Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Nerden Baksan Tutarsızlık

Emekli amirallerin 3 Nisan gecesi yayınladıkları bildiri özellikle Saray ve AKP’ye bir lütuf olarak sunuldu. Ve ne yazık ki önümüzdeki günlerde toplumun seslerini, taleplerini bu bildiri etrafında kopartılacak fırtınayla kesecekler gibi görünüyor

Ülke gündeminde HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tutuklanması, HDP’ye kapatma davası, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kayyum rektöre karşı direniş, işçilerin ücretsiz izine çıkarılma ve Kod:29’la işten çıkarmalara karşı işçi direnişleri, kadınların İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilmesine karşı sürdürdükleri eylemler, yoksullaşma ve işsizlik karşısında sokaktaki hoşnutsuzluğun görünür duruma gelmesi gibi olaylar belirleyiciydi.

Özellikle son bir yıldır kendi gündemini yaratamayan ve muhalefete yanıt verme/ savunma pozisyonunda olan Saray/ AKP/ MHP iktidarı kendi seçmen tabanını da belirgin biçimde yitiriyordu. Emekli amirallerin 3 Nisan gecesi yayınladıkları bildiri özellikle Saray ve AKP’ye bir lütuf olarak sunuldu. Ve ne yazık ki önümüzdeki günlerde yukarıda saydığımız toplum kesimlerinin seslerini, taleplerini bu bildiri etrafında kopartılacak fırtınayla kesecekler gibi görünüyor.

Meclis Başkanı’nın “Cumhurbaşkanı isterse Möntro Sözleşmesi’nden de çıkılabilir” sözü üzerine yapılan uyarı ve eleştiriler sonrası Meclis Başkanı sözünü geri almış ve bu tartışma gündemden düşmüşken yayınladıkları bildiri yeniden Möntro’yü gündeme taşımakla kalmadı, Saray ve AKP’ye yeniden “mağdur”, “vesayet”, “darbe” üzerinden hareket alanı sağladı. Nitekim gece yarısından itibaren bakanlar, Cumhurbaşkanlığı sözcüleri, yandaşları verdikleri tepkilerle bu pozisyonu aldılar.

Bildiriye imza atan amirallerin ortak özelliklerinin Avrasyacı kanattan olması önümüzdeki Yüksek Askeri Şura’da 1500- 2000 arası Avrasyacı subayın emekliye sevk edileceği iddiasına karşı bir ön alma olduğu yönündeki saptamalar da mümkün. Bu durumda ordu içinde NATO ve Avrasyacı gruplar arasındaki bir çatışmadan söz edilebilir; bu ise kaçınılmaz olarak en azından kısa vadede muhalefet arasında da bir çatlak yaratabilir. Kaldı ki İYİ parti içinde farklı görüşler açıklanırken, ilk gün SP ifade özgürlüğü, CHP gündem değiştirme çabası vb. olarak değerlendirdi.

Bu bildirinin Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin artması üzerine ABD, AB ve NATO’nun açıklamalarının üzerine gelmesi, Möntro’nün önemi ve Türkiye’nin taraf olmaması açısından anlamlı görünse de, kullanılan dilin ve gece yarısı yayınlanmasının iç politikada etkilerinin hesaplanmaması tam olarak tutarsızlıktır.

04 ocak 2021 tarihli “2020’den 2021’e Kalanlar” başlıklı yazımızda “2021 yılında da dış ilişkiler ve zorlamaların düzeyine göre ülke içerisinde bazı değişiklikler yapılacak olsa da, Saray’ın tavrını esas olarak ABD, AB ve Rusya’nın aralarında yaşanacak gerilimler belirleyecektir.” saptamasını yapmıştık. Görünen o ki özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, Kafkasya’daki gelişmeler, Suriye, Ortadoğu, Akdeniz üzerindeki egemenlik kurma ‘savaşları’ içeride de yansımalarını bulacak.

GÖSTERE GÖSTERE FAŞİZM

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun hukuksuz biçimde vekilliğinin düşürülmesi kadar, tutuklamak için evine gelen polislerin sürükleyerek, yaka paça götürmeleri, sonrasında rahatsızlanması üzerine hastaneye kaldırılması ve sonra yine kaçırılırcasına hastaneden hapishaneye götürülmesi tüm muhalefete bir gözdağıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatılması talebiyle savcılığın hazırladığı iddianame esastan reddedip geri göndermesi üzerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “HDP ile birlikte Anayasa Mahkemesi de kapatılmalıdır” sözü hukuksuz bir düzen istendiğini, faşist düzenin kurumsallaştırılmak istendiğini göstermesi açısından önemliydi. Bu söz başlı başına suç unsuru olmakla birlikte bir işlem yapılmayışı da (tüm yaşananlarla birlikte) hukuksuzluğun norm olduğunu bir kez daha gösterdi.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyum rektöre karşı direnişleri sırasında tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılması için yaptıkları eyleme polisin sokak ortasında, herkesin özü önünde uyguladığı şiddet ABD’de George Floyd’un “nefes alamıyorum” çığlığını anımsattı. Belli ki öğrencilerin ve akademisyenlerin kayyum rektörü tanımamaktaki inat ve ısrarları Saray/ AKP/ MHP için bir “iktidar” sorunudur. Kendi iç işleyişlerinde karşı çıkış veya uyarıyla karşılaşmayan iktidar sahiplerine Boğaziçi öğrencilerinin ve akademisyenlerin karşı çıkışları gerici-faşist yapının da yüzünü teşhir etmesini sağlıyor.

Migros’ta ücretsiz izine çıkarılan veya Kod:29’la işten atılan DGD Sen üyesi işçiler Migros patronu Tuncay Özilhan’ın evinin önünde basın açıklaması yapmak istediler. Ancak kaymakamlık korona salgının gerekçe yaparak Özilhan’ın evinin bulunduğu sokakta gösteri ve eylem yapma yasağı getirip kişiye/ sermayeye özel bir koruma/ kollama kararı aldı. Kod:29’un işverenlerce ahlaksız biçimde uygulanması karşısında yasaları koruma, uygulama görevi olanların yasaları çiğneyenleri ve işçileri açlığa terk edenleri koruduklarını gösterdiler.

İşçilerin sendikal örgütlenmesi karşısında ücretsiz izine çıkarma, kod:29 ile işten atma, mobbing gibi uygulamalar karşısında uzun süren davalar sonucu kazanımlar elde edilse de, çözümün işçilerin ve emekten yana tüm güçlerin ortak mücadelesinden geçtiğini gördüğümüz onlarca örnek var. Bu yüzden iktidar/ sermaye işbirliğine karşı emekçilerin, emekten yana olanların, yoksulların ve işsizlerin tümünü kapsayacak bir mukavemeti örmek zorundayız.

GELİR SERMAYEYE AÇLIK HALKA

Korona salgını sonrası uygulamaya konulan işten çıkarmama yasağı, kısa çalışma ödeneği uygulaması ilk başta çok yararlı ve insani gibi göründü. Elbette tümüyle gelirini yitirmek durumunda kalan işçiler için kısa çalışma ödeneği “kuru ekmek”ten fazlası değildi. Fakat alınan son kararla 31 mart 2021’de kısa çalışma ödeneği sona erdi. Önümüzdeki günlerde çok daha fazla işçinin ücretsiz izine çıkarılma ve işten atılmasıyla sonuçlanacak bu durum karşısında, kısa çalışma ödeneğinin sürmesi talebi de emekçilerin taleplerine eklenmek zorundadır.

Gerekçesi açıklanmamakla birlikte Saray/ AKP/ MHP iktidarının ekonomi politikalarındaki iflasının bir sonucu olduğu açıktır. Korona salgını boyunca vergi afları, ucuz krediler, gümrük kolaylıkları, müşteri garantili işler yoluyla sermayeyi zengin etmeye yönelik ekonomik sömürü devam etti. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de salgın büyük bir sermaye transferi için araç olarak kullanıldı.

Kapitalizmin kâbesi ABD daralan iç talebi canlandırmak, salgın süresince gelirlerini yitiren halkı ‘sakinleştirmek’ ve rahatlatmak için dar gelirli toplum kesimlerine 2 trilyon dolara yakın kaynak aktarma kararı alırken, Saray/ AKP/ MHP iktidarı ise asgari ücretin yarısı kadar bir kısa çalışma ödeneğini kaldırıyor.

İşçilerin, yoksulların geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısıyla, güvensizlik duygusuyla, iktidarın ve sermayenin insani değerleri yok etmesi karşısında canlarına kıydığı, iş cinayetlerinde canlarını yitirdiği koşullarda sosyal politikalar, iş güvencesi, insanca ücret, sağlıklı ve güvenli iş koşullarının yaratılması öncelikli gündemimiz olmaya devam etmelidir.

YENİ KOMŞUMUZ ÇİN

Gündeme yeterince gelmese de İran ile 25 yıllık işbirliği anlaşması imzalayan Çin yeni komşumuz sayılmalıdır. Türkiye’nin Çin ile 500 milyon dolarlık anlaşma yapmasını önemli sayanlar açısından gözden kaçırılsa da, Çin’in Türkiye’ye uzun süreli bir ortak olarak bakması olası değildir.

ABD’de Biden’ın başkan olması sonrası İran’a ve Çine yönelik hamleler karşısında bu iki ülke karşılık vermiş oldular. Görünen o ki Çin bundan böyle İran’ın müdahil olduğu Suriye, Yemen başta olmak üzere tüm alanlarda kendini gösterecek. Aynı anda da İran kendisine yönelik olası ambargoları Çin üzerinden delecek.

Bu işbirliğine Rusya’nın da olumlu bakması Ortadoğu başta olmak üzere ABD karşısında ve ABD’nin ‘düşman’ olarak gördüğü ülkelerin fiili bir ittifak geliştirmesini sağlayabilir. Türkiye ise çok yakın bir gelecekte Ukrayna, Kırım konuları başta olmak üzere dış siyasette en sıkışık dönemini yaşayacak gibi görünüyor. NATO’nun (ABD ve AB ile birlikte) Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında olduklarını, destek vereceklerini açıklamaları, Türkiye’nin bu konuda (özellikle Kırım’ın işgalinde) aynı çizgide bulunması, ancak Suriye ve Ortadoğu’da Rusya ile ‘ortak’ olması Saray/ AKP/ MHP iktidarının dış siyasetteki çelişkisi olarak duruyor.

Bir yandan S-400 sorunu, bir yandan ABD’de görülecek Halbank davası Saray/ AKP/ MHP iktidarının en büyük dış sıkıntıları olarak duruyor. Ekonomik krizle birlikte, iktidarın tarihsel bağları, NATO üyeliği, iç siyasi dengeler vb. birlikte düşünüldüğünde iktidarın batı dışında bir seçeneği yok gibi görünüyor. Bu durumda dış siyasette köklü değişiklikler gerçekleşebilir. Esasında Saray/ AKP/ MHP iktidarın şu anki durumunun kabulü ve tanınması karşılığında her tavizi vermeye hazır ve mecbur bir çaresizlik içindedir.

İçerde ve dışarıda barışı savunamayacak, savunmayacak olan iktidarın karşısında ancak ve ancak içerde ve dışarıda halkların kardeşliği temelinde bir yaklaşımla durulabilir. Korona salgını karşısında bile aşı milliyetçiliğinden aşı pasaportuna kadar insanlık ve ahlak dışı bu küresel yağma ve savaş düzenine karşı tek çıkışımız barıştır.

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi