Mukavemet, basılı dergi formundan web formuna geçerek yeniden başlıyor. Tebrik ediyor; bu kez uzun ömürlü olmasını diliyorum.
Mukavemetçi dostlar evvelce dergide yazdığım yazılarıma bu kez web sitesinde devam etmemi istediler. Sağ olsunlar.
Bu sitede sol ve özgürlükçü okurlarla sohbet etmeye çalışacağım.
Sohbet diyorum, evet…
Basılı formatın internet sitesine göre bazı avantajları var, doğru, (mesela webde site kapanır “server” silinir, yazılar artık yoktur; ya da yazının değiştirilmesi mümkündür) öte yandan sitenin de bir avantajı var.
Ve üstelik özgürlükçü kamuoyu açısından çok kıymetli bir avantaj…
Sürekli etkileşim…
Eskiden beri tek taraflı bir yazar-okur ilişkisinin baskın olduğu dergi, gazete türü basılı yayınların sol için, en azından özgürlükçü sol için, çok da uygun olmadığını yahut daha iyi bir deyişle, fena halde yetersiz olduğunu düşünmüşümdür.
Sağ açısından o kadar sorun değil belki… Bir lider, düşünüp taşınır, bir doktrin geliştirir ve onu takipçilere vaz eder. Onlar da tenvir olur ve gerektiği şekilde o fikri/talimatı eyleme dökerler.
Bu durum sağın tabiatına uygundur. Belki bir kısım solun bile…
Fakat özgürlükçü düşünce, fikir üretimi için karşılıklı konuşmaya ihtiyaç duyar. Fikirlerin çarpışmasına… Onların hayatta denenip, sonra bu deneylerin bir yerlerde toplanıp tartışılmasına… Böylece yeni veya daha gelişkin fikirlerin üretilmesine… Onların da yeniden hayatın kantarına vurulmasına, vs, vs…
Bir internet sitesi, basılı mevkutenin webdeki hali değil de geniş bir sohbet, bir tartışma platformu olabilirse özgür düşüncenin tam ihtiyaç duyduğu bir şey olabilir.
“Tartışma” kelimesini kullanmaktan da doğrusu çekiniyorum. (Dilimizi sadeleştirirken medyanın etkisiyle epeyce de bir fakirleştirdik sonuçta)
Solda tartışma denilince, çoğunlukla, tarafların kalemşörlerinin birbirine “reddiye” yazıları döşemeleri akla geliyor. Bu ise benim demin anlattığım fikir ve fiil diyalektiğiyle tamamen ilgisiz.
O zaman umalım ki burası her çeşit özgürleştirici fikrin soyuttan somuta değişen skalalarda boy gösterdiği, birbiriyle iletişerek zenginleştiği bir ortam olsun.
İslamist Faşizme Mukavemet: Ama Nasıl?
Gelelim günümüzün pratik sorununa: İslamcı bir totaliter rejimin yükselişi ve yerleşmesi…
Ben dâhil, kimileri buna İslamofaşizm veya İslamist Faşizm diyor.
1990 sonbaharında Turan Dursun suikaste kurban gittiğinde yaklaşan tehlikenin adını Demokrat dergisinde böyle koymuştum: İslamist Faşizm!
Sonuçta o zaman uzak bir tehlike gibi görünen şey şimdi fazlasıyla yakın bir tehlike…
Hâttâ eksik bir sürümüyle de olsa, kısmen içinde yaşıyoruz.
Ülkenin demokratları bu aşikâr tehlikeyi niçin önleyemedi? Bu elbette yapmamız gereken bir tartışma…
Ama artık pratik konular geçmişe ilişkin değil daha çok geleceğe ilişkin olmalı.
Her şey bitmiş değil ama hata kaldıracak aşamayı da çoktan geçtik.
Çok zor bir görev var, Türkiye’ye iyi kötü demokrasiyi arzulayan herkesin önünde…
Asgari müştereklerde, İslamizmin yeni nesil faşist varyantına karşı, ona itiraz eden herkesle bir araya gelmek…
İster sağ ister sol jargonla olsun, mesela 1920’lerin Almanya’sındaki gibi, demokratların ortak bir mücadele platformunu önemsiz gören anlayışın bugünkü türevlerine karşı çıkmalıyız.
Epeyce ortalıktalar ve suret-i haktan görünmeyi de beceriyorlar.
***
Fakat asgari müştereklerde birleşmek de yetmiyor… Asgari müşterek cephelerinin çoğunluk, kötü bir özelliği vardır.
Hantal olurlar!
“Asgari” uğruna o kadar çok değerli şeyi güverteden atarlar ki…
Demokratik muhalefete hareket kabiliyeti ve orijinallik kazandıran şeylerin çoğu, işte “diğer ortağa uymaz” diye safra sayılan o “şey”ler arasında addedilir.
Çare ne?
Çare hareketli, demokrat bir eylemci bir grubun demokrasi cephesinin öncü gücü olabilmesi ve diğer ortakları harekete tahrik edebilmesi…
Doğrusu 2. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında birçok ülkede –mesela komünist partiler önderliğinde- bunun etkin örnekleri mevcut olmuştu.
İmkânsız bir görev değil yani…
Bu web sitesi böyle bir anlayışın filizlenmesinde bir nebze bile rol oynarsa işlevini yerine getirmiş olur.
Diyelim, oldu! Mesele halloldu mu?
Aslında hayır.
Asgaride ortaklaşmış ama hareketli bir demokrasi cephesi… Evet, iyi olur ama bahsettiğimiz şey bir Antifaşist Direniş!
Sert bir iş yani…
Örnekler var…
Fransızların o meşhur “Resistancé”ı
İşgal yılları İstanbul’unun o Mukavemet Teşkilatı!
Evet, gereken mukavemettir…
Tamam, ama bunun için “mukavim” olmak gerekir, yani dayanıklı, kolay kırılmayan cinsten…
Dayak yese de, yere yıkılsa da her zaman yeniden ayağa kalkıp bir yumruk da kendi atan cinsten…
Özgürlükçü veya değil, her çeşit solun bir zamanlar olduğu kadar mukavim olmayışı belki de en büyük sorunu…
Zaten o yüzden olası bir demokrasi platformuna önderlik edemiyor. Önderlik edemediği için kitleselleşemiyor; kitleselleşemediği için önderlik edemiyor.
Peki, neden mukavim olamıyor?
Çünkü kendi geçmişindeki hatalarla fazla meşgul, sürekli bir iç hesaplaşma içinde…
Çünkü çok fazla düşünüyor az eyliyor.
Çünkü meselenin, her nedense, iyi hâttâ mükemmel bir teori bulunca çözüleceği fikri saflarında fazla yaygın.
Böyle bir şey zaten mümkün olmadığından, hiçbir zaman kendine yeterince inanamıyor.
Bu algı, biyolojik yaşı ne olursa olsun yaşlıların düşünce tarzıdır.
Sol, hele de özgürlükçü sol gençleşmelidir.
Biyolojik bir gençleşmeyi kast etmiyorum.
Hata yapmaktan korkmayan…
Düşündüğü kadar da eyleyen…
Teoriyi o eylemden türetmeye hevesli…
Atak…
Ülkeyi demokrasiye dünün muhafazakâr muktedirleri ama şimdinin yeni muhalifleri götüremez.
Şimdinin utangaç, hantal, sürekli defanstaki güya “demokrasi cephesi”ne taze bir kan ve genç bir ruh gerekiyor.
O ruh eğer gelirse, sadece soldan, soldan gelecek…