Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Kalsın, üstü de kalsın; bugün Fotoğrafçılık Günü!

Bugün Dünya Fotoğrafçılık Günü, 19 Ağustos. Telaş etmeyin, günün anlamı üzerine
yazmaya niyetim yok. Biraz hasbıhal, bir fıkra ve fotoğraf; bu kadar.
Veriler çelişkili, anladığım kadarıyla dünya nüfusunun yaklaşık %80’i akıllı telefon
kullanıyor; bu hesapça yerküremizdeki “fotoğrafçı” sayısı 6,5 milyar kişiye ulaşmış.
Birisi çıkıp “Dünya fotoğrafçıları birleşin” dese yer gök yerinden oynar. Anlamadığım,
cevabını veremediğim soru şu: 6,5 milyar “fotoğrafçının” bu “anlamlı gününün” bu
kadar sönük geçmesi, bilinmedik olması niyedir? Diyorsunuz ki o iş öyle değil, Bektaşi
fıkrası gibi:
Bektaşi’yi Ramazan günü cebinde rakı şişesiyle yakalayıp kadının önüne çıkarmışlar.
Kadı gürlemiş:
-Be utanmaz herif, sakalından da mı utanmıyorsun?
-Niye utanacakmışım Kadı Efendi?
-Ramazan günü cebinde rakı şişesiyle yakalanmışsın, yatırın falakaya.
-O zaman beni zina suçundan da yatırın falakaya.
-Falaka kolay ama nedenmiş o?
-Zina yapmıyorum ama zina aleti taşıyorum, o yüzden!
Akıl, göz ve deklanşör zamanı bir anlığına dondurur, görünmeyeni aydınlatıverir. Hani
demiş ya Lewis Hine “Fotoğraflar yalan söylemez, ama yalancılar fotoğraf çekebilir”
diye, fena halde kandırmışlar bizi/sizi, kandırıkçıdır fotoğrafçılar.
Sizinle tek bir fotoğraf paylaşacağım, yaşlı bir kâğıt toplayıcısının fotoğrafı.
Kendisinden izin aldım, yayımlayacağımı da söyledim, “yayımlamak ne demek”
bilmiyordu belki ama gülümsedi kameraya, keyifli, sıcak bir gülümsemeydi, bakın, siz
de göreceksiniz.

FOTOĞRAF
Kâğıt toplayıcısı adamın yaşını tahmin edemiyorum, oysa iyiyimdir yaş tahmini
tutturmada; yaşlı, hepsi o kadar. Sabahları sık karşılaşıyoruz, selamlaşıyoruz, “kolay
gelsin” diyorum, kolay mı?
Yaşlı adamın yürüyüş yaptığım güzergahın yakınlarında oturması olanaklı değil, ev
kiralarının 15 binden, satılık evlerin 5 milyondan başladığı bir yerde değil. Yaklaşık olarak nerede oturduğunu, nereden geldiğini tahmin edebiliyorum; olabilirlerin en
yakınında olsa 5 kilometre mesafeden geliyor. İki tekerlekli, el ile çekilen bir arabası
var; çekebilir miyim, 500 metre evet, 1 kilometreyi zorlukla, ya 5 kilometre?
Varacağım yerde bir ambulans bir de cenaze arabası beklemeli, artık hangisi olursa.
Kameraya bakarken gülümsüyor; ben deklanşöre bakarken, fotoğrafı yayımlarken, bu
satırları yazarken öfkeyle köpürüyorum. Dişlerini yaptıracak, torun torba sevecek,
sokak başındaki kahvede arkadaşlarıyla iki zar atıp tavla oynayacak Halk TV seyredip
memleket kurtaracak veya A Haber izleyip söyleyecekleriyle sinirlerimizi zıplatacak
yaştaki adamın sabahın köründe ne işi var çöplerin arasında.
Gülümsüyor kameraya! Hani yalan söylemeyen fotoğraf nerede ha! Çevirip sorsak ya,
“bey amca neden gülümsüyorsun böyle, yoksa sana da mebus maaşı mı bağlayacaklar
sandın?”
Yok, olmaz böyle, böyle olmaz, devrilip gitmeliler, tangır tungur.
Fotoğrafçılık günümüz kutlu… Olmasın, kalsın, bozuk çıkmadı mı? Üstü de kalsın altı
da… Hepsi de altında kalsın!

Bir Cevap Yazın