Girizgah niyetine…
Hava döndü işçiden işçiden esiyor yel
Dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı
Bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı
Bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
Can Yücel
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ü ‘öfke’yi şöyle tanımlıyor: “İnsanı inciten ya da çıkarına dokunan bir olay karşısında içinde duyduğu ve kendisini sert davranışlara zorlayan kaynaşma, kızgınlık, ‘hışım’, ‘hiddet’ “. Bu tanımdan hareketle işçi sınıfının öfkesini şöyle tanımlayabilir miyiz: “İşçi sınıfını değersizleştiren, boyun altına alan, sömüren, ağır koşullarda çalıştıran kapitalist sisteme/çalışma koşullarına karşı duyduğu ve bir ‘çözüm’ için kendisini başkaldırmaya, isyana, etkili eylemlere zorlayan, arayışlara iten, kızgınlık, hışım, hiddet ve şiddet”. Sanırım, eksiği ile gediği ile işçi sınıfının öfkesini iyi/kötü böyle tanımlayabiliriz. O zaman şimdilik bu tanımı bir kenara not edelim.
Bir de sermaye cephesinin işçi sınıfının sırrını bazen doğrudan bazen dolaylı olarak anlamak, öğrenmek için başvurduğu çeşitli ‘disiplinler’ vardır. Sosyal Psikoloji de bunlardan biridir. Kuşkusuz sermayenin işçi sınıfını hem ‘tekil’ hem ‘çoğul’ olarak bir ‘anlama/öğrenme/çözme’ alanı da olan bu disiplinin ‘öfke’ gibi bir olguyu yok sayması imkansızdır. O zaman sınıfın sırrı olan öfkeyi anlamaya çalışan bu disipline de bir göz atmakta yarar var. Bakalım ne diyorlar. Çok teorik kitaplara başvurmadan, sıradan bir ‘google’ taraması bize istediğimizi verecektir. Sermaye cephesi ile uyumlu düşünen bir ‘yerden’ biraz uzunca da olsa alıntı yaparak ‘sorun’u anlamaya çalışalım:[1]
Önce tanımlama:
“Gerçek veya hayali bir zarar görme sonucunda ortaya çıkan intikam ve cezalandırma itkilerinin de sıklıkla refakat ettiği kuvvetli bir memnuniyetsizlik hissidir.”
“Engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun bırakma, kısıtlama vb. gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye ya da kişiye yönelik şu ya da bu biçimde saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen oldukça yoğun olumsuz bir duygudur.”
“Bireyin hem kendisini, hem yöneltilen kişiyi, hem de çevredeki diğer insanları rahatsız eden şiddetli ve olumsuz bir duygudur.”
Ve, burjuva sınıfının disiplininin organik ‘aydın’ı olarak şöyle diyecektir:
“Bu tanımlardan yola çıkarak Öfkenin istenmeyen bir duygu olduğunu, bireyin bir engellenme yaşadığı (veya yaşadığını düşündüğü) zaman ortaya çıktığını, bireylerin bu duygudan kurtulmak için farklı yöntemlerinin olduğunu söyleyebiliriz.”
Evet, öfkeye dair TDK’nın Türkçe Sözlük’ündeki ‘olumlu’ tanımlama burada tamamen ters yüz edilerek burjuvazi adına layık olduğu bir şekilde olumsuz tanımlanmaktadır. Kuşkusuz sınıfının sesi/disiplini olarak…
Peki, ne yapmalı? Buyurun:
“Ülkemizde öfke problemi olan bireylerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Buna bağlı olarak da öfke problemi yüzünden ortaya çıkan şiddet olayları da günden güne büyük bir hızla artmaktadır. Bu yazıda öfkeli bireylerin bilişsel yetersizliklerinin saptanması ve buna uygun öfke kontrolü geliştirilmesine yardımcı olmayı amaçlamaktayım.”
Hımm, demek ki neymiş, öfkeli bireyler, biz öfkeli işçiler olarak okuyalım, bilişsel yetersizlermiş ve öfke kontrolü yapamıyorlarmış. Bu da bir sorunmuş, kapitalist sistem adına çözmek lazımmış. O zaman burjuvazi ile çıkar çatışması olan işçi sınıfı için öfke iyi bir şeydir… Bu tespit ile bu kısa ‘girizgah’ı kapatmış olalım…
Sınıfın öfkesine dair bir hafıza tazeleme…
Köylükler uykusunda döndü dönüyor sola
Güne bakıyor bebek büyüyen yumruğuyla
Başaklar göverdi bak başkoydular bu yola
Şaltere uzanıyor allaha açılmış el
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
Can Yücel
Kuşkusuz tarihsel açıdan baktığımızda ‘işçileşen’ bireylerin öfkesine her zaman rastlamak mümkündür. Elbette, bir başkaldırı olarak, bir isyan olarak bu öfke önemlidir. Lakin kapitalist üretim tarzı ile birlikte yeni bir ‘özellik’ kazanan işçinin öfkesi oldukça farklıdır. Zira ‘çalışma’ kavramı artık başka bir anlam kazanmış, işçi bir özne olmaktan çıkarılmış, bir nesneye dönüştürülmüş ve değersizleştirilmiştir.
Kapitalist üretim tarzının egemen olması ile birlikte işçinin ‘öfkesi’ de değişmiş, amacı, yönelimi, biçimi farklılaşmıştır. Başlangıçta ‘Ludizm’ şeklinde gelişen hali ile önce kapitalist üretim tarzına ve dayattığı hayat tarzına büyük bir öfke ile karşı çıkmışlardır. 18. yüzyılın sonu 19. yüzyılın başı bu büyük başkaldırının, itirazın ve bunun ifadesi olan öfkenin biçimidir. ‘Ludizm’ ya da makine kırıcılığı olarak hor ve hakir görülen bu eylem/hareket…
İşçi sınıfının görkemli bir öfkesi olan ‘Ludizm’e burjuvazi de kendi geleceğini, kurmakta olduğu bir sistemi/düzeni/üretim tarzını tehdit eden bu başkaldırıya daha büyük bir sınıf öfkesi ile saldırıp, tarihten silmiştir. Bu, çıkarları çatışan iki sınıfın 18. yüzyıl bitip 19. yüzyıl başlarken karşı karşıya geldiği öfkelerini test ettiği ilk büyük muharebedir…
İşçi sınıfı Ludist öfkenin yenilgisinden sonra, arayışını, sıkıntısını dışa önce yardım sandıkları, sonra sendikalar olarak yeniden savaş sahnesine sürdü. Evet, bu da düpedüz bir itiraz idi ve bir öfkeyi temsil ediyordu. Ne var ki, daha ‘ılımlı’/ ‘uyumlu’ bir öfke… Bir yandan işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı kendisini korumak için bir başka türlü öfke ile “korunma” yolları arıyor; diğer yandan bu korunma yolları için oluşturduğu fonları/kaynakları burjuvazi ile giriştiği ve grev olarak tanımlanan yeni öfkesel eylemleri finanse etmeye çalışıyordu. Ve el yordamı ile öfkesini dile getirecek daha etkin/aktif bir örgüte, sendikaya ulaşıyordu. Ne yazık ki, zaman içinde öfkeyi de kontrol altında tutacak, kapitalist sistem ile/üretim tarzı ile uyum sağlamaya açık bir örgüt olarak…
Nitekim Çartizm ile kapitalist sisteme/düzene/ üretim tarzına bir itirazın öfkesi olmaktan çok, onunla birlikte uyum içinde olmayı ‘önceleyen’ evcilleştirilmiş bir öfke olarak karşımıza çıkacaktı sendikal örgütlenme… Ne yazık ki, işçi sınıfının red temelli öfkesi artık genel olarak sendikacılık adı altında kabul temelli bir öfkeye evriliyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonrası işçi sınıfının bu ılımlı öfkesi daha da yumuşatılarak ‘işbirliği’/ ‘sosyal diyalog’/ ‘neo-korporatizm’ gibi politikalarla neredeyse ‘yok edilerek’ başka bir evreye taşındı. Kuşkusuz işçi sınıfını sınıf yapan bu öfke dönüştürülürken, sınıf mücadelesi de başkaldırısı da dönüştürülmekteydi. 20. yüzyılın sonu, 21. yüzyılın başı bu ‘büyük buhran’ın tanığı oldu öfke adına.
Artık Ludist atalarını anımsamayan, Çartizmden haberdar olmayan, işbirlikçiliğin rantını bile mumla arayan işçi sınıfı tüketim, borçlanma ve işsizlik prangası ile teslim alınmış, öfkesiz bir sınıfa dönüştürülmüş gibidir. Kuşkusuz görüntü ile öz arasında bir fark vardır. Ve işçi sınıfının özünün öfke ile donatılmış olduğu bir gerçektir… İşçi sınıfının öfkesinin tarih sahnesine çıkışı adeta “uzun dalgalar” gibidir; ya da dipten gelen dalgalar gibidir… Ve hep en tehlikeli olan amok koşucusunu tetikleyen şey de işçi sınıfının öfkesidir…
Bitirirken son söz öfkenin şairinin olsun
Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark
Ve durdu muydu birgün bu kör, avara kasnak
Bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak
Sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
Can Yücel
[1] http://psikolojizmir.com/2013/08/ofke-nedir-ofkenin-psikolojik-boyutu-ve-ofke-kontrolu/