Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Kültür-İnsan ve Tüketim Üzerine Notlar 2

Kapitalizmin meta üretiminden tüketimine kadar geliştirdiği kültür, insanların bencilliğini-bireyselleşmesini öne çıkarmakla kalmıyor; insanların kendileri dışındaki her şeye ve herkese karşı (doğal çevre-kent-insan-gelecek) sorumsuzluğunu yüceltiyor.

“Bir şeyi ‘insansı bir nesne’, kültürel bir nesne yapan özellik, doğal nesnenin organizasyon biçimi, nesnenin toplumsal işlevi, akılcı biçimi ya da nesneyi yaratan değer gibi değişik biçimlerde tanımlanabilir…. İşte (‘insansı’ olan) bu nesnede insan kendisini bulmakta, kendi gerçek güçlerini, kendi ben’ini ve doğanın verdiğini değil de daha önceki tüm tarihsel gelişimin yarattığı kişiliğini keşfetmektedir.” (1)

her türlü bilinçsel, toplumsal düşünce değerini (algılama-değerlendirme yetisini-hakkını) reddeden insan aynı zamanda kültürel geçmişi olan nesnenin tüketiminde tarihsel gelişimini tersine çevirerek teknolojik ilkel yaşama geçmiştir. gereksinimlerini aklın, düş gücünün değil kendisi adına arz yaratan, yöneten, düşünen, yazan, araştıran, düş kuran kapitalistin belirlediği günümüz insanı; kendisi adına karar verilip üretilmiş ve piyasaya sürülmüş olan nesneye, ‘düşlere’, ‘bilgiye’ ulaşabilmek için kendisi de piyasanın bir parçası olmuştur.

daha önce kendisinin belirlediği gereksinimlerini karşılamak için emeğini pazara süren insanın yerini kendisi adına belirlenmiş ‘gereksinimlere’ ulaşmak için emeğinin yanında tüm toplumsal-ahlaki ve insani değerlerini satmaya hazır insan almıştır. bu yanıyla kendisine zarar veriyor gibi görünen günümüz insanı, girdiği rekabet ve ‘sahip olma’ psikolojisi ile kendisiyle birlikte kendisi gibi olan emekçilere, işsizlere zarar verirken, ayrımına varmadan kapitalizmin bencilliğe çağrısına uymaktadır.

insanın yarattığı bu kültür bir karşı (kapitalist-emperyalist) kültür hareketi olarak değerlendirilebilir. burjuva düzenlemelerini (yasalar, genelgeler, yönetmelikler, sözleşmeler), feodal değerleri (gelenek, din), insani evrensel değerleri (dayanışma, barış, özgürlük) bile sahiplenmeyen, içten içe birçok meşru hakkından vazgeçmeye hazır günümüz insanının yaşamını teknolojik ilkel yaşam olarak adlandırıyorum.

elbette bu sorunu salt bireye indirgemiyorum. kapitalist-emperyalist güçler her türlü iletişim aracı ve zor aygıtlarıyla oluşturdukları terörist çalışmalarla (gösterilerde polisin ‘yasalara rağmen’ uyguladığı şiddet, tv. ekranlarından zor durumda kalanların çaresizliğinin izlettirilerek yarın kaygısına sürüklenmesi, haber sunumlarında kullanılan yalan ve dışlayıcı dil vb.) bu insan tipini yaratmak için maddi-manevi baskı kuruyorlar. benim itirazım öncelikle tüm haklarından vazgeçmiş veya vazgeçmeye hazır insanın kendisine, direnç göstermeyişine. çünkü; “İlkel yaşamda insan, tam anlamıyla ‘uygarlaşmış’ başka bir toplumda kendisini basit bir ‘yaratık’ haline getirecek davranışlarda bulunmaktadır. Bir başka deyişle, insan, eylemlerinde güvenliğini, malını ve öz çıkarlarını ön planda tutmaktadır.” (2)

peki günümüz insanının tutum ve eylemleri ilkel insandan ne kadar farklıdır?

“Her türlü emek ürünü insanın belirli bir gereksinimini karşılama özelliğine sahiptir. (bu gereksinimler mideden ya da düş gücünden kaynaklanmaktadır.)” (3) günümüzdeki tüketim çılgınlığını bu açıdan değerlendirdiğimizde, gereksinimleri karşılıyor gibi görünseler de birçok nesne anlamsız ve gereksiz özellikleriyle emeğin ve maddenin (hatta düş gücünün-bilginin) israfıdır diye düşünüyorum.

örneğin; neredeyse tüm dünyada karayolu araçları için 90-120 km. hız sınırı (yasal olarak) belirlenmesine rağmen 200-240 km. hız yapan araçların üretilmesi daha en baştan tüketime yönelik kuralsızlığı kışkırtmaktadır. (bu araçların hızla orantılı yakıt miktarının artmasını, yüksek hıza göre kullanılan malzemeleri gereksiz kullanım (israf) olarak değerlendiriyorum. aşırı hıza bağlı kaza oranları ayrıca düşünülmelidir.) birçok makinanın dayanaksız malzemelerden üretilerek yedek parça pazarı yaratılması da bir başka örnek. fakat günümüzde en belirgin tüketin aracı durumuna getirilen bilgisayar ve cep telefonlarının tüketimi ve kullanımı daha açıklayıcı olacaktır sanırım. yaşamın bütününde kullanım alanı yaratılmadan, gerekli bilgi ve eğitimi vermeden herkesin bilgisayar sahibi olması gerektiği yönündeki reklam-propaganda, yaşadığı bölgenin dışına çıkamayan (çıkamayan) insanların hatta çocukların bile cep telefonu sahibi olması gerektiği, bilgisayar, cep telefonu gibi tüketim nesnelerinin sınıf atlama aracı biçimde algılanmasına yol açmaktadır. oysa hepimiz biliyoruz ki; gerek bilgisayar gerekse cep telefonları iletişimden daha çok oyun ve cinselliği kışkırtan yayınların (sitelerin) izlenmesinde kullanılıyor. yani bu araçların kendisi tüketim nesnesine dönüştürülürken düşlerin, bastırılmış duyguların veya yaşanmamışlıkların yarattığı açlıkların da tüketim malına dönüşmesine (sömürülmesine) yol açmaktadır.

kullanılmakta olanlar eskimeden ‘moda’ denerek her yıl, her mevsim yeni giyim eşyalarının satılması, elbiselerin-ayakkabıların uzun süre giyilmesinin bir tür gerilik gibi algılatıldığı- algılandığı günümüz koşullarında sömürü yalnızca ekonomik alanda değil yaşamın her alanına, bilince, düşlere de sıçramıştır.

dönüştürülebilir, çevre dostu kaynaklar bulunmasına rağmen fosil yakıtlı enerji tesislerin (ucuz üretim gerekçesiyle) çalıştırılmaya, yenilerinin kurulmasına devam edilmesi gibi örnekler sömürünün yaşamın tüm alanlarına yayıldığını gösteren bir başka örnektir.

gelecek kuşakları da tehdit eden çevre felaketleri, insan sağlığına zararlı üretim-tüketim biçimlerinin yol açtığı zararlar da sağlık sektörünün sömürüye eklenmesiyle (başka bir anlatımla çevre hakkının, sağlık hakkının gasp edilmesi veya meta’ya dönüştürülmesiyle) sonuçlanmaktadır. bu kapitalizmin ‘aklı inkar’ noktasıdır. bilimsel araştırmaların yaygınlaşmasıyla öğrendiğimiz en önemli gerçeklerden biri de kapitalizmin her aşaması insan sağlığını (yaşamını) tehdit etmektedir. (hormonlu gıdalar, plastik kullanımı, her eve giren kimyasallar, çalışma koşulları, gelir dağılımındaki bozulmaya bağlı çarpık kentleşmenin yarattığı sosyal-psikolojik sorunlar, reklamla ilaç satılması! vb.)

kapitalizmin meta üretiminden tüketimine kadar geliştirdiği kültür insanların bencilliğini-bireyselleşmesini öne çıkarmakla kalmıyor; insanların kendileri dışındaki her şeye ve herkese karşı (doğal çevre-kent-insan-gelecek) sorumsuzluğunu yüceltiyor.

bütün bunlar ışığında şu söylenebilir. sömürü yalnızca işyerinde insanlık dışı çalışma koşulları, düşük ücret, mal ve hizmetin satın alınması sırasında yaşanmıyor. sömürü en dolaysız biçimlerde, mal ve hizmetin üretilmesinden tüketildiği ana kadar geçtiği evrelerde ve yerlerde yarattığı sağlık sorunları, çevreye verdiği zararlar, insanların bilincinde oluşturduğu sorumsuzluk düşüncesi gibi etkileriyle yaşanmaktadır.

“Bourdieu, toplumsal yeniden üretimin kültürel ve sosyal kökenleri üzerine düşünmüştür. Bu düşünceden hareketle sermayenin sadece ekonomik boyuttan ibaret olmadığını, farklı sermaye türlerinin bulunduğunu ve bunların birbirlerine çevrilebilir olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre, insanların sosyal, kültürel, ailevi, mekansal, ırksal, eğitimsel bağlarının tamamı ve daha fazlası sermaye gibi birikip insanın yaşamını ‘desteklemektedir’….Özneler hem bireysel hem de kolektif olarak bu alan içerisinde kendilerini ve sosyal alanı yeniden üretirler.” (4)

kapitalizme ve emperyalizme karşı örgütlenecek savaşımın ve sosyalist önermelerin sermayenin bugünkü aşamasına ve kuşatıcılığına yanıt verecek biçimde düşünülmesi gerekiyor. bir karşı kültür dili yaratmak, ekonomiden ibaret olmayan sermayenin diğer boyutlarını da örgütlemek gerekiyor. İnsanı kuşatmış ve kışkırtmış olan tüketim kültürünün karşısına gereksinim ve yarar doğrultusunda bilinçli tüketime, sorumsuzluk karşısına sorumluluğa, alt kültürlere tutsak olup daralmak ve sömürülmek yerine üst kültüre (ideoloji-sanat-ekonomi) yönelmeyi sağlayacak dili ve pratik yolları da bulmamız gerekiyor.

1980’lerden sonra tüm dünyayı etkisi altına yeni liberal politikalarla kapitalizmin kendi icadı olan sosyal devletin de tasviyesi, yoğunlaşan açlık ve yoksulluk, giderek yaygınlaşan (BM’nin de kullanıldığı) sömürüye yönelik açık işgaller (emperyalizm) ve çatışmalar karşısında dünyanın suskunluğunu anlamaya, açıklamaya yönelik çabaların çoğaltılmasına gereksinim var. çözümün de bu çabalarla olanaklı olacağını düşünüyorum.

 

Dipnotlar:

1 – Vadim Mejuyev- Kültür ve Tarih  sf.92 / Çev.:Suat H. Yokova / Toplumsal Dönüşüm Yayınları /2.Baskı Ekim 1998

2 – Vadim Mejuyev- age. sf. 42

3 – Vadim Mejuyev- age. sf. 90 (Karl Marx Kapital, 1. cilt, sf.41’den alıntı.)

4 – Mutlu Arslan- BirGün Gazetesi Kitap eki. 22.03.2008 sayı 56, sf. 4 , “Neo Liberalizmin Gerçek 100’ü adlı kitabın tanıtım yazısı.

 

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar