Bu haftaki yazımda resim ve heykel sanatının dışında, yüzyıllardır süregelen ve felsefi yanı da olan bir sanata odaklanmak istedim. Yazıya, bu sanatın doğaçlama olarak aklıma getirdiği kendimden de ufak bir düşünsel anımı kattım. Sonlara doğru okuyabilirsiniz. Ve yazıyı okuduktan sonra belki siz de değişik fikirlerle zihninizde bir yolculuğa çıkarsınız, kim bilir…
“Altınla birleşme” anlamına gelen Kintsugi adlı asırlık sanat, bir estetikten çok daha fazlası aslında. Japonlar için, insan kusurlarının güzelliğini kucaklayan geniş bir felsefenin parçası olarak görülüyor.
Şiirsel olarak “altın marangozluğu” olarak tercüme edilen Kintsugi veya Kintsukuroi, asırlık Japon kırık çanak çömlek tamir sanatına verilen ad. Seramik parçalarını kamufle edilmiş bir yapıştırıcıyla birleştirmek yerine, Kintsugi tekniği, pudraya çevrilmiş altın, gümüş veya platin ile tozlanmış özel bir ağaç özü cilası kullanır. Tamamlandıktan sonra, seramik eşyaların göze çarpan çatlaklarında altın parıldayan güzel dikişler, “onarılan” her parçaya benzersiz bir görünüm kazandırıyor. Bu benzersiz yöntem, her bir eserin benzersiz tarihini, gizlemek yerine kırılmalarını ve çatlaklarını vurgulayarak kutluyor. Aslında Kintsugi, tamir edilen parçayı orijinalinden daha da güzel kılıp onu yeni bir görünümle canlandırıyor ve ona ikinci bir hayat veriyor.
Kintsugi’nin kökenleri tamamen net olmasa da, tarihçiler bunun 15. yüzyılın sonlarına dayandığına inanıyor. Efsaneye göre, Japon Shogun Ashikaga Yoshimasa’nın onarım için Çin’e kırık bir kâse veya çay kasesi göndermesiyle başlamış. Yoshimasa, geri gelen kâsesinin çirkin metal zımbalarla tamir edildiğini öğrenmekten memnun olmamış. Bu durum, çağdaş ustaları alternatif, estetik açıdan hoş bir onarım yöntemi bulmaya motive etmiş ve Kintsugi doğmuş. 17. yüzyılda Kintsugi, Japonya’da yaygın bir uygulama haline gelmişti. Louise Cort’a göre (Freer Sanat Galerisi ve Arthur M. Sackler Galerisi’nde seramik küratörü), bu süre zarfında bir Japon savaşçı, kar elde etmek için standart çay kâselerini bozulmuş bir şekilde satın alarak, kırmış ve onarmış. ” Bu, 17. yüzyılın başında Kintsugi’nin çay seramiklerini onarmak ve aynı zamanda süslemek için yaygın olarak kullanılan bir teknik olduğunu gösteriyor gibi görünüyor ”diye açıklıyor Cort.
Estetik bir ilke olarak kullanımının yanı sıra, Kintsugi uzun süredir yaygın felsefi fikirleri de temsil ediyor. Yani uygulama, güzelliği kusurlu veya eksik olarak görmeyi gerektiren Japon felsefesi wabi-sabi ile ilgili. Wabi-sabi, Japon estetiğinde geçiş ve kusurun kabulü üzerine odaklanmış bir dünya görüşü. Budist öğretisinin, özgüven, ızdırap, boşluk veya anlamsızlık olmak üzere varoluşun üç işareti öğretisinden türetilmiş bir kavram olup kusurlu, eksik ve kalıcı bir güzellik olarak tanımlanıyor. Onarım yöntemi aynı zamanda Japon mottainai duygusundan (kelime, bir şey değerini elde etmeden boşa gittiğinde pişmanlık hissini ifade etmek için kullanılıyor) doğmuş; bu, bir şey boşa gittiğinde pişmanlık duyulsa dahi, değişimin kabulünü de ifade ediyor.
Kintsugi’nin 3 baskın stili var: Çatlak, parça yöntemi ve ortak arayış. Kırık çömlekleri tamir etmek için her zaman altın, gümüş veya platin tozlu epoksi kullanılırken, teknikler ve bitmiş sonuçlar farklılık gösteriyor.
Çatlak Yöntemi
Çatlak yaklaşımı kullanılarak tamir edilen nesneler minimal cila ile rötuşlanıyor. Bu en yaygın Kintsugi tekniği ve sanat biçimini tanımlayan ‘’parıldayan damarlarla’’ sonuçlanıyor.
Parça Yöntemi
Parça yöntemi ile restore edilen eserler, tamamen epoksiden yapılmış yedek parçalar ile oluşturuluyor.
Ortak Arayış Yöntemi
Ortak arayış tekniği uygulamasıyla sabitlenen parçalar, estetik açıdan farklı iki çalışmayı benzersiz bir şekilde tek bir üründe birleştirerek, diğer kırık objelerden benzer şekilli parçalar kullanılarak elde ediliyor.
Günümüzde Kintsugi
Bugün hem Japonya’da hem de yurt dışında pek çok sanatçı ve zanaatkâr bu eski geleneği yaşatmaya devam ediyor. Tomomi Kamoshita ve Yee Sookyung, pratiği seramik sanatlarına dâhil ederken, Elisa Sheehan, Rachel Sussman ve Tatiane Freitas, çanak çömlekleri alışılmadık ve beklenmedik tuvallerle değiştirerek geleneksel uygulamaya kendi yaratıcılıklarını koymuşlar.
Japon sanatçı Tomomi Kamoshita, buluntu seramiklere yeni bir soluk getiriyor. Kintsugi tekniğini kullanarak, patchwork chopstick tutacaklarından birbiriyle uyumsuz küpelere kadar ışıltılı kreasyonlar yapıyor. Kendisinden önce gelen Kintsugi sanatçıları gibi, Kamoshita’nın sanatına felsefi bir yaklaşımı var. “Her Japon [insanının] fark ettiği gibi,” diyor, “dalgalar bizden çok şey alabilir, ancak bundan büyük ölçüde yararlandığımız da doğrudur.”
Yee Sookyung, birden fazla eşyadan yapılmış gerçeküstü heykeller oluşturmak için Kintsugi çatlak tekniğini kullanıyor. 24 ayar altın kullanan Koreli yaratıcı, sıradan çömlekleri olağanüstü alegoriler olarak ikiye katlayan Dönüştürülmüş Vazolara çeviriyor. “Bu çalışmalar, insanların ıstırabın üstesinden geldikçe daha olgun ve güzel hale getiren bir yaşam mücadelesinin metaforu olabilir” diye açıklıyor sanatçı.
New York’lu Elisa Sheehan‘ın seçkin yerleştirmelerinin devam eden bir koleksiyonu olan Kintsugi Eggshells, geçici, organik nesnelerin göz alıcı sanat eserlerine dönüştüğünü gözler önüne seriyor. “Kusursuzluğun gerçek bir değer olarak görsel bir temsili, kusurların kutlandığı ve güzel olarak görüldüğü” olarak tanımlanan bu seride, hassas boya yıkamalarıyla kaplanmış kabuklar, soyut mürekkep formları ve altın varak vurgular bulunuyor. Yumurta kabuklarının böylesi güzel eserlere dönüşmesi muhteşem.
Brooklyn’li sanatçı Rachel Sussman, Kintsugi’yi sokaklara taşımış. Asırlık uygulamadan esinlenen bir yöntem kullanarak, kentsel çevrelerde doğal olarak meydana gelen birçok çatlağı onarıyor. Kaldırım Kintsukuroi olarak adlandırılan bu uzun vadeli proje, bizi “etrafımızdakileri taze gözlerle görmeye ve azmi kutlamaya” davet etmeyi amaçlıyor.
Brezilyalı sanatçı Tatiane Freitas, modern onarım anlayışıyla klasik ve çağdaş tasarım arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor. Freitas akrilik reçine kullanarak, kırık ahşap mobilyaları “düzeltiyor”. Reçine berrak olmasına rağmen, onarımların kamufle edilmesi amaçlanmamış; bunun yerine, değişiklikler cesurca ahşaptan sıyrılıyor ve eski ile yeniyi buluşturan ifade parçalarıyla sonuçlanıyor. Ortaya eskisinden bambaşka, yeni ama özüyle bir nesneler çıkıyor.
Tabii ki çoğu insan değerli çanak çömlek parçalarını kasıtlı olarak parçalamıyor, ancak Japon kültüründe durum her zaman böyle değil. Kırık seramikleri pudra altınla karıştırılmış bir cila ile süslemek, kusurları gizlemek yerine onları vurgulayan 500 yıldan daha eski bir Japon geleneğinin bir parçası. Sanat, hem atölyelerde hem de sanatçıların elinde farklı biçimler ve tasarımlarla uygulanmaya devam ediyor. Kintsugi sadece değerli bir çanak çömlek kırıldığında sakinliği öğretmekle kalmıyor; aynı zamanda insan kırılganlığının güzelliğinin bir hatırlatıcısı oluyor. Gençliği, mükemmelliği ve aşırılığı bu kadar çok ödüllendiren bir dünyada, eskiyi ve hırpalanmışı kucaklamak belki garip görünebilir. Ancak “altınla birleşmek” anlamına gelen 15. yüzyıldaki Kintsugi uygulaması, işler dağıldığında, bozulduğunda iyimser kalmak ve hayatın kusurlarıyla ‘’yanlış’’ adımlarını kutlamak için bir hatırlatma görevi de görüyor.
Güzelliği eksikte gören ve sadeliğe değer veren Japon wabi-sabi felsefesinin bir uzantısı olan Kintsugi’de, kırık parçaların yaldızlı restorasyonu genellikle üç aya kadar sürüyor, çünkü parçalar yerli bir Japon ağacının özüyle dikkatlice yapıştırılıyor, birkaç hafta kurumaya bırakılıyor ve ardından çatlakları boyunca altınla süsleniyor. Kintsugi’nin felsefesine göre, geldiğimiz noktadaki seri üretim ve hızlı imha çağında, yaraları ve kusurları kabul etmeyi ve kutlamayı öğrenmek, insanlık ve sürdürülebilirlik için güçlü bir ders niteliği de taşıyor bir anlamda.
Özellikle gençken, birçok alanda mükemmelliği bulmayı -sonunda- başaracağımız konusunda derinlerde umutlu olma eğilimindeyizdir. Bir gün ideal olarak uyumlu bir ilişki kurmayı, derinden tatmin edici bir işi, mutlu bir aile yaşamını hayal ediyoruz. Ancak hayatın bize bir dizi darbe vurma alışkanlığı vardır ve bazı paramparça ve değersiz parçalar dışında bize bu güzel hayaller dizisinden pek bir şey bırakmayabilir. Hayal kırıklığına uğradığımız anlarda, zihinlerimizi Kintsugi felsefesine çevirmeyi deneyebiliriz belki de. Yüzyıllar boyunca Zen ustaları, hasar görmüş tencere, fincan ve kaselerin ihmal edilmemesi veya atılmaması gerektiği konusunda bir argüman geliştirmişler. Onlara göre bu parçalar saygımızı ve dikkatimizi çekmeye devam etmeli ve muazzam bir özenle onarılmalılar, ki bu süreç, zamanın kusurları ve kazalarıyla bir uzlaşmayı simgeliyor, aynı zamanda Zen felsefesinin bazı temel temalarını güçlendiriyor. Kin = altın tsugi = onarım Kintsugi kelimenin tam anlamıyla ‘altınla birleşmek’ anlamına geliyor.
Sanatçı Paige Bradley, 6 ay boyunca yaptığı bir balmumu heykelini kırıp, kırılan parçaları bronza dökmüş ve sonra bir ışık mühendisi ile yeniden birleştirerek bu şaşırtıcı heykeli yapmış; çatlaklardan bir miktar Kintsugi ışığı parlıyor. Çatlayıp kırılımış ama yaralarını onarmış, onlarla birlikte parlayan yeni biri olarak yoluna devam ediyor.
Parçalanmış çömleklere gösterilen özen ve sevgi, kendimizden ve çevremizdekilerden başlayarak, bize zarar görmüş ve yaralanmış, savunmasız ve kusurlu olanlara saygı duymamız için bir yol gösterici niteliğinde.
Şehirler ve kültürleri hakkında yazılar yazan Colin Marshall Kintsugi’nin felsefi yönüne dair şu sözleri söylüyor, “Hepimiz kendimizle ilgili içsel pozitif yanları vurgulamamız gerektiğine inanarak büyüyoruz,” diyor, “ama ya negatifleri, düzeltmek veya iyileştirmek için çalışmak zorunda olduğumuz kısımları da vurgularsak? Doğru yapsaydık, negatifler yine de bu kadar olumsuz görünür müydü? ”
Yazar ve sanatçı Austin Kleon ise “Kintsugi ile ilgili en sevdiğim şey, görünür iyileşme ve onarım izi — vurgulanmış, parlayan yara izleri fikri.” diyor. Aslında tüm bu sözler bana yakın geçmişte ruhsal olarak kötü hissettiğim bir dönemde kendim için yaptığım tasviri hatırlattı. ‘’Kendimi kırık bir vazo gibi hissediyorum… Evet, herkes hayatın getirdiği zorluklar karşısında kırılabilir ama sanki ben kendimi biraz daha fazla kırılmış gibi hissediyorum. O kırıklar orada ve hep bana kendilerini hatırlatıyor, gördükçe neden ve nasıl kırıldıklarını unutturmuyorlar.’’ diye düşünmüştüm. Belki de şimdi, bu yazıyı hazırlarken ve bu felsefi bakış açısına göre Kintsugi’nin söylemeye çalıştıklarına bakmayı denemeliyim. Bu, hepimiz için geçerli aslında. Kırıklarımız doğumumuzdan ölümümüze kadar bizimle olacaksa, onlara farklı gözle bakmayı denemeliyiz belki de. Başka açılardan bakmak, farklı görüş ve düşünce yolları sunabilir ve böylece kırıklarımızın bize öğrettikleriyle (altın damarlar) yolumuza daha iyi bir şekilde devam edebiliriz. Ne dersiniz?
Kusurlarınız ve yaralarınız sizi büyütür, böylelikle daha da parıldarsınız; tıpkı Kintsugi’nin ışıldayan altın damarları gibi. Kim bilir belki yeni bir siz, ışıltı damarlarınızın tozlarını başkasına da bulaştırırsınız.
Yazının sonuna Kintsugi’nin doğuşuyla ilgili güzel bir video ekliyorum. Ve her zaman olduğu gibi güzel bir sözle bitiriyorum… Leonard Cohen’in “Anthem” şarkısının tam da Kintsugi sanatını anlatan sözleriyle…
“Her şeyde bir çatlak vardır, ışık böyle girer içeri.” Leonard Cohen
Kaynaklar
Kintsugi, a Centuries-Old Japanese Method of Repairing Pottery with Gold (mymodernmet.com)
The Beauty of Broken Objects | Smithsonian Institution (si.edu)
BBC Arts – Get Creative – Broken a pot? Copy the Japanese and fix it with gold
BBC – Travel – Kintsugi: Japan’s ancient art of embracing imperfection
Travel is the Kintsugi Art of Life, It’s How The Gold Gets In (myofficetoday.co.uk)