Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Muhalefete Karşı Muhalefet ve Restarasyon

İktidarı değiştirmek için olduğu kadar, yerine gelecek iktidara karşı da özgürlükleri, demokrasiyi ve ekonomik- sosyal haklarımızı savunacak, bunların mücadelesini verecek bir mukavemet hattı zorunludur

Seçim sürecinin fiilen başlamasıyla birlikte Saray/AKP/MHP iktidarı bugüne kadar yaptıkları ve bundan sonra yapacaklarını anlatmak yerine muhalefetin ‘ne kadar kötü’, ‘yetersiz’, ‘millet düşmanı’, ‘terör işbirlikçisi’ vb. olduğunu anlatarak seçmenlerini tahkim etmeye çalışıyor. Bir yandan 20 yıldır yıldır ülkeyi kendileri yönetmiyormuş gibi ‘Yeter söz milletin’ diyerek Demokrat Parti’ye atıf yaparak, 2. Dünya Savaşı yıllarındaki yoklukları anımsatarak oy isterken, bir yandan da ‘Bunlara öyle bir çakalım ki bellerini doğrultamasınlar’ diyerek iktidar için yapabileceklerinin ipuçlarını veriyorlar.

Sistem içi muhalefet ise Altılı Masa olarak başladıkları yolculuğu Millet İttifakına çevirerek geçtiğimiz hafta Ortak Politikalar Mutabakat Metni’yle seçimler sonrası yapacaklarını, nasıl bir devlet düzeni ve siyasi, ekonomik, sosyal yapı kuracaklarını açıkladılar. Medyada yoğun olarak tartışıldığı üzere adına Ortak Politikalar Mutabakat Metni dense de devletin yeniden yapılandırılması ve siyasetin daha da sağa kaymasının kabulü olarak görmek gerekiyor. Kürt Sorununa ve çözümlerine değinmeyen, İstanbul Sözleşmesinin adı geçmeyen, cinsiyet ve cinsel yönelimle ilgili ayrımcılığa karşı iktidar gibi aile vurgusunu öne çıkaran, sendikal örgütlenmeye değinirken grev hakkını görmeyen, Alevilerin eşit yurttaşlık çağrısını duymayan çok sayıda eksiklik dikkate alındığında açıklanan metin restorasyondan öteye geçemiyor. Söz konusu metinde Saadet Partisi’nin, Deva Partisi’nin, İYİ Parti’nin dinsel, ekonomik, etnik hassasiyetleri dikkate alınırken sözcük olarak bile laiklik vurgusunun yapılamayışı, Devlet Özel İşbirliği projelerinin süreceğinin açıklaması, metinde Kürt sözcüğünün bile yer almaması, toplum, halk yerine millet sözcüğünün kullanılması Millet İttifakının Tayyip Erdoğan ve iktidar karşıtlığına telim olurken toplum kesimlerinin taleplerinin görmezden gelinmesi mutabakatın içeriğini göstermektedir.

Mutabakat Metni kadar önemli ve çarpıcı olan bir başka konu ise Millet İttifakı’nın çıkaracağı aday tartışmasının parti yönetimleri yerine medyada, sokakta aracılar yoluyla ifade edilmesidir. Örneğin İYİ Partili olduğu söylenen, bilinen kişilerin ellerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşıyım dövizleri tutuşturarak CHP binaları önüne, Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu yerlere gönderilerek algı örgütlenmeye çalışılıyor. Kamuoyuna açıklanan metne yönelik eleştiri ve katkılara yönelmek, bunlar üzerinde çalışmak yerine Millet İttifakı’nın çıkaracağı adaya ilişkin ittifak içi yürütülen hareketler seçim sonrası hesapların bugünden görülmeye çalışıldığını gösteriyor. Sosyal medya üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı yürütülen kampanyanın muhalefet seçmenleri arasında bir kırılma yaratma olasılığı yüksektir. Bu nedenle iktidarın da bu kampanyaların büyümesi ve çeşitlenmesi için adımlar attığını, atacağını düşünmek gerekiyor.  Saray/AKP/MHP iktidarının muhalefete karşı muhalefetine Millet İttifakı’nın kendi iç, göründüğü kadarıyla İYİ Parti’nin Kemal Kılıçdaroğlu özelinde CHP’ye karşı muhalefeti de ekleniyor gibi görünüyor.

İktidarın özgürlükleri yok ettiği, ‘Bunlara öyle bir çakalım ki’ diyerek seçimleri kazanması durumunda neler yapabileceklerinin ipuçlarını verdiği, yoksulluğun ve işsizliğin yaygınlaştığı, en sıradan demokratik tepkilerin bastırıldığı koşullarda Millet İttifakı bileşenlerinin seçim sonrası hesaplarını bugünden görme istekleri, aday tartışmalarını kendi siyasi gelecekleri üzerinden sürdürmeleri aynı zamanda devleti dönüştürme ve yönetmede etkin olma isteğinin sonucudur. Birbirine benzemeyen, ideolojik farklılıkları olan altı partinin bir araya gelerek ortak bir metinle kamuoyunun karşısına çıkarak yarattıkları olumlu hava adaylık tartışmaları, iktidarın müdahale araçları ve yollarıyla bozulmaya açık hale getiriliyor.

Geçtiğimiz hafta HDP Anti-kapitalist Demokratik Ekonomi Programı’nı açıkladı. Millet İttifakı’nın Mutabakat Metninde yer alan ekonomi politikalarına kıyasla daha solda ve emekten yana olan programda özel mülkiyete, barınma krizine, vergi politikalarına kadar birçok alana değinilirken, sorunun kaynağının kapitalizm olarak görülmesi ve ifade edilmesi emekçiler, yoksullar, işsizler açısından önemli bir ayrımdır. Demokrasinin ekonomik süreçlerden bağımsız olmadığının, bu süreçlerde de halkın karar verici olmasının belirtilmesi önemlidir.

Saray/AKP/MHP iktidarının tek seçeneğinin Millet İttifakı olarak algılandığı, bu yönde psikolojik, siyasi girişimlerle HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı çıkarmaması ve Millet İttifakı’nı desteklemesini savunanların Kürt Sorununu yok saymaları, HDP’ye yönelik baskıları, kapatma ve hazine yardımının kesilmesi davalarını görmemeleri karşısında açıklanan Anti- kapitalist Demokratik Ekonomi Programı siyasi olarak da önemlidir. HDP’nin seçimlerde ve seçimler sonrası oluşacak Meclis denkleminde desteğini istemek için atılması gereken adımları, en azından hassasiyetleri göstermesi açısından da ayrıca önemlidir.

GÜVENLİK SORUNU

Önce ABD’nin ardından bazı Avrupa ülkelerinin ‘ibadethanelere, sık ziyaret edilen kalabalık yerlere karşı terör tehdidi olabileceği’ gerekçesiyle seyahat uyarısı ve konsolosluklarını kapatmaları üzerine iktidar somut gerekçelerini sormak, yurttaşları uyarmak yerine bu ülkelere misilleme yapma yoluna gitti. Tehdidin sebeplerinden birinin Avrupa’da Kuran yakma olayları, bir diğerinin ise Suriye ile normalleşme adımlarından rahatsız olan ve ihanet olarak gören bazı cihatçı örgütlerin varlığı gösterildi.

29 Ocak’ta Halep’in doğusuna gerçekleştirilen bir operasyonda Ahrar uş- Şam Hareketi’nin üst düzey komutanlarından birinin öldürülmesi sonrası söz konusu örgüt operasyonda Bayraktar İHA’larında kullanılan Roketsan üretimi MAM-L mühimmatı olduğunu ve örgütün Türkiye’yi tehdit ettiği haberleri gelecek açısından Suriye’deki kadar durum kadar Türkiye’yi de ilgilendirmektedir. Özellikle 2015 Haziran seçimleri sonrası iktidarı kaybeden AKP Kürt kentlerine yönelik operasyonların yarattığı güvenlik kaygısıyla 1 Kasım seçimlerine yeniden çoğunluğu sağlayarak iktidar olmuştu.

Her ne kadar koşullar değişmiş olsa da mevcut dengeler ile Saray/AKP/MHP iktidarının hem Cumhurbaşkanlığını, hem de Meclis çoğunluğunu birlikte kazanması mümkün görünmüyor. Bu nedenle iktidar oyunu artıracak her hamleyi yapmaktan kaçınmayacağı gibi, çatışma ve operasyon dâhil eline geçirdiği her fırsatı sonuna kadar kullanacaktır. Dolayısıyla ayrımsız olarak tüm muhalefetin içerde ve dışarda çatışma ve savaş politikalarına karşı çıkması yaşam hakkı, barış ve özgürlük için önemli olduğu kadar seçimler için de önemlidir.

İktidarın Suriye ile normalleşme ve Esad’la görüşme girişimleri sürerken ABD Hazine Bakanlığı Terör ve Finansal İstihbarat Müsteşarı Türkiye ve Ortadoğu ülkelerine yaptığı gezi ile Rusya’yla kurulan ve sürdürülen ilişkiler konusunda yaptırım tehdidini yineledi. Geçtiğimiz yıl da ABD ve AB Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini izlediklerini belirtmiş hemen ardından Rus ödeme sistemi MIR’e dâhil olan bankalar sistemden çıkmıştı. Bu kez Türkiye’nin ABD pazarı ile G7 pazarını kaybedebileceği uyarısı yapıldı. Sanayi üretimi dâhil ara malı ithalatının büyük kısmının ve ihracatın büyük kısmının bu ülkelere yapıldığı dikkate alındığında iktidarın Rusya’yla mevcut ilişkisini sürdürmekte daha da zorlanacağı görünüyor. Buna dolar ve Euro cinsinden dış borçlar da eklendiğinde iktidarın dış politikadaki savrulmalarının faturasının Türkiye halkına kesildiğini söylemek gerekiyor.

EYT ve SOKAK

Saray/AKP/MHP iktidarı seçmen desteğinin düşmüş olduğunu ve temel sebeplerinden birinin kitleselleşen yoksullaşma olduğunu görüyor. Asgari ücrete görece yüksek artış yaparak, memur ve emekli maaş artışlarını önce %25 açıklayıp, tepkiler üzerine %30’a çıkararak algı yaratarak, aynı anda emeklilikte yaşa takılanlara (EYT) düzenleme sözü vermişti. Komisyondan geçen düzenlemeyle yaş şartını kaldırırken prim şartını getirerek binlerce insanın mağduriyetinin sürmesine yol açtı. Üstelik prim günü eksik olduğu için askerlik, doğum borçlanması ödemek için kredi çeken ve son düzenlemeyle ödeme yapmasına rağmen günü eksik olanlar emekli olamadıkları gibi borca da girmiş oldular.

8 Eylül 1999 sonrasına ilişkin değişiklik içermeyen düzenlemeyle bu tarihten sonra işe girenlerin mağduriyeti sürerken, maaş bağlama oranları 1999 öncesi mevzuata göre değil de 2008’de AKP’nin çıkardığı Sosyal Güvenlik Reformu düzenlemesine göre hesaplandığından şu an emekli olacak olanlar da mağdur olacaklardır. Dolayısıyla EYT mücadelesi verenlerin ve şu an emekli olan, çalışan herkesin maaş bağlama oranlarıyla ilgili taleplerini sürekli gündemde tutmaları, büyümeden ve refahtan pay istemeleri önemlidir.

Enflasyon ve hızlı yoksullaşmanın yanı sıra TÜİK verilerinin iktidarın isteği doğrultusunda gerçekten uzak oluşunun etkileriyle her gün onlarca işyerinde ek zam talebi, promosyon sözleşmeleri gibi gerekçelerle eylemler gerçekleşiyor. Birçoğu örgütsüz işyerlerinde görülen bu eylemler son günlerde Tüpraş, Tofaş, Goodyear, Pirelli gibi işyerlerinde de başladı. Geçtiğimiz günlerde MEES grup sözleşmesi kapsamındaki metal işkolunda ek zam talebi için fabrikalardaki eylemler ve sendikaların görüşmeleri sonuç vermişti. Süresi biten sözleşmelerin de başlayacağı önümüzdeki aylarda bugünkü mücadeleler ve kazanımlar çok daha değerlidir.

İktidarın ucuz işgücünü rekabetin ve ihracatın en önemli unsuru olarak gördüğü dikkate alındığında önümüzdeki seçimler gelecek günler ve yıllar için ayrı bir önemi olduğu açıktır. Fakat Millet İttifakı’nın önerdiği ekonomi politikalarının var olan yoksulluğu gidermeyeceği de bilinmelidir. Öngörülebilir bir liberalizm öneren Millet İttifakı’nın grev hakkı konusunda sözünün olmadığını söylemiştik. Bununla birlikte CHP’nin 5’li Çete’nin mallarına el koyma iddiasının programda olmayışı, Kamu Özel İşbirliği projelerinden vazgeçilmemesi, kamulaştırmaya değinilmemesi, maaş- performans oranından söz edilmesi gibi durumlar iktidar değişikliğinin yeterli olmayacağını göstermektedir.

Saray/AKP/MHP iktidarının Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum ataması sonrası üniversitede başlayan direniş, öğretim üyesi ve öğrencilerin kayyum yönetimini kabul etmemeleri, bu yönde eylemler yapmaları sonrasında gözaltına alınan öğrencilerin görülen davasında öğrencilere ceza yağdırıldı. Anayasa’da yer alan gösteri ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemler nedeniyle öğrencilere verilen cezanın arkasında daha gözaltı aşamasında bu öğrencilerin iktidar tarafından terörist olarak suçlanmasının yattığını biliyoruz. İktidar Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi çok sayıda insanı Anayasa ve AİHM kararlarına rağmen hapiste tutarak, muhalif medya organlarını cezalarla yıldırmaya çalışarak, milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıp yargı yoluyla hizaya sokmaya çalışarak kurmaya çalıştığı düzenin ipuçlarını veriyor uzun süredir. Bunlara ertelenen işçi grevlerini, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Derneği’ne yönelik kapatma davasını, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını, türban gerekçesiyle Anayasa’da yapılmak istenen düzenlemeleri vb. eklemek gerekiyor.

Seçimlere kadar gerilimin daha da yükselme olasılığı görülüyor. Fakat seçimlerden sonrası için de gerilimin farklı biçimlerde, yapılması düşünülen Anayasal, yasal ve ekonomik- sosyal düzenlemelerde ortaya çıkacağı görülüyor. Tüm bunları dikkate alarak iktidarı değiştirmek için olduğu kadar, yerine gelecek iktidara karşı da özgürlükleri, demokrasiyi ve ekonomik- sosyal haklarımızı savunacak, bunların mücadelesini verecek bir mukavemet hattı zorunludur. Devrimcilerin, sosyalistlerin, emek ve yaşam savunucularının temel sorunlar üzerinde ortak çözü önerileri doğrultusunda mücadeleyi örgütlemeleri, bugünden yarına taşımaları gerekmektedir. Salt iktidar değişikliğine ve ittifaklar içi ve arası ilişkilere indirgenen siyasetin ve buna bağlı verilecek mücadelenin sonuç alması mümkün değildir.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi