Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

“Otomatik Moloz Taşıyıcı”

Zenginin parası züğürdün çenesini yorar diyorduk ama boş laf, artık yoksulların hayalleri ve çenesi bile icralık. Malumumuz zıkkımın köküne de zam geldi

Köpeğimle yaptığımız günlük yürüyüşte ağaçlıklı bir sokak kenarındaki bankta mola vermiştik. Sırtımız geniş bir parka dönük, tam karşımızda iki bloktan oluşan bakımlı bir bahçe içinde şaşaalı bir site bulunuyordu. Site önüne park edilmiş araçlardan burada oturanların ekonomik düzeyleri hakkında yeterli bilgi alınabiliyordu. Kadınlara park etmesi kolay olsun diye lüks küçük arabalar, erkeklerin hemen hepsinde de SUV diye tabir edilen gemi gibi Alman arabaları. Kaldı ki bu bölgede site içindeki evlerin 4-6 milyon lira civarında satıldığını, fiyatların 10 milyona kadar çıktığını bilmez değilim. Asgari ücretli bir kişi maaşını hiç harcamasa 100 yıldan daha az bir sürede bu evlerin “hesaplı olanlarından” birine sahip olabilir; bir asır bile değil. Ama evin yanında şu lüks arabalardan da olsun diyenler 150 yıl falan çalışmak zorunda, azla yetinmeyi bilmek lazım.  Zenginin parası züğürdün çenesini yorar diyorduk ama boş laf, artık yoksulların hayalleri ve çenesi bile icralık. Malumumuz zıkkımın köküne de zam geldi[i].

Sitenin dış bahçe kapısı açık, normal değil! Dış bahçe kapısında kargo elemanları bile önce diyafonla kendilerini tanıtmak, bina girişinde de kameraya yüzlerini maskesiz olarak göstermek zorundalar. Açık kapının sebebi duvarın kenarına dizilmiş sayısız moloz çuvalından anlaşılıyor. Belli ki dairelerden biri satılmış, yeni sahibi tadilat yaptırıyor. Ne yani, asgari ücretlinin 100 yıllık maaşı kadar para verdiği evin seramikleri İtalyan, zemin ahşabı İspanyol, kapılar İsveç olmasın mı? Aşk olsun, bu lüks değil ki… Hayatı kolaylaştıran konfor!

Molozları taşıyan adam kapıda beliriyor, sırtındaki çuvalı kuştüyü balyası gibi indirip yerleştiriyor. 30-40 kilogramlık çuvalı kuğu gölü balerini gibi zarifçe indirmesinden etkilenmiş halde moloz taşıyıcıyı izlemeye koyuluyorum. 60 yaşından az değil, belki 65; kısa boylu, tıknaz, saçları dökük ve beyazlaşmış, teni güneş yanığı ve kızıla çalıyor. Tek bir fazla hareketi yok, kapıda beliriyor, çuvalı yerleştiriyor, arkasını dönüp binadan içeri giriyor. Cep telefonunun kronometresini açıp izlemeye devam ediyorum; büyüleyici, her gidiş gelişinin süresi aynı; 58 saniye, 57 saniye, 59 saniye, 58 saniye…

Moloz taşıyıcının otomatiğe bağlanmış ritmi, adamın sırtında bir kurma kolu veya şarj ünitesi aratıyor; nasılsa “Japon yapmış” diyeceğimiz günler çok uzakta sayılmaz. Kapıda genç bir kadın ve arkasında bir adam beliriyor, ikisi de huzursuz ruh. Adam arabanın arka kapısını açıp elindeki poşetleri yerleştirirken, kadın bagaja yöneliyor. Araba metalik gri bir Q7; moloz taşıyan adamın bir yıllık maaşı arabanın motorlu taşıtlar vergisini ödemeye yetmeyebilir.

