Pandemi komplolarından bunaldık, saçma sapan argümanlarla uğraşmaktan sıkıldık ve aşı olmayı reddedenler yüzünden pandeminin son bulması riske giriyor. Ancak komplo teorilerinin daha başka yönleri ve boyutları da var. Biraz bunlardan bahsetmek isterim.
Dünya çapında etkinliği, taraftarları olan komplolar hem tüccarlar hem de politikacılar tarafından kullanılıyor. Bu kullanma biçimi komplo teorisinin ürettiği insan kalabalığından faydalanırken, bir yandan da onu besliyor. Etkilediği kalabalığın karakteristik özellikleri bunların post modern tarikatlara dönüşmesine yol açıyor. Daha önceki yazılarımda Kennedy suikastı sonrası ortalıkta dolaşan komplo teorilerinin gerçeklerin ortaya çıkartılması için gereken toplum baskısını nasıl engellediğinden bahsetmiştim.
Komplo teoriciliğinin bir de resmi boyutu var ki, 60’lı yıllarda Dünya’nın ilk Şeytan Kilisesini kuran Macar asıllı ABD vatandaşı LaVey’in CIA bordrolu olduğu ortaya çıktığında fark edilmişti. LaVey, ABD gençliği içindeki isyan etme, farklı bir şeyler yapma arzusunu, işlenmemiş, örgütsüz, doğal bir muhalifliği abuk ama karizmatik bir kanala yönlendirip sisteme zıt gözüken ama aslında sistemi koruyan bir işlev görmüştü. Sistemin bu yöntemini 80’ler ve 90’lar boyunca “tribüncülük” denilen takım taraftarlığına polis/mahkeme hoşgörüsü vasıtasıyla verdiği destekte de görebiliriz. Ceza Kanunlarında açık yeri olan yüzlerce suç bu yıllar boyunca futbol taraftarlarına serbest bırakıldı. Karaborsa bilet, kesici ve delici silah taşıma, kullanma, yaralama, yağma, haneye tecavüz, kamu malına zarar vb. suçlar bu yığınların fiili olduğunda devletlerin gözüne çarpmadı. Bu yığınlar da bu hoşgörünün karşılığında devlet ve sistemle karşı karşıya gelmediler. Patrondan dayak yiyen genç işçi, hafta sonu maça gidip rakip taraftarlara saldırdı, yaraladı, küfürlü sloganlar attı, rahatladı. Pazartesi sabah işe gidip sakince çalışmaya devam etti.
Bu bir devlet komplosuydu. Kendi gençliğinin potansiyelini lümpenleştiren, sportif faaliyetlerin kriminalize olmasına, mafya, şike olgularının sportif alanda yayılmasına yol açan, bunun karşılığında da yükselen apolitizasyon sayesinde sistemi tehdit etmeyen bir gençlik üreten bir komplo. Ne zaman tribünler politikleşmeye başladı, taraftar grupları dağıtıldı, stadyumlara, spor salonlarına, bilet sistemine devlet çekidüzen(!) verdi.
ABD kökenli bir diğer komplo da Soğuk Savaş dinamiklerinde kullanılan “UFO” söylentileri idi. NASA ya da Pentagon’un asla kabul etmediği ama asla da yalanlamadığı teoriye göre ABD Dünya’ya düşen ya da düşürülen bir UFO’yu ve pilotlarını ele geçirmiş, ters mühendislik yaparak teknolojisini kendi savunma sanayine aktarıyordu. ABD, SSCB’ye ve diğer ülkelere “bende aklınızın almayacağı silahlar olabilir” resti çekiyordu. SSCB bilim insanlarının ve yöneticilerinin bu iddiayı ne kadar ciddiye aldığını bilemiyoruz. Ancak Dünya’nın en büyük yüzölçümüne sahip ülkesinin radarlardan, füzelerden, gözlerden kaçan bir teknolojinin düşmanının elinde olma ihtimalini görmezden gelmediğini; SSCB’nin uzay bilimine yaptığı devasa insan ve maddi yatırımından anlıyoruz. SSCB’nin bu komplo teorisini es geçmediğini, aynı propaganda yöntemlerini kullanarak, kara sınırlarından değil, deniz sınırlarından kompleksi olan ABD’ye “sualtında doğan ve büyütülen, saatlerce sualtında kalabilen bebekler” ve “sabotaj eğitimi verilen yunuslar, balinalar” söylentileri ile cevap vermesinden de anlayabiliriz. SSCB bu söylentileri ne reddetti ne de kabul etti. ABD’deki UFO teorisyenleri ve SSCB’nin ‘kızıl sualtı projeleri’ teorisyenleri güya devletlerinin çok gizli projelerini ifşa ettiler, devlet sırlarını açıkladılar ama hiçbiri CIA/KGB, hatta asayiş polisi tarafından bile rahatsız edilmedi. Bill Gates’in korkunç virüs/aşı komplosunu ortaya çıkarıp deşifre eden süper zekâ halk kahramanlarımız da Microsoft ürünleri kullanarak bu bilgilere eriştiler ve Microsoft ürünleri kullanarak mücadelelerini veriyorlar.
ABD’nin UFO söylentileri projesi televizyon ve sinemanın yaygınlaşması ile Dünya çapında popüler oldu. SSCB uzaya gönderdiği bir aracına yerleştirdiği fotoğraf makineleri ile Ay’ın arka yüzünün fotoğrafını çekerek İnsanlık tarihinde ilk defa Ay’ın karanlık yüzünü görmemizi sağladı ve ABD’ye “amma sallamışsın arkadaş” dedi. ABD uzay programına hız verdi. Defalarca Ay’a inip itibarını toparladı, SETI projesiyle “uzaylıları bulacağım” iddiasını ortaya attı ama 40 yıldır buldukları tek şey “yaşanabilir olma ihtimali olan gezegen buldukları ihtimali”. Arada sırada gazetelerde “resmî kurumlar UFO’ları kabul etti” haberleri okusak da hala bileşiminde Dünya’da bulunmayan elementler olan bir tane vida dahi bulamadılar. Uzay boşluğunda ışık hızına yakın bir hızda, ya da uzayı bükerek yüzlerce ışık yılı geldiğini iddia ettikleri UFO’ların neden far kullandığını açıklayamadıkları ışıklar saçan fotoğraflar ve videolar hariç elimizde bir şey yok. Amerikan sinemacıları çektikleri polisiye filmlerde suçlu takip eden dedektiflerine bile otomobilin farlarını söndürürken, dünyalılara gözükmeden iki köylüyü kaçırıp üzerlerinde testler yapmak ve Dünya hakkında detaylı sorgulama yapmak isteyen uzaylılara parıl parıl farlar ekledikleri UFO’lar verdiler. Haliyle kumsalda bira içen gençler de tesadüfen oradan geçen ama insanlıktan gizlenen UFO’ların söndürmeyi unuttukları ışıklarını görüp videolar çekti, Youtube’a yükledi. Görünmemeye çalışan UFO’ların bugüne değin milyonlarca dünyalının kameralarına yakalanması da evrendeki komşularımızın mesleki sorumlulukları konusunda şüpheye düşmemize sebep oluyor.
NASA’nın, bütçesi ABD vergi mükellefleri üzerindeki yükü sebebiyle, meşruluğunu ve ihtiyaç kalemi olduğu iddiasını kaybetmemek için periyodik olarak umut ve merak uyandıran haberler üretmesi, UFO söylentilerini beslemesi anlaşılır bir şey. NASA bütçesinin ciddi kısmının bilim adı altında askeri araştırmalarda kullanılıyor olması ve askeri harcamaların görkemli rakamlarını hafifletiyor olması sebepleriyle devletin NASA ve SETİ’nin devamını istemesi de anlaşılabilir. Soğuk savaşın başlarında üretilmiş bir taktiğin bugünün koşullarında hala ABD tarafından sürdürülüyor olması da böylece mantıklı hale geliyor. Ancak cin şişeden çıkmış bir kere, önce dergiler ve gazeteler, sonra TV, en sonunda da sosyal medya sayesinde tüm dünyaya yayılan ‘UFO’culuk’ akımı, insanların gerçek hayatı algılamasını, yorumlamasını ve alacağı tavırları etkiler hale gelmiş durumda. Bazılarımız için önemsiz, bazılarımız için komik, bazılarımız için ilginç olan bu akım, komplo teorilerinin eklemlenmesi, senaryolaştırılması ve bilimsellikten iyice uzaklaştırılmasıyla Çin’de milyonlarca, ABD’de yüzbinlerce, Türkiye’de on binlerce üyeli sosyal medya hesaplarına ulaşıp tarikatlaşabiliyor. Donald Trump’ın propaganda ekibi bu tarikatlaşmış UFO taraftarlarının zaaflarını fark edip iki ana grubu, Reptilancıları ve Galaktik Federasyoncuları Trump taraftarı yapabilmişti. Hemen hemen her ülkede sosyal medya platformlarında ve hatta yüz yüze geldikleri derneklerde, STÖ’lerde örgütlenmiş bu insanlar; ABD dışında da ciddi Trump gönüllüleri oldular, hala da olmaya devam ediyorlar. Birçok ülkede olduğu gibi hem Trump’ın dava süreçlerinde hem seçim dönemlerinde Çin’de dahi Trump taraftarı bu “Galaktik Federasyon” inananları sokak gösterileri yaptılar. ABD’deki ırkçı kesimlerin ‘uzaylı desteği’ almış olmayı beyaz ırkın lehine olduğunu düşünmeleri yanında, beyaz ırkın düşmanı olduğu diğer kesimler de aynı desteğin kendilerine faydalı olacağını düşünüp beyaz ırkçılarla aynı sloganlar ve pankartlar altında yan yana gelmesi de komplo teorilerinin gerçeklik ötesi karakteri ile açıklanabilir. Trump ve ekibinin kaybettikleri seçim sonuçlarına direnmelerinde bu orijinal destekçilerine de güvendiklerini söylemek yanlış olmaz. Zira geçenlerde İsrail Savunma Bakanlığı bünyesindeki uzay güvenliği programını 30 yıl boyunca yönetmiş emekli general Prof. Haim Eshed, Trump’ın Mars’taki Uzaylı-Dünyalı ortak üssü dahil her şeyi açıklamaya karar verdiğini ama Galaktik Federasyon’un “daha vakti gelmedi reis” diyerek onu engellediğini açıkladı. (Şaka yapmıyorum arkadaşlar, gülmeyin ayıp oluyor, inanmayan Google’dan baksın.)
Elbette bu olayların Trump’la alakası olmadığını, Elon Musk isimli fütürist dolandırıcının NASA’nın kamuya ait mekân, donanım ve insan kaynaklarını beleşe kullanmaya devam edebilmek ve yeni sponsorlar, yatırımcılar bulabilmek için profesyonel bir PR kadrosuyla organize ettiğini de söyleyebilirsiniz.
Haftaya Reptilian’cıları, Galaktik Konsey’cileri ve Trump’ın zaman yolcusu olarak kurgulandığı komployu biraz kurcalayalım, Musk’ı da araya sıkıştırırız.