Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Ölüm Ve Zarar Yoksullara, Rant Sermayeye

Tek başına iktidar karşıtlığının sermayenin sömürü, yıkım ve ölüm düzenini değiştirmeyeceği açıktır. Depremdeki bu yıkımın sorumlusu iktidarla birlikte sermayedir, sermayenin kuralsızlığı ve kar hırsıdır.

Saray/AKP/MHP iktidarının devlet ve medya gücüyle yarattığı sanal gerçeklik 6 Şubatta yaşadığımız depremle birlikte yerle bir olmakla kalmadı iktidar seçmenleri tarafından da sorgulanmaya başladı. Deprem öncesi yoksulluk, işsizlik, enflasyon verileri üzerinden gelişen tepki ve muhalif eylemler siyasal ve sendikal hareketlerin gücü ve duyarlılığı oranında sokağa yansıyor ve görünür olabiliyordu. İktidar ise yoksulların, işsizlerin, hayatından memnun olmayan geniş halk kesimlerinin tepkilerini ya polisiye ve yargı yoluyla, ya da medya gücüyle engelleyerek, algı yaratarak günü kurtarıyordu.

Depremle ortaya çıkan gerçeklik iktidarın ve iktidar aygıtına dönüştürülmüş devletin ne kadar hantal, öngörüsüz, yetersiz olduğunu göstermekle kalmadı, on binlerce insanın ölümünü izleyen, milyonlarca insanın tüm varlıklarını kaybederek göç etmesine yol açan öngörüsüzlükle birlikte yine kendi bildiğini okuyan iktidarın bu tavrının sınıfsal bir tercih olduğunu unutmamak gerekiyor. Deprem bölgesinde halkın çadır, gıda, su, hijyen malzemeleri gibi en yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılamayan iktidar bu konulardaki sorumluluğunu ağırlıklı olarak muhaliflerin, gönüllülerin, duyarlı yurttaşların oluşturduğu sol, sosyalist güçlerin sırtına yıkıp hızla inşaat ve ihalelere girişerek durduğu yeri bir kez daha göstermiştir. Saray/AKP/MHP iktidarının ve kontrol ettiği devletin tüm kurumlarıyla kendi yarattığı düzenin enkazı altında kaldığı kesin olarak görülmüştür. Buna rağmen bilim insanlarının tüm uyarılarına, sürmekte olan artçılara rağmen ve geleceği yok sayarak yıkılan kentleri bir an önce kurma iddiası ve atılan adımlar iktidarın depremin yol açtığı yıkımı rant ve sömürü aracı olarak kullandığını göstermektedir.

Bu koşullarda sosyalistlerin, devrimcilerin, yaşamdan yana olanların geliştirdiği dayanışma ağları ve çalışmaları iktidarın yapamadıklarını yapmaları depremzedelerin olduğu kadar ülke kamuoyunun da ilgisini çekmektedir. Nasıl bir kent düzeninden, nasıl bir toplum düzenine kadar birçok alanda yeni tartışmaları ve bakış açılarını başlatan bu çabaların dağınıklığı, birbirleriyle koordinasyon içinde olmamaları önemli bir eksikliktir. Bu noktada iktidarın bu dağınıklıktan da yararlanarak parça parça bu yardım noktalarına saldırması, hatta yaratılan dayanışma noktalarına el koyması önümüzdeki günlerde de sürecektir. Özellikle seçim sürecinin başladığı da düşünülürse Saray/AKP/MHP iktidarı kendisi açısından olumsuz örnek durumundaki tüm çalışmalara el koyarak, buradaki gönüllüleri engelleyerek, Maraş’ta olduğu gibi kayyum yoluyla veya Hatay’da Sevgi Parkı’nda olduğu gibi başka yere taşınmaya zorlayarak, Osmaniye’de gözaltına alıp yardım mallarına el koyarak muhalefetin yarattığı etkiyi kırmaya yönelecektir. Bu nedenle deprem bölgesindeki tüm dayanışma ağlarının, gönüllülerin birlikte hareket etmesinin yolları yaratılmalıdır.

Yıllardır yapılan propagandalarda 2023’te uzaya gitmekten, kişi başı geliri 25.000 dolara çıkarmaya, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeye kadar söylenen sözlerin vaatten ibaret olduğu herkes tarafından görünür olmuştur. İktidarın depremi kader olarak gösterip hem normalleştirme, hem de buradan mağduriyet üretme çabası karşılık görmemektedir. Bu nedenle iktidar bilimden, gerçeklikten uzak biçimde inşaata girişerek seçimler için algı yaratmayı ve bunu ranta dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu yolla da yine inşaata dayalı büyüme ve sermaye birikimi ısrarını, tercihini hızlıca yaşama geçirmiştir. Önümüzdeki seçimler uğruna deprem bölgesindeki tarım alanları, sulak alanlar, tarihi mekânlar inşaat çalışmaları için yok edilirken kent bilinci ve dokusu da yok edilmektedir.

Binlerce insanın iktidarın/devletin zamanında müdahale edemediği için öldüğü gerçeğini unutmadan, unutturmadan sosyalistler, devrimciler olarak iktidarla birlikte iktidardan gücünü alan sermayeye karşı da yaşamı, kentleri savunmak zorundayız. Tek başına iktidar karşıtlığının sermayenin sömürü, yıkım ve ölüm düzenini değiştirmeyeceği açıktır. Depremdeki bu yıkımın sorumlusu iktidarla birlikte sermayedir, sermayenin kuralsızlığı ve kar hırsıdır. Depremin üzerinden 40 gün geçmişken hala daha çadır, su, hijyen malzemesi vb. ihtiyaçları için çağrı yapılıyor olmasına rağmen iktidarın inşaat şirketlerine 50 milyar TL’ye varan ihaleler vermiş olması bir tercihtir. Tüm uzmanların en az üç yıldır uyardığı, hatta AFAD’ın bile bu depremle ilgili rapor hazırladığı bilinirken iktidarın bu bölgede önlem almak, binaları kontrol etmek yerine köprü, yol, havaalanı ihaleleri yapması da bir tercihtir. Dolayısıyla yoksullara ölüm ve zarar veren, sermaye rant aktaran bu düzen iktidarıyla, sermayesiyle birlikte ortadan kaldırılmalıdır. Yıkılan, yıkılacak olan ve yeni yapılacak olan konutları, binalara hatasız sayan bu iktidar hala daha kaç yurttaşın öldüğünü, kaç yurttaşın kayıp olduğunu, kaç çocuğun tarikat, cemaatler elinde olduğunu bilmemektedir. İktidarın önceliği fıtratı gereği beton ve rant olduğu için halka dair bilgiler, sorunlar, ihtiyaçlar, talepler yok sayılmaktadır.

SEÇİMLER

14 Mayısta seçimlerin yapılacağı kesinleşti. İki yıla yakın zamandır yaşanan derin yoksulluğun, hayat pahalılığının iktidara güç ve oy kaybettirdiği görülüyordu. Yaşadığımız deprem ve ortaya çıkardığı sonuçlar iktidarın daha da zayıflamasını beraberinde getirdi. Saray/AKP/MHP iktidarı bu gerçeği gördüğü için Suriye’ye operasyon yaparak dikkatleri ve sorumluluğu dış güçlere, içerde de kendisine destek vermeyen muhalefete yıkmaya çalışacaktı. Ancak hem Rusya, hem ABD operasyona izin vermeyince içeriye yönelme yolları aramaya başladı. Bursaspor-Amedspor maçında faili meçhullerin önemli sanıklarından Yeşil’in posterinin açılması, beyaz toros göndermeleri, Devlet Bahçeli’nin aldığı tutum, gözaltına alınanların serbest bırakılması gibi gelişmeler bu seçim döneminin işaretleridir.

Millet İttifakı’nda Meral Akşener’in Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkarak masayı terk etmesi, iki gün sonra tekrar masaya dönerken Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun uygun bir zamanda Cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarına getirilmeleri gibi dayatmalar seçim sonrası kurulacak düzenin ipuçları olarak görülmelidir. Saray/AKP/MHP iktidarının tüm olumsuzluklara rağmen %40’lar civarında oyu olduğu gerçeğine karşılık İYİ Parti’nin HDP’ye karşı tutumundaki faşist tutumu sürdürmesi de seçim sonucu ne olursa olsun kurulu düzenin sürmesindeki ısrarı göstermektedir. Parlamenter sisteme geçiş, sembolik Cumhurbaşkanlığı gibi vaatler bir yana devlet içindeki güçlerle sermaye grupları arasındaki öncelik kavgasını yeniden düzenleme ve sistemi restore etmenin ötesine geçmeme yönündeki direnç Meral Akşener’in tavrıyla netleşmiştir. Saray/AKP/MHP iktidarına ve kurduğu düzene karşı gelişen tepkilerin düzen dışına taşması bir yana düzen içinde fakat sermayeyi zora sokacak bir yöne evrilmesi bile istenmemektedir. Geçtiğimiz haftaki değerlendirmemizde belirtiğimiz gibi ‘Erdoğansız bir Erdoğan rejimi’ için yapılmış bir hamledir.

