Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

KAMU Sensin SAL Burjuvayı Gelsin

Önümüzdeki günlerde müze adıyla açılacak olan Hasanpaşa Gazhanesi’ne yakından bakalım.

Bu tesis önce genel elektrik, sonra mutfakta kullanılacak gaz gereksiniminin karşılanması için kurulmuştur. Dünyada ve ülkemizde örnekleri vardır. Bu enerji, organik bir oluşum olan kömürün oksijensiz bırakılması yöntemiyle elde edilmektedir.

Bu tesis, Osmanlı döneminde 1891 yılında Aydınlatma Gazı adıyla enerji sağlamak için bugünkü Kadıköy bölgesi, Hasanpaşa semtinde 34 dönüm arazide kuruluyor. Kömürün taşınmasında kullanılan kurbağlıdere yolu sebebiyle kapanana kadar Kurbağalıdere Gazhanesi olarak anılıyor. Cumhuriyet döneminde havagazı adını alan bu yerleşim 1993 yılında kapatılmadan önce İETT’nin kullanımına veriliyor. Bu büyük arazi kendi zamanında varlığını ötelerde sürdürürken her kentin metalaşmaya giden yolda dönüşüme maruz kalmasıyla, kendini merkezde buluyor.

Açıldığı ilk günden itibaren yabancı yatırımcılara buyrun gelin işletin deniliyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında da devam eden işletme biçimi 1944’lü yıllarda diğer tüm benzer alanlarla birlikte işletmesi kamulaştırılıyor.

1994 yılında sit alanı olarak kayda geçmesine rağmen kararın üç ay sonrasında gazometreler, aksamlar sökülüp hurdaya çıkartılıyor.

Kurul kararlarına rağmen, bildiğini okumanın temelleri günümüz iktidarının İstanbul’u kazandığı 94 yılında atılmış olduğunu söylemek yanlış olmaz sanıyorum.

Hasanpaşa Gazhanesi’nin makûs kaderini önceden kestiren çevre halkının sesini yükseltmesi ve kapı kapı dolaşarak toplanan binlerce imza ile karşılaşan dönemin yönetimi taleplere kayıtsız kalamayarak ‘tamam burayı kültür merkezi yapalım ‘ diyerek ortamı sakinleştirmek istemiştir. Çünkü hepimizin algısında kültür sanat merkezleri herkesin rahatlıkla girip çıkıp kullanabildiği alanlardır. Öyle de olmalı. Peki, öyle mi?

2010 yılı, ülkenin siyasi ve toplumsal tarihinde önemli bir kırılıma ve yere sahip olduğunu düşünüyorum. Bir gün toplum olarak cesaretimizi topladığımızda yüzleşilecek zamanlar listesine gireceğinden eminim. Cesaret derin bilgi, iç görü ve dürüstlük ister.

Takatimiz kalmayana kadar yorulunca sıra cesarete gelecektir. Yine o yorucu yılın manşetlerinden biri de İstanbul Kültür Başkenti idi. Büyük projeler, çok yüksek rakamlarda fonlar. Şaibeler, telaşla hayata geçirmek için şehri delik deşik etmeler. O günlerde Galata’da oturuyoruz. Doğan apartmanı. Havalı olsun diye belirttim. Yazıyı paylaşırken komşularımızı da etiketlersem sınıf bile atlatırım hem kendime hem bu yazıyı okuyanlara. Fena fikir değilmiş dur ben bunu bir düşüneyim. Ne kadar paylaşımcıyım kıymetimi bilin. Neyse aylarca eve girip çıkarken neler çekmiştik. Onu başka zaman anlatırım. Çektiklerimizi eğlenceye dönüştürmek ve güzel anılar biriktirmek bizim işimiz. Yine saptım biçimden. Oysa bu yazı bilgi ve farkındalık amaçlı olacaktı. Neyse aksın su yolunu bulsun.

Sanat, hibe, iktidar sınıf derken cümle geldi şerhen “Sanat konusunda zayıfız bu alanları doldurmalıyız”

İktidar bu alanın hiç de küçümsenmeyecek bir pastaya sahip olduğunu fark etmişti. Yurdumun burjuva sınıfının ezelden beri bildiği bu gerçeğin paylaşılması şarttı. Her iktidar kendi zenginini yaratıyor. Bu zenginlerin inandırıcı bir hikâyeye ve sanatla taçlandırılmaya ihtiyaçları var. Sınıfa kabul merasimi gibi.

Buraya kadar tamamsa Gazhane ile bağlayarak devam ediyorum.

Geçtiğimiz yıllarda yirmi küsur yıllık yerel iktidarın ana muhalefete geçmesiyle hız kazanan Gazhane’nin açılışı, önceki iktidarın Enerji, mevcut iktidarın İklim Müzesi başlığıyla güncellenmiştir. Üst başlık olarak adını Müze Gazhane olarak almıştır.

1996 yılında yükselen sesine GAZHANE ÇEVRE GÖNÜLLÜLERİ adını alarak yoluna bir çatı olarak 26 yıldır ve halen devam eden bu oluşumun inadı, inancı, direnci olmasa Hasanpaşa Gazhanesi’nin ne binası ne adı ne da hikâyesi kalırdı bugüne.

Mahalleden komşumuz Serkan Öngel sayesinde haberdar olduğum Gazhane Çevre Gönüllüleri’ni tüm sosyal medya mecralarından takip edebilir bu yolculuğun bir parçası olabilirsiniz. Çevrimiçi seminerleri çok başarılı. Yolculuklarını anlatan önermeler sunan henüz okumaya henüz başladığım 2003 basımı Hasanpaşa Gazhanesi Kültür ve Sanat Merkezi Alternatif Stratejik Yönetim Projesi adlı bir kitap basmışlar. Gönüllülerle sosyal medya hesaplarından iletişime geçerek kitap ve daha fazlasına ulaşabilirsiniz.

Peki, Gazhane Çevre Gönüllüleri Bugün gelinen noktada neden seminer veriyor, adını daha çok duyurmak istiyor diye soracak olursanız, ilk mücadeleleri olan Gazhane binalarının korunmasının ardından ellerinde bulunan çok değerli arşivin kalıcı sergi olarak müzenin içinde yer almasını ve geleceğe aktarılmasını, mekânın öznesinin halkın kendisi olmasını şeffaf katılım ile paylaşım talep ediyorlar.

Gelelim yazı başlığımızın çarpıcı kelimesi kamuya.

Sözlük anlamında ilk olarak ‘bütün’ ve ‘halkın tamamı’ olarak geçen bu kelime, pratik hayatta devlet algısında durmakta. Kolay değil, algı her şey demek günümüzde.

Yıllardır dört bir yandan yağmalanan yurdumda, Karadeniz’den bir ses yükseldi, ‘Devlet halktır, halk biziz.’

Ezcümle kamu sensin, kamu benim, kamu hepimiziz. Peki, kamuya ait tüm alanların kullanım hakkı kimin?

Halka ait her şeyi halkı çalıştırarak, ihtiyaç dahilinde yerleştirerek sonra işi bitince önce çöküntü alanlarına çevirip nadasa bırakarak sonra en uygun zamanı kollayıp harekete geçen, süpürerek ‘iyileştiren’ ve janjanlı bir hediye paketi gibi sunarak yine rant elde eden kim?

İmparatorluklar devletlere, iktidarlar elden ele, başlıklar enerjiden iklime evrilirken bir evi uçuracak kadar çok balonu şişirmeye gönüllü insanlar hep olacak. Bizler oksijensiz bırakılmış bir kömür tanesi gibi petrole ve sonrasında farklı enerji kaynaklarına ve nihayet bizzat bizlerin kaynak olduğunda insanın tercih edilmediğini anladığımız gün, işte o gün, başka bir yaşam biçiminin ilk günü olacak ve balonları kutlamak için şişiriyor olacağız.

Tiyatroyu meslek seçmiş biri olarak sahnemizin olduğu semtteki bu tarihi binaların arasında yolculuğa çıkmak, hayallere dalmak ve kitabımı okumak için sabırsızlanıyorum. Dilerim önce semtimizin kurulan pazarlarından çekçek arabalarımızla dönerken soluklanacağımız, oturma yerleriyle, çocukların koşturacağı bahçesiyle hepimize temas edebilecek sanat anlayışıyla yaşam alanımıza kavuşuruz.

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR