlardı. Covid-19 salgını yok diyenler de entübe olunca “aman doktor beni kurtar” diyor. Bu kategori politik manada bir şey ifade etmiyor, zaman bunların ilacı. Ama “Covid-19 laboratuvar ürünü” diyenler önemli. Çünkü gelecekteki potansiyel koronavirüs salgınlarına önlem alınmasını zorlaştıran işlev görüyorlar. Birkaç devletin ‘tanrısal güçleri’ olduğunun propagandasını yapmış oluyorlar.
Yeni bir Korona salgınının gerçekleşme ihtimalinin filmlere, belgesellere konu olacak kadar bilinirliğine rağmen bilimsel araştırmalara, güvenliğe ciddi imkanlar ayıran devletlerin hazırlıksız görüntüsü bu komplo teorilerinin temel kaynağı. 11 Eylül teorilerine de ABD’nin hazırlıksız, istihbaratsız görüntüsü komplo kaynağıydı.
Elbette, ‘hazırlıklıydılar’ iddiası için elle tutulur bir şeyler eklemek lazım. Ama henüz ‘13 Eylül’deyiz. Yıkılan binaların tozu inmedi daha. Ancak 11 Eylül öncesi ABD emperyalizminin ‘yükselen Çin’, ‘küresel güvenlik politikaları’, ‘Nato varken BM’nin gereksizliği’ tartışmaları yapmakta olduğunu, 11 Eylül sonrası bu tartışmalarda savunulan ABD çıkarlarının gerektirdiği doğrultuda hamleler yapıldığı göz önünde bulundurulursa 2019 son çeyreğinde kapitalizmin tartıştığı konularda emek aleyhinde sermaye lehinde ya da emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda hamleler yapılıp yapılmadığına bakabiliriz.
Avrupa’nın yaşlanan nüfusunun vergi gelirlerini azaltıp sigorta sistemi üzerinde yükselttiği baskı, bunu göçmenler üzerinden çözmeye çalışmak ve bu çözümün başka sorunlar ortaya çıkarması, Çin’in yükselen itibarı, ‘fırsatlar ülkesi ABD’ yerine yeni rol model olmaya başlaması, ABD’nin kronik baş ağrısı Meksika sınırı, üretim araçları kaynaklı çevre sorunları, radikal sigara karşıtı kampanyalara rağmen düşürülemeyen kronik hastalık maliyetleri, Afrika kıtasının durdurulamayan nüfus artışı, 3. Sanayi Devrimi sonrası üretim tekniklerinin yayılarak ‘müşteri’ kümesinden bazı ülkelerin ‘rakip’ kümesine girmesi, bu durumun dünya siyasi dengelerini de bozması ve 4. Sanayi Devrimi (Endüstri 4) sürecinin de bu tehdit potansiyelini taşıyor olması…
Haftaya: Pandemi Emperyalizme külfet mi getirdi, önünü mü açıyor?