HDP’nin hazine yardımı almasını önleyen karar Anayasa Mahkemesi tarafından kaldırılırken kapatma davası 11 Nisana ertelendi. İki karar birlikte düşünüldüğünde olumlu gibi görünse de HDP’nin ve HDP seçmeninin belirleyiciliği dikkate alındığında iktidarın HDP’yi engellemek için her yolu deneyeceği açıktır. Adaylık başvurularının kesinleştiği tarihte kapatma davasının görüşülecek olması önemlidir. HDP’nin kapatılması yönünde karar çıkması durumunda seçime giremeyeceği, bu yolla en azından dindar HDP seçmeninin iktidar bileşenlerine oy vereceği hesapları yapıldığı biliniyor. Bu hesaplara HÜDA PAR’ın, hatta Yeniden Refah Partisi’nin de iktidar bloğundan seçimlere gireceğini eklemek gerekiyor.

HDP’nin kapatılma ve 700 dolayında kişiye siyaset yasağı kararı verilmesi ihtimallerine göre hazırlıklı olduğu biliniyor. Ancak bugüne kadarki tüm seçimlerde Kürt seçmenler üzerinden yapılan hesapların şiddet, baskı ve engellemeye dönük politikalar olduğu gerçeği unutulmadan hareket etmek gerekiyor. Sosyalist ve devrimci tüm güçlerin Saray/AKP/MHP iktidarına karşı mücadele ederken HDP’yi yok sayan, siyaset dışına itmeye çalışan anlayışlara karşı da mücadele etmesi gerekiyor. İktidarın seçmenler üzerinde kuracağı baskı, elindeki devlet gücü, yanına aldığı yeni gerici güçler, seçim barajı gibi çok sayıda unsur birlikte düşünülerek olabildiğince çok sayıda sosyalistin, devrimcinin Meclise girmesiyle aynı anda HDP ile dayanışma ve işbirliği birlikte düşünülmelidir.

Tek başına Tayyip Erdoğan’ın yenilmesi yetmeyecektir. Aynı zamanda Anayasa değişikliği için hiç değilse referandum için gerekli 360 milletvekili çıkarılması da hedeflenmelidir. Bu ancak tüm muhalefetin ortak tutum olması, strateji belirlemesiyle mümkündür. Fakat Millet İttifakı içindeki İYİ Parti faktörü de düşünülürse tüm muhalefetin ortak strateji geliştirmesi mümkün görünmüyor.

Bu iktidarla birlikte düzeni de değiştirmenin ancak sosyalist ve devrimci mücadeleyle mümkün olacağını unutmadan Meclisi mücadele alanlarından biri olarak gören bir yaklaşımla ortak mücadeleyi örmek zorundayız. Seçimleri muhalefetin kazanmasıyla sömürü son bulmayacak, şiddeti azalacaktır. Gericilik ortadan kalkmayacak yeni iktidar bileşenleri içindeki sağ partilerin gölgesi altında varlıklarını sürdürecektir.

Bu seçimlerle birlikte özellikle iktidar bloğuna dâhil olan HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi programları açısından gelecek dönemde Mecliste olmanın verdiği güçle de daha görünür olacaktır. Cinsiyetçi yaklaşımları, çocuk yaşta evliliği savunmaları, boşanma durumunda nafakaya karşı çıkmaları gibi çok sayıda gerici, yoz söylem daha görünür olacaktır. Saray/AKP/MHP iktidarının kazanması durumunda Türkiye’nin ne yönde ilerleyeceği bugüne kadar uygulanan politikalarla birlikte bu yeni ittifak ortaklarının varlıkları da göstermektedir.

Sosyalist ve devrimciler Tayyip Erdoğan ve iktidar karşıtlığına indirgenen muhalefet anlayışına karşı ısrarla antikapitalist, antiemperyalist, antifaşist politikaları diri tutmaları, bu düzenden rahatsız olanların öfkelerinin düzen içi muhalefet içinde sönümlenmemesini sağlamaları gerekiyor. Saray ve iktidar karşıtlığının tek ölçü gibi alındığı ve kitlelerin bu ölçü içine sıkıştırılmaya çalışıldığı politikalara karşı Saray ve iktidarı değiştirmek yetmez, düzeni de değiştireceğiz iddiasını her alana taşımak, ayrışmayı bu noktada korumak gerekiyor.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi