Ömer Lütfi Akad’ın önemli eserleri arasında, 1970’li yıllarda çekilen, çok önemli bir üçleme de yer almaktadır. Bu üç film, Gelin (1973), Düğün (1975) ve Diyet (1975) şehre göç eden köylülerin şehir merkezinde yaşadıkları travmalara odaklanmıştır. Akad bu filmlerle iç göç sorununa yeni, güçlü bir yaklaşım getirmiştir. Göç süreçleri, “umutla” yakından ilişkilidir. Nedeni ne olursa olsun her göç yeni bir umudu yaratır. Köyden kente büyük umutlarla göç eden ailenin istediği şey esasında biraz para biriktirip köyüne dönmektir. Ama giden gelmez. Gittikleri yerlerde yaşam denilen savaşın içine girerler ve kaybolurlar.
KIRLARDAN KENTLERE GÖÇ VE İŞÇİLEŞME SÜRECİ
Türkiye toplumunun 1960 sonrasında girdiği yeni dönem ülkenin tarihinde çok özel bir evre oluşturur. 1965’den sonra gözlenen kır-kent göçü dalgası özellikle İstanbul’da sanayinin gelişmeye başladığı dönemlere rastlamaktadır. Dolayısıyla, emek göçü niteliğindedir. Bu yıllarda kent-kent göçünün de varlığı gözlenmiştir. Emek göçünün yalnızca vasıfsız köylü emeğini değil, eğitilmiş grupları da kapsadığı açıktır. İkinci göç dalgasının diğer önemli özelliği kadın göçündeki artıştır. Aile göçünü, kentte çalışmaya gelen göçmen erkeklerin kalıcı olduklarının kanıtı olarak düşünmek mümkündür. Bu göç hareketlerinin yoğunluğunun temelinde kapitalist ekonomilerin ve sanayi toplumlarının işgücüne olan taleplerinin yerel işgücü tarafından karşılanamaması gereği vardır. Özellikle‚ ‘yedek işgücü ordusu’ gibi kuramsal değerlendirmeler içinde ele alınan göçmen işgücü, işgücü pazarında ücretlerin belirli bir düzeyde tutulabilmesi için gerekli görülen ekonomik girdilerin temelinde yer almaktadır. Kırsal kapalı ekonomilerin çözülmesi ve sanayiye dayalı ekonomilerin gelişmeye başlaması, diğer bir söyleyişle işçileşme süreci, yedek işgücü ordusu oluşumları ile paralel gelişmeler olarak algılanabilir. Bu bağlamda bir işgücü sağlama mekanizması olarak göç hem ulusal düzeyde, hem de uluslararası ölçekte temel bir ekonomik işlevsellik kazanmıştır. Akad’ın üçlemesinin son filmi olan ‘Diyet’ filminde de kırdan kente göç eden ve fabrikada iş bulan insanların umudu ve umudu gerçekleştirecek olanın “ne olduğu” işlenmiştir.
DİYET’TE ÜRETİMİN İÇİNE YAYILIŞ SÖZ KONUSU
Diyet bir cıvata fabrikası ve gecekondu evinin bahçesinde geçer. Fabrikada en tehlikeli makinenin görüntüsüyle başlar. Burada esasında üçleme tamamlanmak üzeredir. Kırdan kente göç olgusu, gecekondu mahallesine yerleşme, kentli yaşama adaptasyon hali ve nihayetinde, ‘işçileşme’ sürecinin tamamlanması. İş kazaları, sendikalaşma mücadeleleri, işçilerin kendi aralarındaki sınıfsal bilinçlenmeye dair iletişimleri ve çatışmaları filmde sık sık karşılaştığımız meseleler olmaktadır. Dolayısıyla, ‘Gelin’ ve ‘Düğün’ filmlerinin klostrofobik mekânı olan ev ve avlunun dışına, hayatın ve üretimin içine yayılış söz konusudur‚ ‘Diyet’te. Film, Akad’ın deyimiyle; “Kır kesiminden sermayesiz olarak gelip fabrikada çalışan insanların yavaş yavaş bir sınıf bilincine ulaşması; ben neredeyim, başkaları nerede? Ben hangi taraftayım?” Bu bilince varmalarının hikâyesini anlatır. (Algan, 2005). ‘Diyet’te köylülüğün, ataerkil düzenin eleştirisinden çok, yeni sistemin işleyişini kavramadaki gecikme, işçi olmanın, emeğini satarak geçinmenin güvenli dört başı mamur bir hayat vaat etmediğinin, örgütlenmenin kapitalizmin acımasız işleyişine karşı yaşamı koruyabilmenin tek çıkış yolu olduğunun altını çizer.
YAŞAMAK İÇİN UMUT
Göç olgusu hem ülkenin kapitalizme eklemlenme süreçlerinde hem de sanayileşme ve tarımın tasfiyesi süreçlerinde doğrudan ilişkili olmaktadır. Hem özne hem nesne olarak değerlendirmek mümkün hale gelmektedir. İç göç süreci, uluslararası göç açısından önemli bir noktada duran, Türkiye açısından önemini korumaktadır. Hem büyük kentlerin yaşanılabilirliğini, yani yaşam eğrilerini arttırmak hem de ülkenin dört bir yanının eşit gelişimini sağlayabilmek için ele almamız, üzerinde durmamız gereken önemli bir süreçtir. Sosyal, ekonomik, politik nedenlerle göç zorunda kalan bireylerin kent yaşamına uyum sağlamaya çalışmaları önemli bir araştırma konusu olmaktadır. Umut ise devam etmektedir. Filmin son sahnesinde, Hacer –eşinin- kopan kolunu tutmaktadır ve şaşkın gözlerle onu izleyenlere gösterir. Diyetini ödemiştir. Hem göçün, hem de güvencesiz çalışmanın. Oysa bizlere bir şey söylemektedir. Uzuvlarınızı kaybetseniz de bir şey kazanırsınız. Umut. Yaşamak için umut. Şimdi işte örgütlü mücadeleyi öğrenmişsinizdir. Onun dayanışmasını, yaşama olan inancını. Güzel günlerin yaklaştığını.