Yazının başlığına bakıp da, Sedat Peker’in videolarının AKP/Erdoğan’ı iktidardan düşüreceğini iddia edeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Böylesi bir iddia ancak bir temenni olabilir, bir analiz değil. İnsanlar oy verirlerken tek katmanlı düşünmüyorlar, birçok faktör onların tercihlerini etkiliyor. “Seçmen ekonomiye bakarak oy verir!” geyikleri de “totolojik”tir. “Totolojik” derken, her daim doğru ama anlamsız demek istiyorum: “Ateş yakar!” demek gibi, “Eee?” diye sorarlar adama. Seçmen kim, ekonominin neresine bakar, neresinden bakar…..soruları uzatabiliriz ama sonuçta bu, oy vermenin yalınkat bir irade beyanı olmadığı gerçeğini değiştirmez.
Bir kere her seçimden hemen önce hatırlanan ve seçimlerden bir hafta sonra unutulan; her seçimde bir “ders” veren ya da bir şeyler söyleyen ama ne hikmetse onun iktidara/muhalefete ne demek istediğini vb. bir tek televizyonlardaki herbokolok “uzman”ların anlayabildiği homojen ve akıl sahibi (özne) bir “seçmen” yok. Yani, bir “özne/seçmen” oy vermiyor seçimlerde, “biz/insanlar/bireyler” oy veriyoruz ve “biz” dediğimiz heterojen kitle de farklı toplumsal sınıflardan, cinsel tercihlerden, etnisitelerden, eğitim düzeylerinden, mesleklerden… oluşan oldukça karmakarışık, oldukça heterojen bir topluluk. Demem o ki, aynı olay, farklı insanlarda farklı oy verme tercihlerine neden olabilir, olacaktır da: Tıpkı Sedat Peker videoları gibi. Sedat Peker’in iktidarın “ipliğini pazara” çıkardığı pehlivan tefrikalarının ilk seçimde “seçmenin”(!) AKP’ye “ders” (!) vermesine neden olacağını, oyların CHP’ye akacağını düşünmek için epey saf olmak gerekiyor. Yaklaşan seçimlerde AKP ya da MHP’ye oy verecekken, Sedat Peker’in vidolarına bakarak mührü CHP’ye İyi Parti’ye ya da Saadet Partisi’ne hatta Halkların Demokrasi Partisi’ne doğru çevirecek insanlar olmayacak mı, elbette olacak; yine de iktidardaki çözülme bu videolar yüzünden olmayacaktır. Nitekim Bekir Ağırdır (T24, 19.03.2009) da -ki bu işleri gayet iyi bilen bir isimdir- aynı şeyleri söylüyor: “Seçmenin zihni beyaz bir defter gibi her söyleneni, her mesajı kaydediyor ve o mesajın yönlendirmesi ile karar veriyor sanılır çoğu zaman. Ama biraz dikkatli bakıldığında öyle olmadığı görülüyor. Seçmen, gündelik hayatında birey olarak bazı kararları verirken nasıl birçok faktörü bir arada düşünüyor, karar veriyorsa, siyasi tercihine de öyle karar veriyor. Seçmen dediğimiz yurttaşın değerleri, aidiyetleri, içinde bulunduğu gündelik hayat ilişkileri, algıları, korkuları, beklentilerinin bileşkesinde bir karar oluşuyor.”
Velhasıl, oy verme davranışları üzerinde yazılanları okurken de (elbette bu konuda yazarken de) dikkatli olmak, kılı kırk yarmak gerekiyor. Bu konuda yazan, çizenlerin en büyük hatası beklenti ve umutlarını, temennilerini, realite olarak sunma eğiliminde olmaları. Araştırmaya dayanmayan yorumlara itibar etmemek şart.
Araştırma demişken, Türkiye’de popüler düzeyde, ekrana/gazeteye yansıyan düzeyde “bilimsel araştırma” denilen şeyin temizlik, deterjan, hijyen ürünleri ve makyaj malzemeleri reklamlarındaki beyaz önlüklü, reklamına göre tabii ki, boynu-steteskoplu hanım/bey efendilerin güler yüzlü açıklamalarını nadiren aştığını da eklemeden geçmeyelim. Türkiye’de ekranlara yansıyan “bilimsel”(!) araştırma(ların bir kısmının) bilimsel metot ve süreçlerle üretilen bir “araştırma” olmaktan çok marka yönetimi, reklam ve pazarlama tekniklerinin bir tezahürü olduklarını da unutmamak gerekiyor; aynı şey hiç kuşku yok ki, siyasi araştırmalar için de geçerlidir. Ancak buradan yapılan tüm kamuoyu araştırmalarının laf-ı güzaf oldukları sonucu da çıkartılmamalıdır.
Sizlerle bu konuda son aylarda yapılan birkaç araştırma sonucunu paylaşmak istiyorum. İstanbul Ekonomi Araştırma tarafından, 5–7 Mayıs 2021 tarihlerinde Türkiye çapında 12 ilde 1506 kişi ile yapılan anket çalışması bunlardan biri. Çalışma Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili.
Araştırmada benim en çok ilgimi çeken tablolardan birisi Cumhur İttifakı’nın karşısına hangi aday çıksa ne kadar oy alabileceği ile ilgili verilerin yer aldığı tablo. Araştırma, Cumhur İttifakı için ikinci bir aday seçeneği sunmamış; mantıklı olarak ittifakın tek adayı Erdoğan olarak alınmış. Millet İttifakı’nın adayı kim olursa sonucun ne olacağı ise her satırda değişiyor. Erdoğan’ın karşısına Mansur Yavaş çıktığında Erdoğan’ın oyu %38’lere kadar düşüyor. Onu Meral Akşener ve Ekram İmamoğlu takip ediyorlar. Erdoğan ve Selahattin Demirtaş karşılaştıklarında Erdoğan’ın şansı çok daha yüksek.
Metropol Araştırma şirketi yetkilisi Özer Sencar da twitter hesabından bazı araştırma sonuçları yayınladı. Sencar’ın Sedat Peker videoları ile ilgili paylaşımları bence en ilginç olanlarıydı. Araştırma sonuçlarına göre Sedat Peker’in videolarının tamamını izleyen veya kısmen izleyenler bakımından 18-40 yaş grubu ile 41 yaş ve üzeri yaş grupları arasında fark yok ve “Ankete göre; seçmenin yüzde 24’ü Sedat Peker’in Youtube’daki videolarının tamamını, yüzde 25’i ise bir kısmını izlemiş durumda. Buna karşılık yüzde 37’lik kesimin videolardan haberi yok. Ayrıca, Peker’in videolarını izleyenlerle Erdoğan’ın oy oranı arasında kurulan korelasyona dair veriler de oldukça dikkat çekici. AKP’liler arasında “Peker’in videolarından haberim yok” diyenlerin oranı yüzde 51,5 olarak görünmekte.
Sencar’ın twitter hesabından yaptığı “Türkiye’nin Nabzı Mayıs 2021” araştırması sonuçları da Millet İttifakı’nın giderek güçlendiğini gösteriyor.
Türkiye’nin Nabzı Anketi’nin Sancar’ın paylaştığı 38. tablosunda, seçmenin yüzde 43’ünün Millet İttifakı’na, yüzde 38’lik kesimin ise Cumhur İttifakı’na daha yakın olduğunu belirtirken; ikisine de yakın olmayıp Millet İttifakı’nı tercih ederim diyen yüzde 5’lik ve ikisine de yakın olmayıp Cumhur İttifakı’nı seçerim diyen yüzde 2’lik kesimler bulunmakta.
Sencar’ın paylaştığı tabloya göre; Nisan’dan Mayıs’a Millet İttifakı 1.9 puan artarken, Cumhur İttifakı 2.7 gerilemiş bulunuyor. Öte yandan iki ittifak arasındaki fark 4.6 puan daha açılmış gözüküyor.
Sancar’ın paylaştığı araştırma sonuçlarında en fazla dikkat çeken sonuçlardan bir diğeri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı onaylamayanların (“Erdoğan’ın görev yapış tarzını beğeniyor musunuz?” sorusunun karşılığı olarak) oranı: Toplumun %49’u Erdoğan’ı onaylamıyor; onaylayanların oranı ise %45’te kalıyor. Burada kanımca ilgi çekici olan Erdoğan’ı onaylamayanların oranının %49 olması değil, hala onaylayanların oranının %45 olmasıdır.
Her ne kadar kutuplaştırma siyasetinin tehlikelerine dikkat çekersek çekelim şurası da bir gerçek ki Türkiye’de kutuplaştırma siyaseti ne yazık ki “geçer akçe” bir strateji. Kutuplaştırma stratejisi ne mi? Kutuplaştırma siyaseti toplumu ortadan ikiye ayıracak bir sosyolojik fay hattı bularak bir yandan toplumu parçalarken, diğer yandan hem kendini onu yeniden birleştirecek bir kahraman olarak hem de öteki/düşman/rakip’i toplumu bölen hain/bölücü/satılmış/kökü dışarıda/şer cephesi olarak tanımlayabilme becerisi olarak tanımlanabilir.
Yaklaşık 20 yıllık iktidarında, pandemi ve ekonomik krize rağmen Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı toplumun %45’i tarafından beğeniliyorsa, koalisyon partilerinden çok muhalefet partilerinin de çıkarması gereken dersler vardır diye düşünüyorum.
Keyifli Pazarlar
Merhaba,
Sayın Kaynar, çok güzel tahlil etmiş ve yorumlamışsınız, selamlıyorum.
Yazınızın başlarında biraz yabancı sözcük kullanmanız(1970 lerde teorik yorumlar yapılırken bir moda idi ve ben hep düşünürdüm “neden yabancı sözcükler kullanılır, daha mı bilgili görünmek için mi?” diye). Ama sizin büyük bir farkınız var, yabancı sözcüğün yanına anlaşılabilir Türkçe açıklamasını veriyorsunuz.
Yazınızın sonunda “…muhalefet partilerinin de çıkarması gereken dersler vardır..” tümcesine pek katılamıyorum. Muhalefet dediğimizde ilk aklımıza gelen CHP, sosyal demokrat(!) parti. Ağırlıklı olarak emeğin yanında yer alması gerekirken sermaye ağırlıklı bir parti oldu. Diyelim ki koşullar gereği ama yapabileceği bu. Önemli olan “partili Cumhurbaşkanlığı’na” karşı seçimde güç olabilmek. Yani CHP’nin yapacağı yapısı gereği bu kadar ama seçimlerde bütün demokratik güçler(sosyalist, komünist..) yine de CHP’ye oy vermeli, yani bu koşullarda kimi seçeceği değil kimi seçmeyeceğini düşünmeliler.
Başından beri iktidar partisinin “giriş, gelişme ve sonuç” misali bu günlere gelineceği biliniyordu. Tarihsel gelişimde de hep böyle olmuştur. Fakat, herkes ayrı ayrı seçime girdi ve bu günlere gelindi. İnanın ki, bu emek ağırlıklı güçler de seçimler de CHP’ye oy verselerdi bu günlere gelmezdik.
Dostça….
Selahattin Birsan
Selahattin Bey, görüş ve eleştirileriniz için çok teşekkür ederim.