İzmir Kınık’ta Polyak Eynez Madencilik’te çalışan Bağımsız Maden İş Sendikası üyesi Erdoğan Çapaklı, “Kod 46” yani hırsızlık ve meslek sırrını deşifre etme iddiasıyla işten çıkarıldı. İşten çıkarılmalara ilişkin bu ve benzeri kodları en çok işten çıkarmaların yasak olduğu pandemi sürecinde pek çok kez duymaya başlamıştık. Bu “Kod”lardan birinin kurbanı bu defa bir madenci… Kamuoyunun daha çok öldüğünde haberdar olduğu meslek grubundan…
Yedi buçuk yıldır madende çalışan, işten çıkarılmasının asıl sebebinin yürüttüğü sendikal faaliyet olduğunu dile getiren ve günlerdir direnişte olan maden işçisi Erdoğan Çapaklı ile yaşadığı süreci konuştuk.
Biraz kendinizden bahsederek, işten atılma süreci ile başlayalım… Neler yaşandı?
Ben 2 çocuk babası ve evliyim. Yedi buçuk yıldır madende, maden işçisi olarak çalışıyorum. Daha önce Ankara’da çalışmıştım. Soma’da çalışmaya başlayalı 4 yıl kadar oldu.
2019 yılında Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’yla tanışmam da burada oldu. Uyar Madencilik yürüyüşlerinde madenciler olarak bizlere, işçi sınıfına umut ışığı oldular. Bizler de onlarla tanışma olanağı bulduk. Onursal başkanımız Tahir Çetin ve Ali Faik Inter’i de orada tanıdım.
SENDİKA KORKUSUNA TECRİT ÖNLEMİ
İşyerindeki çıkış sürecim şöyle ilerledi: Bağımsız Maden İşçileri Sendikasıyla beraber 3 yıldır fiili olarak sendikal mücadele veriyoruz. Bu süreç içerisinde bizlere karşı mobbing ve baskılar çok fazla oldu. Bu baskıların bir sonucu olarak beni yer altındaki işçilerden ayırdılar. Mehmet Özdemir arkadaşımla birlikte hiçbir haklı gerekçe olmadan 6 ay süreyle yer üstünde bir odanın içinde tuttular. Servislerimizi ve bütün tertip alanlarımızı değiştirdiler. İşçilerle selamlaşmamızı, ilişkiler kurmamızı engellediler. Bu süre içerisinde iki buçuk yıldır biz yer üstünde tutulduk. Hiçbir şekilde tertip veya herhangi iş dahi verilmedi. Bize, “Sizden iş istemiyoruz. İşçilerle görüşüp, konuşmayın onları bizlere karşı örgütlemeyin. Biz sizden başka hiçbir şey istemiyoruz, gelin gidin. İsterseniz ücretlerinizi verelim, hiç işe bile gelmeyin” dediler.
Bizler çalışmak, emeğimizi, hakkımızı, alın terimizin karşılığını almak istiyoruz. Biz işimizi istiyoruz. Biz işçilerle beraber örgütlenmek istiyoruz. Bizim tek amacımız, tek gayemiz işçi sınıfının örgütlü bir şekilde davranmasını sağlamak. Ben işçi olarak daha önceki bulunduğum yerlerde de aynı şekilde davrandım.
Biz işçi sınıfının güçlü olmasını istiyoruz. Kanunlarda ve diğer hükümlerde belirtilen haklarımızı bilinçli bir şekilde kullanmak ve haklarımızı, hukukumuzu hiçbir başka güce dayanmadan savunabilmek istiyoruz.
Peki direniş nasıl başladı?
Bundan 38 gün önce çalıştığımız madendeki genel müdürümüz sendikamızın aleyhinde ağza alınmayacak kelimeler kullanmaya başladı. “Bunlar marjinal gruplar, bunlar burada işçileri kışkırtıyorlar, sizler hırsızı da arsızı da herkesi savunuyorsunuz” gibi. Biz bunu asla kabul etmiyoruz dedik. Burada yapılanların Anayasaya aykırı olduğunu, sendikalar kanununa aykırı olduğunu belirterek karşı çıktık ve sendikamızdan özür dilemelerini istedik. Tabii ki o esnada bizleri özel güvenliklerle beraber yaka paça dışarı atmaya kalktılar. Müsaade etmedik. İşçiler de tepki gösterince vazgeçtiler.
Daha sonra varlığımızdan dolayı tehditler de başladı: “Siz provokatörsünüz, seni burada 25/2’den işten atacağım” gibi..
Bu 3 yıl boyunca bizi defalarca açlıkla sınadılar, baskıları artırdılar ama biz asla vazgeçmedik. Daha sonraki süreçte bizim vardiyalarımızı değiştirmeye başladılar. Mehmet’le benim vardiyamı ayırmaya çalıştılar. Bunu kabul etmedik. Var olan hukuki yolları da kullandık.
İŞÇİLERE GÖZDAĞI
22 Kasım 2022 günü gündüz vardiyasındayken sabah işe geldiğimde beni şirketin insan kaynakları müdürüyle avukatı karşıladı. Giriş kapısında işçilere gözdağı verecek şekilde… Sonra da işçilerin dağılmasını beklediler. Tabi işçilerin içinde yapamıyorlar, işçiler tepki gösteriyor hemen… Sonra da bana “46. Koddan, 25/2’den biz senin çıkışını verdik” dediler.
Tüm bunların arkasında aslında sendikal örgütlenmemizin artık üst seviyeye çıkması yatıyordu. Yeni bir TİS dönemi geliyordu. Çok ciddi bir üye sayısına ulaştık. Bunun da farkındalar… Karşıdaki sarı sendika yani Öz Maden İş Sendikası dağılma sürecine girmişti. Artık tamamıyla işçiler nezdindeki güvenilirliğini ve otoritesini yitirmiş bir sendikaya dönüşmeye başlamıştı. İşverenin tamamen yamaklığını yapan bir sendika haline dönüştüğü için Öz Maden İş tamamen otoritesini kaybetti işçiler üzerinde.
Bu yaşanan sürecin bizlere karşı bir operasyon olduğunu düşünüyoruz. Bağımsız Maden İş Sendikası’nın barajı aşmasını bir tehdit olarak görüyorlar. Çünkü bilinçli bir işçi sınıfı örgütlenmesi her zaman için hükümetlerin ve sermayenin, yani kapitalist düzenin korkusu demektir.
İşten çıkarıldığım güne dönecek olursam.. O gün içerisinde 5 saatlik bir toplantı gerçekleşti. O toplantıda hakkımda tutulan 5 tutanak olduğunu öğrendim… Ama benim bunlardan hiç haberim olmadı. Tutanakların tamamı kanunlara aykırı. Benim hiçbir şekilde savunmam alınmadı, bildirim yapılmadı. İş kanununa göre 3 iş günü içinde savunmam alınması gerekiyor. Ama kanun falan yok ortada…
Biz bu 28 günlük süre içerisinde pasif bir direniş gerçekleştirdik. Sadece diyalog çağrıları yaptık. 28. günün sonunda artık sendika yönetimimizle beraber bir karar aldık. Fiili olarak elimizin kuvvetlenmesi için yol kestik. Bu direnişimiz daha kuvvetli ve etkili oldu. İşçilerden hep olumlu tepkiler aldık. “Başkanım siz girmeden biz girmeyiz, bizler sizlere inanıyoruz, güveniyoruz. Sizlerin haklı olduğunu biliyoruz ve buradan da sizlerin haklarınızı kazanıncaya kadar gitmeyeceğiz” dediler. İşçilerle kolluğu karşı karşıya getirmek istemedik. Bu karar Polyok yönetiminin aldığı bir karar, bizleri direnişe itiyor. Bizlerle çatışmak istiyor ve bunu da siyasi iradeden ve kolluk kuvvetlerinden aldığı güçle yapmak istiyor. Defalarca gözaltına alındık ama diyalog çağrılarımızı tekrar tekrar sürdürdük.
“İŞİMİ GERİ İSTİYORUM”
Biz orada beş-altı kişiyle direnirken, yaşanan gözaltı arbedelerinde aşırı baskının, stresin yanında kolluk kuvvetlerinin bana güç kullanması nedeniyle baygınlık geçirdim. Tekrar gözaltına alındık ve ‘hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz’ dedik. Daha sonrasında bizlerle bir diyalog zemini hazırlayacaklarını söylediler. Çağrılarımıza kulak verdiler. Yerel yöneticilerle beraber taleplerimizi ilettik. Bu sürecin sonunda inşallah Çarşamba gününe kadar netice alacağız. Ama yine söylüyorum asla vazgeçmeyeceğiz.
Bu işçi sınıfı mücadelesidir. İşçi sınıfını tamamen örgütleyinceye kadar devam edeceğiz. Artık sarı sendikaların ömrü doldu. Söz sırası ve söz hakkı emekçilerde ve maden işçilerindedir.
Peki talepleriniz neler?
Amacımız işyerindeki sendikal baskıyı kırmak. Çünkü işçi arkadaşlarımıza burada baskı yapıldığını biliyoruz. İşe geri alınmam en önemli talebim. Örgütlenmemizin önündeki en büyük direnç de işten atılmış olmamızın yarattığı kaygıdır. Fakat gördüğüm şudur: Geri döndüğümüzde işçi arkadaşlarımın güveni tamamıyla artık Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’nın ve işçilerin eline geçecek. İşçi örgütlenmesi ile mücadelemizi büyüteceğiz.
Tüm bu yaşananlara aileniz nasıl yaklaşıyor?
Tabi ki eşim ve çocuklarım destek veriyorlar. Ama kendi ailemden maalesef yeterince bilinçli olmadıkları için fazla destek göremiyoruz. Bunu normal karşılıyorum. Çünkü sınıf mücadelesinin ne anlama geldiğini bilmedikleri için onları da asla dışlamıyorum, yargılamıyorum. Çiftçi oldukları, oradaki yerel yapının gücüyle hareket ettikleri ve bilmedikleri için farkında bile olmadıklarını görebiliyorum. Ama yine de desteklerini benden esirgemiyorlar. Maddi manevi her türlü ihtiyaçlarımı karşılıyorlar. Bu yaptıkları bana yeter.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Üreten biziz yöneten de biz olacağız. İşçi sınıfı mücadelesinden asla ve asla pes etmeden, sınıf bilincimiz elimizde, işçilerin gücü örgütlü bir şekilde hayata geçinceye kadar devam edeceğiz.