Ancak evli bir çiftin hareketleri bu denli haşin ve acıtıcı olabilir, her ikisi de ellerindeki çantaları arabaya yerleştirip kapıları hınçla vuruyorlar. Adam şoför kapısına elini uzattığında kadın da kapattığı bagaj kapısının yanında çantasını karıştırıyor. Moloz taşıyıcı tam o anda kadının arkasından geçecek, kadının durduğu yer yolu kapatıyor, hareketleri abartılı bir gerginlikte ve yaklaşan adamı görüyor ama beklemesi gerektiğini düşünmüş olmalı ki oralı olmuyor. Moloz taşıyıcı adam yavaşlamıyor bile, devam ediyor. Adam bir robot olabilir ama sensörleri yok veya “engelleri” yok saymaya programlı. Adamın omzu kadının sırtına dokunuyor, küçük bir dokunuş ama kadın sendeliyor. Adam çuvalı yerleştirip bir şey olmamış gibi geriye dönüp binaya yöneliyor. Kadının attığı çığlık ve ardından bildiği hayvan isimlerini sıralaması sokağı inletiyor. Kocası hızla karısına yöneliyor ama moloz taşıyıcı binaya girdi bile. Bekliyorlar karı koca, adamın sırtında moloz çuvalıyla çıkmasını. Kadının “erkek” kocası, sırtında çuval taşıyan adamı “hayvan herif” diyerek omuzundan tutup sarsmakta beis görmüyor. Artık tablo değişti, seyirci kalmak da bir yere kadar; ayağa kalkıp 12 metre mesafedeki olay yerine doğru iki adım atıyorum. Ama ortada bir tuhaf hal var; genç adam sanki beton bariyerlere çarpmış gibi; moloz taşıyıcı adam minicik bir omuz hareketiyle koluna yapışan adamdan sinek kovar gibi kurtulmuş ve kendisini tartaklamaya hazırlanan adama transparan muamelesi yapmıştı. Sırtındaki çuvalı yerleştirip yeni çuvalı almak için geri döndüğünde bir an göz göze geldik, başıyla bana “yerine otur, sorun yok” işareti yaparken dudaklarında belli belirsiz bir istihza olmasını umdum, yoktu. 2 dakika önce birbirlerinin yüzüne bakmayan genç çift birbirlerine sarılmışlardı, kadın ağlıyordu; kendilerini dokunulamaz sayıyorlar ve yaşadıkları hayatın onlara yeterli güvenlik sağladığını varsayıyorlardı. 100 yıllık asgari ücret değerindeki evleri, 50 yıl bedelinde arabaları, yazlıkları, banka hesapları, kredi kartları ve belki deniz tekneleri sırtında 40 kilogram moloz taşıyan, 1,60 boyunda, 60 küsur yaşındaki adamın bir omuz silkişinden onları koruyamamıştı. Adam işini yapmaya devam ediyordu, kafasını çevirip ikisine de bakmamış, tek sözcük söylememişti. Kendisine yakıştırılan hayvan isimlerini duymazlıktan gelmiş, koluna yapışmış, iyi beslenmiş, iri yapılı genç adamdan bir omuz silkişiyle kurtulmuştu. Genç çift arabalarına binerken sırtında çuvalla kapıda belirdi; olmaz böyle şey, 58 saniye…

Anlattığım olayı sizin için analiz etmeyi, moloz taşıyıcıyı iktidara yürüyen işçi sınıfının simgesi olarak yorumlayıp yazıyı bitirmek isterdim. Ezberlerine yapışık eski tüfekleri mutlu eder, kiminizi de güldürürdüm. Öte yandan bu olayı hayatın istisnai bir ayak sürçmesi diye yorumlayıp popüler kültüre magazin malzemesi yapmak da istemem. Ama…

Niye benim yorumlamam gerekiyor; her türlü malzemenin alası var anlattığım olayda. İster analiz yapın isterseniz homurdanın; ya da omuz silkip geçin. Daha olmadı hikâyenin devamını getirin. Elinizi korkak alıştırmayın, yazın.

DİPNOT

[i] “Zıkkımın Köküne de Zam!” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz: https://www.mukavemet.org/zikkimin-kokune-de-zam/

Bir Cevap Yazın