Bir hayvan sever ve ayrıca bir kedi sever olarak bu haftaki yazıma kedilerle hayatı beklenmedik bir şans eseri kesişmiş olan Louis Wain’i konuk edeceğim. Londra doğumlu Louis Wain (5 Ağustos 1860 – 4 Temmuz 1939), sürekli olarak antropomorfize edilmiş (insan biçimli) büyük gözlü kedileri ve yavru kedileri içeren çizimleriyle tanınan çok sevdiğim bir İngiliz sanatçı. Louis Wain’in antropomorfik kedi tasvirleri, Viktorya döneminin kedi sevmeyen insanlarına karşılık sıradışı ve sevimli çizimleri sayesinde çok popüler olmuştu. O zamanlar kediler sadece bir fare yakalıyıcıdan öte görülmüyordu. Wain’den önce, İngiltere’deki kediler pek önemsenmiyordu, ancak Wain’in çalışmaları onları insanlaştırdı ve sevilecek bir şey olarak görülmelerine yardımcı oldu. Çizimleri o kadar popülerdi ki, 20. yüzyılın başlarında çoğu evde, ünlü kedi yıllıklarından en az biri vardı ve birçok kreşin duvarlarında Wain posterleri asılıydı. Wain kendi özel kedi dünyasını yaratmış ve kedilere olan bakışı da bu sayede değiştirmişti. Bilim Kurgu yazarı ve tarihçi H.G. Wells onun kedileri hakkında şöyle söylemişti: ‘’O kedileri kendine ait kıldı, bir kedi stili, bir kedi topluluğu, bütün bir kedi dünyası icat etti. Louis Wain kedileri gibi görünmeyen ve yaşamayan İngiliz kedileri kendinden utanıyor.’’ Ne hoş sözler değil mi? 🙂
Şaşırtıcı bir şekilde, Wain hiçbir zaman bir kedi ressamı olmayı istememişti. Kariyerinin başlarında, sadece kedi resimleri yaparsa kimsenin onu ciddiye almayacağını düşünmüştü ve bu nedenle ilk tutkusu bir basın sanatçısı olmaktı. 17 yaşında müzisyen olma kararını altı aylık bir çalışmanın ardından değiştirdi, çünkü çizim sanatının istediği şöhret ve servete daha kolay bir yol sunduğuna karar verdi. İlk yıllarında hayvanları ve ülke manzaralarını çizme konusunda uzmanlaşmıştı ve popüler olan Illustrated Sporting ve Dramatic News gibi çeşitli dergilerde yayınlanmış çalışmaları vardı.
Çalışmaları boyunca görülen mutluluğa rağmen, Wain’in kedilere olan ilgisinin hikâyesi ne yazık ki trajikti. 1883’te Wain, kız kardeşinin öğretmeni Emily Richardson ile evlendi. Evlilik hediyesi olarak Wain’in hayatını değiştirecek olan siyah beyaz bir kedi verilmişti. Adını Peter koydular. Mutlulukları uzun sürmeyecekti, çünkü çiftin evlenmesinden kısa bir süre sonra Emily meme kanseri oldu. Wain, uzun süren hastalığı boyunca karısının moralini yüksek tutmanın bir yolu olarak kedileri Peter’ı çizdi. Birkaç ay sonra Wain, The Illustrated London News tarafından daha fazla resim çizmesi için yeniden görevlendirildi. “A Kitten’s Christmas Party” adlı çalışması oldukça popülerdi ve büyük bir başarı elde etti. Wain’i sanatsal ve ticari büyümeye doğru yola koydu ama ne yazık ki birkaç ay sonra Emily vefat ettiğinden bu başarının tadını çıkaramadı. Bu trajedinin etkileri Wain üzerinde büyük bir etki yarattı ve giderek daha içe dönük bir hal aldı. Başarısı güçten güce giderken, anksiyete ve depresyonla mücadele etmeye devam etti ve mesleki başarılarına rağmen kişisel hayatı bir daha asla eskisi gibi olmadı.
Sanatçının çalışmaları bugün ilgi çekmeye devam ediyor ancak mirası, yarattığı işten çok akıl sağlığı ile mücadelesine dayanıyor. Resmi olarak şifozreni teşhisi koyulmasa da, birçok insan ve bazı psikiyatristler bu durumdan muzdarip olduğunu düşünüyorlar. Wain’in ileri dönem çalışmalarında psikotik bozulmaların etkisi olduğunu iddia edenler böyle bir algının oluşmasına da sebep olmuş. Sanatçının en azından psikolojik bir rahatsızlığı olduğu söylenebilir, ama o her ne ise çalışmalarındaki büyüyü ve etkiyi bozmasına, gölge düşürmesine sebep olmamalı diye düşünenlerden biriyim ben.
Wain genellikle Edward dönemindeki trendlerle şakacı bir şekilde dalga geçer – kedileri golf oynayabilir, anne olabilir, çay içebilir, sigara içebilir ve operaya gidebilirdi. Sosyal hiciv değillerdi, ancak zamanın güncel eğilimlerini vurgulamakta kesinlikle eğlenceliydiler. Wain’in illüstrasyonlarında alaycı bir mizah anlayışı var ve yaratıklarının insan benzeri ifadeleri eğlendirmeye devam ediyor. Bir kedi gördüğünüzde gülümsüyorsanız, Wain’in kedileri sizi bir kez daha gülümsetir.
Bir illüstratör olarak Wain oldukça üretkendi. Dönemin en sevilen çocuk kitaplarının ve kartpostallarının çoğunu dolduruyordu. 1900’lü yıllarda Wain, her yıl ortalama altı yüz yeni tasarım üretiyordu. Yaşamı boyunca iki yüzden fazla kitap resimledi ve çok başarılı on altı Noel Yıllığı yarattı.
Kısa bir süre için seramiğe de daldı; tuhaf ve parlak fütürist kedilerden oluşan bir koleksiyon oluşturdu. Wain çok sevildi ve zamanının ünlülerinden biri olarak kabul edilebilir. Kedilerle ilgili her şeyde lider olarak görüldü ve Ulusal Kedi Kulübü’nün başkanı seçildi. Birkaç hayvan hayır kurumuna katıldı. Tüm bunlar, ülkenin evcilleştirilmiş kedilere olan sevgisini ve takdirini güçlendirmeye yardımcı oldu, ancak Wain’in cazibesine kapılan sadece İngiltere değildi. Ayrıca Amerika’da önemli bir başarı elde etti ve 1907 ile 1910 arasında New York Journal-American’da bir çizgi filme katkıda bulundu. Trajik bir şekilde, bu onun son normal işi olacaktı.
Wain, iş zekâsından yoksundu ve sıklıkla istismar edildi. Çoğu zaman eserlerini doğrudan sattı ve asla telif ücreti istemedi. 1914’te savaş patladığında, Wain kendini savaş zamanındaki kâğıt kıtlığının ortasında bir pazar bulmakta zorlanırken buldu. 1920’lerde yoksulluk içindeydi. Depresyonu devam etti ve akıl sağlığı kötüleşti. Sonunda 1924’te Londra’daki Springfield Akıl Hastanesi’nin yoksul koğuşuna koyulmuştu.
O günlerde akıl sağlığı anlayışı günümüzden çok daha ilkeldi. Wain’in tam olarak neden acı çektiğini tam olarak anlamamızın ve hatta bilmemizin hiçbir yolu yok. O zamanki anlayış, akıl hastası olan herkesi akıl hastanesine gönderdi. Bu dönemde Wain kedi resimlemeye devam etti. Bunlardan bazıları giderek daha soyut hale geldi; genellikle özelliklerinin tanımlanmasının neredeyse imkânsız olduğu bir noktaya ulaştı. Bu çizimler şizofreninin ürünü müydü, yoksa sadece yeni bir stil deneyen bir sanatçının mıydı? Wain demanstan ya da şizofreniden muzdarip olabilir miydi, yoksa Asperger Sendromu mu vardı? Muhtemelen tam cevabı hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğiz, ancak hepimizin hemfikir olabileceği bir şey, çalışmalarının büyüleyici ve eğlendirici olması.
İngiliz şair, ressam ve Current 93 grubunun kurucusu David Tibet onun tam bir hayranıdır. Wain hakkında söylediklerini de yazıma eklemek istedim:
‘’Genellikle göz ardı edilen bir şey, Wain’in de bu süre zarfında daha geleneksel bir tarzda iş üretmeye devam etmesidir. Soyut çizimlerinin zihinsel durumunun giderek kötüleştiğini gösterdiği inancı, büyük olasılıkla bir yalandır yahut saçmadır, – 1960’larda yayınlanan Psychotic Art adlı kitapta yapılan bir iddianın sonucudur. Tüm sanatı, sanatçının bir ifadesi olarak düşünülmelidir ve Wain’in psikedeliye doğru ilerlemesi yaratıcı kimliğinin yalnızca bir yönüdür. Bu yönün akıl hastalığı tarafından tetiklenip tetiklenmediği tartışmalı bir konudur. Bildiğimiz şey, Wain’in zor bir hayatı olduğu ve zamanının çoğunu bazı şaşırtıcı, bazı ilginç ve büyüleyici resimler yaparak geçirdiği. Yapıtları sanatçının bir ifadesi olarak mı görülmeli yoksa onu bir hastalığın ifadesi olarak mı görmeliyiz? Durumu onu bir renk ve şekil dünyasına mı açtı yoksa bu şeyler zaten onun içinde derin miydi? Kim bilir. Bu görüntülerin nasıl ve neden yapıldığını kolayca tartışarak bir gün geçirebilirdik ama asıl önemli olan bunların yapılmış olmaları ve birçok insan için büyük mutluluk ve eğlence getirmesidir. Umuyorum ki bu, Wain’in zorlu hayatı boyunca ona biraz rahatlık hissi veren bir şeydi.’’
Bu çizimi onun hüzünlü yanını anlatıyordu sanki. “Mutluyum, çünkü herkes beni seviyor.” Pozitifliği hedefliyor, ancak kaçınılmaz bir üzüntü var. Wain’in hastanedeyken yaptığı çizim, hayatındaki umutsuzluğu ve trajik mutluluk mücadelesini vurgulamaktı belki de. Kedisinin dış dünyaya gülümseyen yüzü, iç dünyasındaki fırtınaları ve ona rağmen kıyıya ulaşma mücadelesini gizler gibi…
Daha fazla resim üretme ihtimali, kız kardeşi Marie’nin iki yıl önce bir akıl hastanesinde ölmesiyle zaten zarar görmüş ruhu ağır bir şekilde etkiledi. Son damla 1917’de başka bir kız kardeş olan Caroline’ın ölümüyle geldi. Wain nevrotik ve düzene takıntılı hale geldi, Kilburn’deki ailenin evindeki mobilyaları bazen saatlik olarak yeniden düzenledi. Paranoyak sanrılara yatkın olarak hayatta kalan kız kardeşlerinin onu öldürmek için plan yaptıklarına inanıyordu. Ailesi onu Haziran 1924’te isteksizce akıl hastanesine yatırmadan önce Wain kızkdardeşlerinden birini merdivenlerden aşağı atmaya çalıştı.
Wain hayatının kalan on beş yılını hasta bakımda geçirecekti. Başlangıçta pek çok arkadaşı ve hayranı onun hapsedildiğini bilmiyordu, ancak durumu 1925’te öğrenildiğinde geniş çapta duyuruldu. Başbakan Ramsay MacDonald’ın kişisel müdahalesinin ardından toplanan para ve H. G. Wells’in desteğiyle, Wain’i o zamanın en iyi hastanelerinden biri olan Bethlem Kraliyet Hastanesi’ne gönderebildiler.
Hâlâ sanrılara yatkın olsa da, hastane bahçesi ve kedi kolonisi Wain’in ihtiyaç duyduğu huzuru sağladı. Son teslim tarihinden ziyade zevk için çizim yaptığı kedileri canlandı; gözlerinde sadece bir şaşkınlık ifadesi olan ‘Gökkuşağındaki Kedi’ gibi çizimleriyle sağlık ve canlılık yaydı.
Cambridge Üniversitesi Yayınları / Louis Wain Asperper Sendromu
Cambridge Üniversitesi Yayınları’nda çıkan bir yazıda Wain’in psikolojik durumuna ilişkin bir yazıya rastladım. Aslında Wain’in hastalığının şizofreni olmadığına dair yazılanlar şöyle:
‘’Louis Wain’de şizofreni yoktu ama Asperger sendromu vardı. Birinin kafasının şizofreni ile ilgili tuhaf inançları yüzünden karışması çok kolaydır ve bu tuhaf inançları kendi biçimsel düşünce bozukluğudur. Bir ressam olarak becerisi bozulma göstermedi ve bu hayatının sonuna doğru beklenen birşeydir. “Onun resimlerinin şizofrenisinin ilerlemesinin görsel bir temsili olduğuna dair bir kanıt yoktur. Açıkça bu sözde ilerleme yanlıştır.” diyor Bethlehem Kraliyet Hastanesi’nde sanat ve tarih koleksiyonunun küratörü Patricia Addridge.
‘’Yaşamının erken safhasında hayattan izole olmuştu. Okulda Asperger hastalığı olan birçok kişi gibi zorbalığa uğradı. Alışılmadık bir ses tonuyla konuşuyordu. Müzikle ilgilendi ve çok takıntılıydı. Çok saftı. Isaac Newton gibi paranoid psikotik bir dönemden geçti ama temel tanı asperger sendromuydu. Yetişkin psikiyatrisinde asperger sendromu çok yaygın olarak şizofreni ile karıştırılır.’’
Böylesine parlaklığın ışığında, ölümünden sonraki on yıllarda Wain’in sanatının zihinsel sağlıkla ilgili daha büyük bir tartışmaya dönüşmesi ilginçtir. Bu büyük ölçüde Dr. Walter Maclay adlı bir psikiyatristin çalışmasından kaynaklanıyordu. 1939’da bir Notting Hill hurda dükkânında Wain’in sekiz tablosunu tesadüfen bulan Maclay, bunları bir bütün olarak yorumladı ve şizofrenik çöküşün aşamalarını göstermek için kullandı. Wain’e hiçbir zaman resmi olarak hastalık teşhisi konmamış olmasına veya böyle bir sırayla boyandıklarını kanıtlayacak herhangi bir kanıt olmamasına rağmen.
Louis Wain’in katlandığı yoksulluk, kişisel trajediler ve Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşamanın travması düşünüldüğünde, 1920’lerde Wain’in depresyon ve kaygı ile mücadele etmesi şaşırtıcı değildi.
Genç, sessiz ve duyarlı Wain, babası henüz 20 yaşındayken aniden öldükten sonra, annesini ve beş evlenmemiş kız kardeşini ve yeni evlendiği karısını hastalığında destekleme sorumluluğuyla mücadele etti. Pazarlık konusunda hem umutsuzdu hem de yeteneğiyle inanılmaz derecede cömertti, soran herkese çizimlerini veriyordu. Sonuç olarak, para her zaman yetersizdi. Wain’in 21. yüzyılda hayatta olsaydı, muhtemelen otistik spektrumda olduğu teşhis edilmiş olacaktı. Bununla birlikte, psikiyatrist Dr Walter Maclay’ın yanlış çalışması, Wain’in 20. yüzyılın büyük bir bölümünde şizofrenik bir sanatçı olarak ününün korunmasına yardımcı oldu.
Wain’in canlı desen kullanımı olağanüstüdür; belki de daha ayrıntılı desenleri tekstil tasarımcısı annesinden etkilenmiş olabilirdi. Ya da bir hastane koğuşundaki bir hasta olarak, basitçe resim yapma ve desenler çizme eylemini yatıştırıcı veya meditasyon yapan olarak bulmuş olabilir miydi? Bir ornitolog ve bitki koleksiyoncusu olan Wain’in arkadaşı Collingwood Ingram, onu “deha ile delilik arasındaki ince sınır çizgisinin bir örneği olarak ve bir deha” olarak düşünüyordu. Wain kesinlikle olağanüstü bir hayat yaşadı, büyük kayıplar yaşadı, ancak yaşamı boyunca pek çok kişiye büyük zevk verdi. Yaşadığı hastalık ne olursa olsun, açıkça “kendini kaybetmedi”… Kedilere olan sevgisi ve eşsiz sanatsal yeteneği, hastanede geçirdiği süre boyunca güçlü kaldı. Bu sevgisi ve ilgisi, o zamandan günümüze pek çok çocuğa ve yetişkine mutluluk verdi. Resimlerine baktığımda aynen bana olduğu gibi, yüzlerine kocaman bir gülümseme yerleştirdi belki de. Çalışmalarının her bir detayında neşeli ve sevecen bir komiklik bulabilirsiniz.
Geçen haftaki yazımı çok güzel bir müzik klibiyle bitirmiştim. Bu sefer de vizyona girmesini merakla beklediğim Louis Wain filminin hoş bir karesiyle bitiriyorum. Sevgiyle kalın.
Kaynaklar:
The Forgotten Artist Who Changed the Way We Look at Cats | AnotherMan (anothermanmag.com)
Louis Wain and Asperger’s syndrome | Irish Journal of Psychological Medicine | Cambridge Core
Cute Cats and Psychedelia: The Tragic Life of Louis Wain – Illustration Chronicles
From the archive, 5 August 1960: The man who drew cats | Art | The Guardian
Louis Wain’s cryptic cats | Wellcome Collection