Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Anayasa Tartışmaları-XI – Özgürlükçü, Katılımcı Ve Çoğulcu Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Demokratik Sistem

Muhalefet partilerinin anayasa önerileri üzerine: uzun sayılabilecek bir dönemde Türkiye sağının “bölünme paranoyası”, “iç-dış tehdit”, “sosyalizm-Kürt-Alevi-LGBT nefreti, “İslami bir popülizm” dışında dünya fikir alemi ile konvertibl fikirler ileri sürdüğünü görmek önemli bir ilerlemedir diye düşünüyorum.

“Güçlendirilmiş” bir parlamenter sistem kavramının muhalefet partilerinin anayasa önerilerinin temel terimi olduğuna daha önce de değinmiştim. Muhalefet partilerinin konu ile ilgili raporlarına göz atıldığında bu hususu görmek zor değildi: “CHP, anayasa tartışmaları ile ilgili raporuna “Demokratik Hukuk Devleti İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem…”, Gelecek Partisi “Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ise “Özgürlükçü, Katılımcı ve Çoğulcu Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adını vermekteydi. Babacan ve ekibi, 4 Ekim 2021 tarihinde neşrettikleri raporlarını yukarıda belirtilen üst başlıkla Demokrasiye Geçiş Eylem Planı (DGEP) başlığı ile kamuoyu ile paylaşmışlardı. DEVA partisinin söz konusu raporuna göz atıldığında, Demokrasiye Geçiş Eylem Planı’nın özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasiye geçişin manivelası; güçlendirilmiş parlamenter sistemin de Demokrasiye Geçiş Eylem Planı’nın muhteviyatını oluşturduğu görülmektedir. Tıpkı diğer muhalefet partileri gibi DEVA için de “güçlendirilmiş parlamenter sistem” bir geriye dönüşü değil hem CHS’den hem de 12 Eylül düzeninden kopuşu ima ediyordu. Tüm muhalefet partileri, kendi meşreplerince detaylandırsalar da “Güçlendirme” kavramını hem mevcut CHS’den hem de CHS’nin kaldırdığı 12 Eylül düzeninden farklı; gerçek anlamda bir parlamenter düzen inşası olarak kodladıkları da üzerinde çokça durduğumuz bir husustu. Ali Babacan bu hususu, DGEP’nin önsözünde “2018 yılından itibaren ise demokrasimiz Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin saldırısı altında. Demokratik değerlerimizi teker teker yıkan, demokrasimizi gerileten bu sistemin yarattığı krizin sonuçlarını vatandaşlarımız her alanda yaşıyor… Amacımız geçmişte uygulanan tekçi, merkeziyetçi, çoğunlukçu ve vesayetçi sisteme geri dönmek değildir. Vatandaşlarımızın yönetimde etkin ve güçlü olduğu yeni bir sistemi hedefliyoruz: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i hedefliyoruz.” şeklinde ifade etmektedir.

Partinin Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu ise aynı metindeki önsözünde bu hususu şu kelimelerle ifade etmekte: “Köklü anayasacılık ve demokrasi tecrübelerine rağmen, Türkiye’de ne yazık ki çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi anlayışı yerleşememiş, hukukun üstünlüğü ve temel haklar yeterli güvenceye kavuşturulamamıştır. Bununla birlikte, 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa değişikliği sonrasında oluşturulan keyfi yönetim biçimi mevcut demokrasi ve hukuk devleti kazanımlarımızı daha da geriye götürmüştür… Bu amaçla hazırladığımız ‘Demokrasiye Geçiş Eylem Planı’ ile özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu demokrasinin bütün kural ve kurumlarını içeren, siyasi iktidarın yapılanması ve işleyişinde denge ve denetleme mekanizmalarına yer veren, hükümet istikrarı yanında demokratik ve ekonomik istikrarı sağlamayı da ilke edinen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesini öneriyoruz.”

DGE Planı, partinin devletin üç temel organı ile ilgili olarak gerçekleştirmeyi hedeflediği reformları ile temel hak ve özgürlükler, basın özgürlüğü ve sivil toplumun güçlendirilmesi konularının işlendiği Siyasal Sistemi Demokratikleştiriyoruz: Özgürlükçü, Katılımcı ve Çoğulcu Bir Demokrasi Öneriyoruz başlıklı bölümlerden oluşmaktadır.

İlk bölümde temel hak ve özgürlüklerin ve basın özgürlüğünün önemi ile ilgili beylik liberal-belagatin dışında göze çarpan bir husus olmasa da Türkiye sağının artık/yeniden “liberal değerler”e vurgu yapmaya çalışması bile kayda değer bir gelişme olarak not edilebilir.

Aynı başlık altında yer alan sivil toplum tartışmaları ise iki açıdan sorunludur. İlk olarak DEVA’nın da kendisini konumlandırdığı liberal çerçeveden baktığımızda bir partinin izlediği, izlemeyi vaat ettiği politikalar ile “sivil toplumu güçlendirmekten” bahsetmesi, sivil toplumun liberal anlatısı ile çelişiyor gibi görünmektedir. DEVA (olur da bir gün iktidara gelip, devlet erkini, karar mekanizmalarını demokratik yoldan ele geçirip de kendi politikalarını yürürlüğe koyar da) sivil toplumu güçlendirmeye kalkışırsa bu (liberal düşünce çerçevesinden) sivil toplumu güçlendirmek değil, maniple etmek olacaktır. Liberal düşünce çerçevesinden sivil toplum en basitiyle devletin manipülasyon alanı dışındaki alanı işaret etmektedir.

DEVA Partisi’nin sivil toplum ile ilgili düşlerinin, sevgilisi Julie Paterson’ı kesip makarna eşliğinde yiyen yamyam David Harker’in “aşk”ını (!) andırdığını söylemeden geçemeyeceğim. Sivil toplumu güçlendirmek için devlet erkini eline alarak hükümet programını uygulamaya koymak başka bir teşbih akla getirmiyor.

DEVA Partisi’nin Sivil Toplumun Önündeki Engelleri Kaldıracağız başlığı altında sıraladığı hususların, STK’ların (dernek, vakıf…) çalışmaları önündeki zorlukların hafifletilmesinden fazla bir anlam ifade etmemesi de partinin eylem planının bir diğer sorunlu alanını oluşturmaktadır. STK’ların önündeki hukuki ve fiili engellerin hafifletilmesi elbette ki önemli bir husustur ancak -söylemeye gerek var mı bilmem ama- sivil toplum ile STK birbirleriyle eşanlamlı değildir.

Sivil Toplumun Gücünü ve Verimliliğini Artır[ma] başlığı altında sunulan “STK’ların kanun yapım sürecinde etkili olarak yer almasını sağla[mak]…Kamu kuruluşlarının uygulamalarına ve karar alma süreçlerine ilişkin STK’ların bilgilendirilmesinde “açık kapı” ilkesini benimse[mek] gibi hususlar ise sivil toplumla ilgili olmaktan çok, kamu bürokrasisinde yapılması gereken reformları içeren düzenlemeler niteliğindedirler. İster sivil toplum ile ilgili olsun isterse kamu yönetimi reformları, DEVA Partisi’nin yukarıda sıraladığı hususların gayet önemli olduklarını da belirtmeden geçmemek gerekiyor.

DGEP’nin yasama ile ilgili reformları “Temsil yeteneği yüksek ve etkili meclis”in gerekliliğinin altını çizmektedir. Programda yasama organında mevcut sorunlar “…Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nde Cumhurbaşkanı’nın Meclis’in onayına ihtiyaç duymadan kararname çıkarma yetkisi bulunuyor. Bu sistemde, kararnamelerin ve diğer düzenleyici işlemlerin uygulama alanı genişletildi. Böylece, parlamentonun kanun yapma işlevi önemli ölçüde daraltıldı. Devlet; Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve genelgelerle yönetilmeye başladı… Kanunlar milletvekilleri tarafından hazırlanmıyor. Külliye’de hazırlanan metinler, kanun teklifi olarak adlandırılsa da tasarı niteliğinde ve Anayasa’ya aykırı olarak yürütme tarafından hazırlanıp Meclise gönderiliyor. Birden çok farklı konuyu düzenleyen ve çeşitli kanunlarda değişiklikler öngören “torba kanun” uygulaması kanun yapım süreçlerinde ciddi sorunlara yol açıyor. Hedefimiz Meclis’in kanun yapma işlevini güçlendirerek yasama organını daha demokratik, etkili ve verimli hale getirmektir.” şeklinde dile getirilmektedir. Müzakereyi esas alan bir kanun yapma süreci ve yasamada Cumhurbaşkanının yetkilerinin budanması da DEVA Partisi’nin önerileri arasında yer almaktadır.

CHS’nin yasama organının denetleme yetkisini zayıflatması, hatta ortadan kaldırması da DEVA Partisi’nin eleştirdiği hususlar arasında yer alır: “şeffaf ve hesap verebilir yönetim anlayışından hızla uzaklaşıldı. Meclisin en işlevsel denetim araçlarından olan gensoru ve sözlü soru kaldırıldı. Meclis soruşturması mekanizması ise kullanılması mümkün olmayacak ölçüde zorlaştırıldı. Yasama organının yürütmeyi denetleyebilmesi, kuvvetler ayrılığının sağlanması bakımından bir zorunluluktur. Aynı zamanda parlamenter sistemin sağlıklı işleyebilmesinin şartıdır. Aksi takdirde özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi anlayışından bahsetmek mümkün olmaz. Meclis araştırması, meclis soruşturması ve gensoru gibi mekanizmaların işlerlik ve etkinlik kazanması sistemin güçlendirilmesiyle doğrudan ilgilidir.

DEVA Partisi’nin “…başta güvenlik, istihbarat ve dış politika alanlarıyla ilgili olanlar olmak üzere bütün kamu kurum ve kuruluşları[nı]” TBMM’nin denetimine açma önerisi bu bağlamda mutlaka altı çizilmesi gereken bir diğer husustur.

DEVA Partisi’nin siyasi partilerin iç işleyişlerini demokratikleştirme yönündeki reformları tek kelime ile “naif”tir. Parti yetkililerinin de Siyasi Partiler Kanunu’na bu yönde “kurallar” koymakla siyasi partilerin iç işleyişlerinin düzelmeyeceğini bilmediklerini düşünmek bile saçma. Elbette siyasi partilerin iç işleyişlerinde mevcut kurallar önemlidir, elbette bunların daha demokratik mahiyette olmaları da önemlidir ama o kurallar kadar önemli olan –hatta onlardan daha önemli olan- da o partilerin içinde yüzdükleri politik kültür ve düşünsel yönelimleridir. Kuralların partide nasıl somutlanacağı, kuralların nasıl anlaşılıp uygulanacağı ya da bir şekilde kılıfına uydurulup uygulanmayacağı o siyasal kültür ve partinin siyasal yönelimi ile belirlenecektir.

DEVA Partisi yürütme alanındaki reformlarını İstikrarlı Bir Hükümet ve Etkili Bir Yönetim Önerisi başlığında sıralar. Tek kişilik yürütme organından vazgeçilerek Bakanlar Kurulu’nun güçlendirilmesi, Cumhurbaşkanının tarafsızlığının ve tüm toplumsal kesimlere eşit mesafede olmasının garanti altına alınması bu konudaki satır başlarını oluşturur.

Yapıcı Güvensizlik Oyu, neredeyse tüm muhalefet partilerinin -ve elbette DEVA Partisi’nin- anayasa önerilerinde yer alan bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. DEVA Partisi DGEP’te bu hususu “Hükûmet krizlerinin olmaması için gensoru önergesinin gündeme alınmasına karar verilmesi sonrasında yapılacak güven oylamasında TBMM’nin üye tamsayısının salt çoğunluğunun gerekli olduğu yapıcı güvensizlik oyunu getireceğiz.” şeklinde ifade eder.

Kamu yönetiminin hukuka bağlı, liyakate dayanan, hesap verebilir ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması; yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, düzenleyici ve  denetleyici kurumları bağımsız ve etkin kılacak tedbirler geliştirilmesi partinin yürütme konusundaki reformlarının diğer başlıklarını oluşturmaktadır HSK’yı hâkim bağımsızlığının teminatı olacak şekilde yeniden yapılandırmak; Anayasa Mahkemesi’nin etkinliğini artırarak bağımsızlığını güçlendirmek yüksek yargıda niteliği artırmak; Yüksek Seçim Kurulu’nu hukuk devleti ve demokrasi ile uyumlu hale getirmek Sayıştay denetiminin kapsamını genişletmek; ve son olarak savunma mesleğini̇ anayasal güvenceye kavuşturmak  partinin yargı konusundaki reformlarının satır başlarını oluşturmaktadır.

Gelecek Partisi’nin Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi ile birlikte değerlendirildiğinde DEVA Partisi’nin Özgürlükçü, Katılımcı ve Çoğulcu Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerilerinin liberal değerlerin Türkiye sağında yeniden popülerleşmesi ekseninde okunabileceklerini düşünüyorum.

Her iki partinin reform önerilerinin kapitalist ulus-devlet, liberal anayasacılık ve insan hakları nosyonları etrafında şekillenmiş düşünceler olduğunu görmek; uzun sayılabilecek bir dönemde Türkiye sağının “bölünme paranoyası”, “iç-dış tehdit”, “sosyalizm-Kürt-Alevi-LGBT nefreti, “İslami bir popülizm” dışında dünya fikir alemi ile konvertibl fikirler ileri sürdüğünü görmek önemli bir ilerlemedir diye düşünüyorum.

Keyifli pazarlar

Mete Kaan Kaynar Imza2

 

 

 

Anayasa Tartışmaları X – Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Önerisi Üzerine

Bir Cevap Yazın

PAZAR PAZAR

Mete Kaan Kaynar
Akademisyen, Yazar
spot_img