Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

OHAL Sürüyor Hala

Bugüne kadar yaşadığımız tüm gelişmelerden alacağımız en önemli ders, AKP ve türevlerinin kendi iktidarlarını ‘kalıcı’ hale getirmek için her yolu denedikleri ve böylece yarattıkları güvenle, ilgiyle, seçmen desteğiyle yeterli güce eriştiklerinde kendi ideolojik, politik, siyasi düşüncelerini pervasızca uyguladıkları ve dayattıklarıdır…

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında 21 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen (Olağanüstü Hal) OHAL 18 temmuz 2018 tarihinde sona erdi… resmi söylem böyle; OHAL’in uygulandığı dönem boyunca birçok alanda yasal düzenlemeler yapıldı ve bu düzenlemeler sonuçlarıyla birlikte halen sürüyor… bu dönemde 30’dan fazla Kanun Hükmünde Kararnâme (KHK) ile kamudan 125 binden fazla kişi ihraç edilirken, 446 bin kişiyle ilgili adli işlem yapıldı; 1431 dernekle birlikte çok sayıda medya/ yayın kuruluşu kapatıldı…

OHAL uygulamalarıyla yaratılan devlet düzeni yaşamımızın her alanında karşımıza çıkıyor; adı OHAL uygulaması olmasa da biliyoruz ki en sıradan konser yasaklarından, gözaltı sürelerine, işçi grevlerinden Anayasal hakların savunulması için gerçekleştirilmek istenen eylemlere kadar uygulanan yasaklar OHAL’in bir yönetim biçimine dönüştürüldüğünü gösteriyor… son olarak KESK üyelerinin Ankara’daki adalet nöbetine ve yapmak istedikleri basın açıklamasına ilişkin kolluk gücünün ve kamu yöneticilerinin müdahalesi de gücünü OHAL düzeninden alıyor…

AKP’nin ve türevi partilerin halka, emekçilere, kadınlara, çevreye karşı ideolojik tavrının ülkemiz açısından en somut göründüğü dönem OHAL dönemi ve sonrası olduğunu düşünüyorum… kişisel olarak 2008 yılında İstanbul’daki 1 Mayıs kutlamaları sırasında uygulanan yasaklar, bir kentin emekçilerle inatlaşma uğruna felç edilmesi, iktidarın yaptığı açıklamalar vb. durumlar sonrası iktidarın aslına döndüğünü düşünmeye başladım. (denilebilir ki ‘AKP 1 Mayıs’ı resmi bayram ilan etti’ evet doğru; fakat benim bayramımı nerede, nasıl kutlayacağıma veya kutlayamayacağıma karar verdikten, en basit Anayasal hak olan ‘toplantı ve gösteri hakkı’mı iktidar belirledikten sonra o bayram/ etkinlik emekçilerin değil, devletin bayramıdır…)

OHAL uygulamaları süresince kamu görevinden çıkarılan 125 binden fazla insanın olağan hukuk düzeni hakkı bile ellerinden alındı… gücünü iktidarın KHK’sinden alan OHAL Komisyonu yargının yerine geçirilerek hukuk düzeni ortadan kaldırıldı… ihraç edilen çalışanlar için de, kapatılan yayın kuruluşları ve STK’lar için de aynı hukuksuzluk sürdürülüyor… bu hukuksuzluğun da ideolojik, politik, siyasi özünün geleneksel devlet yönetim anlayışı kadar, hatta onu da aşan biçimde iktidarın ideolojik tercihi olduğunu vurgulamak gerek… yukarıda AKP ve türevi partiler derken bu durumu belirtmeye çalıştım… siyasal İslam’ın sendikalara, sistem karşıtı örgütlenmelere, hatta reyim karşıtı siyasi partilere bile tahammülünün olmadığını görmek için doğuya ve günüye dönüp bakmak yeterlidir…

“Bizimle beraber grev denilen olaylar ortadan kalktı. Şimdi grevler yok. Grev olmuyorsa işçinin hakkını veriyorsun, hukuku gözetiyorsun demektir” diyen kişiyle geçmiş yılları eleştirdikten sonra; “Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek müdahale ediyoruz” diyen kişi aynı… bunun itiraf edilmesine de gerek yok aslında; AKP döneminde ertelenen ve dolayısıyla iptal edilen grev sayılarına bakmak, 2002 yılındaki sendikalı işçi sayısıyla bugünkü sendikalı işçi sayısına bakmak yeterli… bu kadar değil elbette; gerçek alım gücü açısından 2002 yılındaki ücretlere ve bugüne bakmak da yeterli… yukarıdaki alıntıda “işçinin hakkını veriyorsun, hukuku gözetiyorsun” sözünün yalnızca söylemden ibaret kaldığını yaşadığımız yoksullaşma gösteriyor da bu kadar değil; yoksullaşma yaygınlaşıyor. artık orta gelir gurubu çalışanlardan söz etmek olanaksız… çok kazananlar/ sermaye ve yoksullar biçiminde bir çalışma düzeni kuruldu; bu da OHAL düzeni sayesinde sürdürülüyor…

OHAL’den söz etmişken yargısız, sorgusuz ihraç edilen, vatan haini ilan edilen, mezarlıklara gömülmesine bile izin verilmeyen ve sonra ‘pardon’ denilenler var ya, o insanların bir kısmı artık yaşamıyor… ölümlerinden sonra göreve iade edilen onlarca insan… iktidarın bunlarla ilgili bir tek açıklama yaptığını, özür dilediğini duyan var mı? bu insanlar içinde yaşadıklarına katlanamayıp canına kıyanlar var, yakalandıkları hastalıklar nedeniyle ölenler var… peki bu insanlar hakkında haksız işlem yapanlarla ilgili bir yaptırım, soruşturma var mı, yok… neden? çünkü iktidar en başta OHAL kapsamı içerisindeki karar ve uygulamalarda imzası olanları korumaya aldı… hukuku gözetmekten anladıkları da bu zaten…

belki bunlardan hukuk mu bekliyorsun veya var olan hukuktan adalet çıkar mı diyenler olabilir. bu sorunun haklılık payı olduğunu kabul ediyorum; ancak bir şeyi daha biliyorum; 12 Eylül Anayasası ve hukuku bile şu anki AKP hukukundan ve yargısal işleyişten daha iyidir diye düşünüyorum… sanırım bugüne kadar yaşadığımız tüm gelişmelerden alacağımız en önemli ders, AKP ve türevlerinin kendi iktidarlarını ‘kalıcı’ hale getirmek için her yolu denedikleri ve böylece yarattıkları güvenle, ilgiyle, seçmen desteğiyle yeterli güce eriştiklerinde kendi ideolojik, politik, siyasi düşüncelerini pervasızca uyguladıkları ve dayattıklarıdır…

OHAL düzeniyle üniversitelere rektörlerin seçimle değil atamayla gelmesi, Gezi Davası’nda olduğu gibi beraat kararı verilmiş davalar ve yargılanan kişiler hakkında yeniden yargılama yapılıp tutuklama yoluna gidilmesi, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş örneklerinde olduğu gibi AİHM ve AYM kararlarının uygulanmaması, bir gece yarısı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi onlarca olay OHAL’in sürdüğünü göstermiyor mu…?

 

memleketim

 

adamakıllı soluklanıyorum

olasılıkların kaygısıyla

memleketim diyorum

ah! ağuların gül koktuğu memleketim

öyle güzelsin ki

anlatılması öyle zor

yazılması/ çizilmesi ve gezilmesi yasak

 

insanlıktan öte herşeyin verildiği

ağıt yakanı bulunmayan ölümleriyle

acının ayakları altında memleketim

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar