2 Aralık Köleliğin Kaldırılması Günü, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü, 5-11 Aralık İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası, 10 Aralık İnsan Hakları Günü… daha başka anma veya kutlamalar da vardır sanırım bu hafta içinde. ben öncelik verdiklerimi anımsatmak istedim. kölelik bağlamında diğer günler arasında bağlar da var. (madencilerin yerine sanayiden tarıma, hizmetlerden yedek iş gücü durumundaki işsizlere kadar büyük bir toplum kesimini koyabiliriz.)
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) dünyada 50 milyon modern köle olduğunu, bu sayının son dört yılda 10 milyon kişi arttığını açıkladı. ILO’nun modern kölelik ölçütlerine baktığımızda ülkemizde (işçi, sözleşmeli çalışan, köylü/ çiftçi vb. statülerle tarif edilen) çok sayıda insanın modern köle tanımı içerisine girdiğini düşünüyorum… kimi siyasal kaygılarla, kimi iktidar taraftarlığıyla, kimi devleti savunmak adına, kimi abarttığımı düşünerek, kimi ILO vb. kurumların tanımlarını mutlak/ değişmez gördüğü için ülkemizde modern köleliğin varlığına ilişkin düşüncelerime karşı çıkabilir. saygı duymakla birlikte benim açımdan anlamsız karşı çıkışlardır…
ILO’ya göre modern köleliğin ölçütleri; 1) zorla çalıştırma, yani kendi iradesi dışında iş görmeye zorlanması, 2) borç tutsaklığı, borçlarını ödemek için çalışmak zorunda olması, çalışmaya zorlanması, 3) doğuştan köle olmak, insan (köle) olarak üretim aracı gibi alınıp satılmak, 5) zorla evlilik, evlenme ve boşanmada karar sahibi/ hakkı olmamak, 5) ev hizmetlerinde sömürüyle birlikte istismara maruz kalmak… bu ölçütlere göre kendinizi, çevrenizdeki insanları, okuduğunuz haberlerdeki mağdurları düşünür müsünüz?
örneğin hiçbir sosyal güvencesi olmayan mevsimlik tarım işçileri, tarımdan koparılıp 2 asgari ücrete madenlere sürülen madenciler, saat başı ücretle çalıştırıldığı için asgari ücret bile alamayan sözleşmeli işçiler, kayıt dışı çalıştırılan ve sigortasıyla birlikte (kıdem tazminatı, emeklilik hakkı) geleceği çalınan işçiler, çocuk işçiler ve çocuk gelinler/ damatlar modern köleler değil mi…? bence bilgisine, yeteneğine, isteğine uygun olmayan işlerde alışmak zorunda kalmak da kölelik kapsamında düşünülmelidir, mühendislik fakültesini bitiren bir kişinin inşaatta çalışmak zorunda kalması, güzel sanatlarda resim eğitimi almış birinin markette kasiyerlik yapması vb. durumları özgür iradeyle açıklamak olası mı? bana kalırsa sermaye karşısında emeğinin karşılığını savunamayan bütün çalışma ilişkileri köleliktir. görünürdeki Anayasa ve çalışma ilişkilerini düzenleyen yasalar da köleliği gizlemek içindir.
başlarken önemli gün ve haftaları, birbirleriyle ilişkili olduklarını yazdım. bir soru daha sorayım; köleliğin kaldırılması gününü niye tüm devlet erkanı başta olmak üzere düzen partileri olarak tanımladıklarımız, meslek örgütleri, STK’lar yüksek sesle kutlamadılar, kutlamıyorlar? bu günle ilgili neden medyada bir günlüğüne de olsa yayınlar yapılmıyor…? 2006 yılında şöyle bir not yazmıştım; “asgari ücret 350 YTL. patronlar bölgesel asgari ücret öneriyor. Doğu ve Güneydoğu’da 150-250 YTL. ye çalışmak için milyonlarca kişi sıradaymış. Çaresizlik zinciriyle tutsak ediyorlar insanları. Dünyada 250 milyon dolayında çocuk işçi var. Bazıları 5-10 yıllığına kiralanarak çalıştırılıyor. 3 milyon dolayında kadın seks nesnesi olarak satılıyor. Dünyada 3 milyar kişi günlük 2 dolar ve altında gelirle yaşamaya çalışıyor. Demokrat dünyanın demokrat liderleri ve sermaye sahipleri bu durumu rekabet açısından değerlendirip, ücretin düşük tutulduğu ülkelere taşıyorlar fabrikalarını. 21. yüzyıla girerken 19. yüzyıl öncesi kölelik koşullarından ne farkı bu yaşananların? Fark birçok şey yasalarla düzenlenmiş durumda. Demokrasi adına….! ?” o günden bugüne rakamların daha da kötüleştiğini bu düzenin sahipleri de kabul ediyor ki bu nedenle daha ehlileştirmek, katlanılabilir duruma getirmek için kafa yoruyorlar. yalnızca seks işçisi denerek legalleştirilen koşullardaki kadın ve çocuk sayısı bugün 5 milyona ulaşmış durumda; onaltı yılda 2 milyon kişi artmış…
önümüzdeki günlerde asgari ücret tartışmaları gündemde ilk sırada olacak. tarihsel olarak düzen/ iktidar yandaşı olan Türk İş bile Kasım ayı açlık sınırını 7,789 tl, yoksulluk sınırını 25.365 tl. olarak açıkladı… bu veriler ortadayken, insanların işsizliği ve örgütsüzlüğü istismar edilerek 5.500 tl.ye çalışmak zorunda olmalarını özgür iradeyle ve işçi- işveren arasında eşitlik ilişkisiyle açıklayabilir miyiz? ya da şöyle soralım; gerçekten bileklerimizde zincirli köleler olsaydık bizi çalıştıran patronlara maliyetimiz 5.500 tl’nin altında mı olurdu? bence hayır… biraz abartılı olacak belki; bizi doğrudan öldürmenin maliyeti bile verdikleri asgari ücretten daha fazla tutar.
böylesine bir ekonomik, siyasi ortamda 9 milyona yaklaşan engellilerin bırakın ekonomik özgürlüğü, günlük yaşamlarını sürdürmeleri için bile doğru düzgün kent planı yapılmıyor. büyük kısmının evde, sokakta tutsak kaldığı gerçeği bile umursanmıyor; çünkü maliyet olarak görülüyor… dünyanın en zor ve tehlikeli işlerinden birini yapan madenciler 2 asgari ücret (11 bin) tl karşılığı madenlere sürülüyorlar. büyük çoğunluğu (katliamlardan geri kalanlar) yeterli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadığı için ömürlerinin bir kısmını madenlerde bırakıyorlar… adına meslek hastalığı diyorlar; ortalama ömrü ve emekliliği yaşayamadan ölmek/ öldürülmek meslek hastalığı denerek meşrulaştırılıyor…
yazmaya çalıştıklarım emek ve sermaye arasındaki çelişki ve çatışmada işçi sınıfının zayıf ve örgütsüz olduğu durumlarda yaşadıklarımız… her ne kadar burjuva değerler olarak gündeme getirilse de insan hakları ve demokrasi talebinin işçi sınıfının talepleri arasında yer alması gerektiğini düşünüyorum. ölmeden ve sağlıklı çalışmak, kölelik koşullarından kurtulmak, çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için kendi tanımlarımızı ve değerlerimizi yaratabiliriz. sınıf savaşımında yürüyeceğimiz yolda egemenlerin meşruiyet yaratmak için gündeme getirip kutladıkları, kutlattıkları gün ve haftalara işçi sınıfının ve bileşenlerinin sorunları, talepleri, önermeleri doğrultusunda bir karşı dil ve anlam yaratmamız mümkündür diye düşünüyorum… köleliği kaldırmakla övünenlere yukarıda belirttiğim ve sizlerin de ekleyeceği örneklerle köleliğin sürdüğünü, madencilerin (vd. tüm çalışanların) her yıl kitleler halinde öldürüldüğü gerçeğine rağmen neyi kutladıklarını, bedenlerindeki engel nedeniyle tüm hakları yok sayılan engellilerin varlığını, düşünce ve ifade özgürlüğü, ekonomik ve siyasi haklar başta olmak üzere tüm haklarımızın sermayenin ve iktidarın çizdiği sınırlarla belirlendiğini yüzlerine vurmak gerekiyor… kısacası rıza üreterek kurdukları, adeta bizim emeğimizi, ömrümüzü, canımızı rehin aldıkları modern kölelik düzenine kökten karşı çıkmamız, reddetmemiz gerekiyor…